Top
Ümit Zileli

Ümit Zileli

ümit zileli@korkusuz.com.tr

15/02/2024

Nutuk’tan ölesiye korkan kafa!

Gerici kafa, dönek solcu tayfası, liberal paydaşlar, kısacası emperyalizmin kapısına bağlanmış tüm Cumhuriyet karşıtları Atatürk’ün  ölümsüz eseri NUTUK’tan ölesiye korkar, yok edebilmek için ellerinden geleni yaparlar!

Haklıdırlar da! Kendi el yazısıyla yazdığı, TBMM’de 1927 yılında, 6 gün boyunca, günde 6 saat okuduğu, Nutuk bir Cumhurbaşkanı’nın, bir devrimcinin halkına hesap vermesi açısından tarihte bir ilktir. Ayrıca kitabın ekinde yer alan 400 dolayındaki belgeden bir tanesi dahi çürütülememiştir!

O eserde, Kurtuluş Savaşı’nın öncesi, yaklaşık 4 yıllık süreci ve sonrası tüm açıklığıyla anlatılır, milletine ihanet edenlerin yaptığı alçaklıklar acımasız bir şekilde boş bir eldiven gibi suratlarında şaklar...

- O kadar korkmasınlar da ne yapsınlar!

Utanç verici bir yasaklama hikayesi!

Bu girişten sonra, duyduğumda utandığım bir hikayeyi paylaşmak istiyorum...

Birkaç yıl önce Mersin Çamlıyayla Ülkü Ocakları, Kütüphane Haftası için bu ülkenin kurtarıcısı ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “NUTUK” eserini ilçedeki okullarda okuyan öğrencilere armağan etmek kararı aldı, İlçe Milli Eğitim’e başvurdu.

Çamlıyayla İlçe Milli Eğitim Müdürü sıfatlı, Mustafa Bakkal isimli zat, bu girişimi kutlayacağı, teşekkür edeceği yerde bir yazıyla reddetti! Red gerekçesini ise şöyle açıkladı:

- Osmanlı Padişah’ı Vahdettin’e yönelik “soysuzlaşmış, alçak” ve dönemin Osmanlı Hükümeti’ne yönelik “aciz, haysiyetsiz, korkak” ifadelerinin kullanıldığı...

Bir de aklınca cingözlük yaparak, red gerekçesine “Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün elinde sigara gösterilerek öğrencilere olumsuz örnek teşkil edecek öğelere yer verildiği” maddesini de eklemişti!..

Yıkılmış bir imparatorluk enkazından dünya savaş tarihine geçen bir Kurtuluş Savaşı ile bağımsız bir ülke kurmayı başaran Büyük Devrimci’nin, tarihe kazınan eseridir Nutuk!

- Konuşmanın sonundaki “Gençliğe Sesleniş” ise adeta tarihin altın sayfalarına kazınmıştır...

Bu “ahval ve şerait altında” bu yasak bir yanıtı hak ediyordu ve tabii ki o yanıt yazıldı!

Soysuz sözcüğü bile yetmez!..

Milli sözcüğüyle uzaktan yakından ilgisi olmadığı gayet açık olan “Eğitim Müdürü”nün reddetme gerekçesi NUTUK’un daha ilk satırlarında yer alıyordu:

- 19 Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir... Saltanat ve hilafet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet aciz, haysiyetsiz ve korkak...

Red gerekçesine konu olarak en baştaki bu bölümü gösteren bu Cumhuriyet karşıtı zat, anladığım kadarıyla Nutuk’u okumamıştı! Okusaydı, Mustafa Kemal’in, 17 Kasım 1922’de İngilizlere sığınarak, Malaya zırhlısıyla memleketinden kaçan Vahdettin ile ilgili asıl şu sözlerini koyardı gerekçesine:

- Gerçekten, neden ve nasıl olursa olsun, Vahdettin gibi özgürlüğünü ve canını kendi ulusu içinde tehlikede görebilecek kertede aşağılık bir yaratığın bir dakika bile olsa, bir ulusun başında bulunduğunu düşünmek ne acıklıdır!

Vahdettin ve kuyruğundaki soysuzlar, mili mücadeleyi yok etmek, Kurtuluş Savaşı’nın öncü kadrosunu ortadan kaldırmak için akla hayale gelmedik her çareye başvurmuş, Vahdettin bizzat İngiliz Yüksek Komiseri’ne bir ordu ile üstlerine gidilerek yok edilmesini dahi rica edebilmişti!

- Vahdettin sadece bunlardan ibaret değildi ama!

“Millet koyun sürüsü ben çoban!”

Tarih 16 mart 1920... İstanbul ikinci kez işgal edildi!

İngilizler önce Şehzadebaşı karakolunu basıp 6 Türk askerini şehit etti... Aynı gün asıl hedef olan Meclis-i Mebusan’ı da bastı ve kuşattı.

Aynı gün, baskın öncesi Hamidiye kahramanı ve Sivas Milletvekili Rauf Orbay, birkaç arkadaşıyla beraber Saray’a giderek Vahdettin’in karşısına çıktı. Çok soğuk bir şekilde karşılandı. Daha ilk sözleri soğuk bir duş etkisi yaratmıştı:

- Padişah, İngilizlere karşı hiçbir şey yapmamalarını ve ses çıkarmamalarını istiyordu!

Meclis Başkan Vekili Abdülaziz Mecdi Bey, “Padişahım korkma Anadolu pulattır (çelik)” deyince Vahdettin korku ve panik içinde şu karşılığı verdi:

- İngilizler isterse Ankara’ya kadar gider!

Rauf Bey bu kez padişahtan hiçbir anlaşmaya imza atmamasını istedi. Padişah bu defa kızgın bir şekilde şöyle diyecekti:

- Rauf Bey, bir millet var, koyun sürüsü... Başına bir çoban lazım, o da ben!

İşte, gericilerin yere göğe koyamadığı Vahdettin’in kumaşı budur!

Bitmedi; Vahdettin, 30 Mart 1919 günü sadrazam Damat Ferit’i İngiltere Yüksek Komiser Yardımcısı Amiral Webb’e gönderdi. Padişah sadrazam eniştesi aracılığı ile İngilizlere olan sevgisini ve bağlılığını sunuyordu işgalciye; ayrıca yalnızca İngiltere’ye biat ettiğini belirtiyordu! Ne kadar acıklı değil mi?

Ama asıl ihanet devamında! Bu sözlerden sonra Damat Ferit, Padişah Vahdettin’le birlikte hazırladıkları “memorandumu” Amiral Webb’e sundu; ne yazıyordu o belgede biliyor musunuz?

- 15 yıl boyunca İngiltere’nin Türkiye’yi yönetmesi isteniyordu!

Büyük zafer bu belgeyi ve ihaneti tarihin çöplüğüne gömdü!..

İşte tüm bunlar yüzyıl sonra Vahdettin’in, Mustafa SabriŞeyh Sait gibilerinin ardıllarını, torunlarını fena halde çileden çıkarıyor!

Başta padişahları olmak üzere, bu zevata “Hain” sözcüğünden başka hangi sözcük yakışırdı acaba?

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp