Top
Ümit Zileli

Ümit Zileli

ümit zileli@korkusuz.com.tr

04/01/2022

Komünistler Moskova’ya!..

Türkiye’de bir zamanlar “komünist” olmak çok sakıncalıydı!

Mesela, 50’li yıllarda “sosis” demek bile yanlış algılanabilir, sosyalist yani komünist çağrışımı yapabilir polis ensenizde biterdi…

Demokrasiye “demirkırasi” denilen o günlerde, ilerici, sosyalist, komünist tümü aynı kapıya çıkardı çünkü!

Sözde “demokrasiye geçmiştik” ancak zamanın Türk büyüklerinin ağızlarına pelesenk olan cümle şuydu:

Küçük Amerika olacağız!

Soğuk savaşın zirvede olduğu, ABD’nin “NATO”, Sovyetler Birliği’nin “Varşova” Paktı olarak kıyasıya bir hegemonya savaşı sürdürdüğü dönemde, Türkiye sırf ABD cenahına dahil olabilmek, NATO’ya girebilmek için Kore Savaşı’na dahil olmuştu… Savaş aslında ABD-Çin arasında yapılmasına karşın, basının da büyük etkisiyle “kızıllar” başlığı ile yaptığı yayınlar sayesinde oklar yüzyılların “büyük düşmanı” Sovyet Rusya’ya yönlendirilmiş ve on yıllarca kullanılacak şu slogan ortaya çıkmıştı:

Komünistler Moskova’ya!

Ahlaksız komünistler!

27 Mayıs askeri darbesinden sonra işler değişti…

61 Anayasası’nın getirdiği yeni kurumlar ve görece özgürlükler sayesinde sol gelişti, özellikle üniversitelerde önemli etkileri oldu. Öyle ki, 1965 yılında İnönü liderliğindeki CHP “Ortanın solu” çıkışıyla büyük ses getirdi. Böylelikle dincisi, mukaddesatçısı, milliyetçisi için CHP’nin de diğer sol çevrelerden farkı kalmamıştı; artık, “komünistler Moskova’ya” sloganı onlar için de hatta başta onlar için kullanılır hale gelmişti!

Tabii ki, yalnız o sloganla olmazdı; CHP’yi batıracak, ilerici gençliği ağır töhmet altına sokacak yan unsurlar da gerekiyordu. Böylece, yüzyıllardır kullanılan en bayağısından sıvamalar da işin içine dahil edildi:

Bütün komünistler ahlaksızdı, hayasızdı, aile namus anlayışından yoksundu, dini imanı yoktu!

Bu iğrenç yalanlar, yakıştırmalar özellikle 70’lerde ülkenin her yanında, kahvehanelere, camilere varana dek tepe tepe kullanıldı… Sivas, Çorum, Kahramanmaraş gibi büyük katliamlar hep aynı gerekçelere sığınılarak hem CHP’ye hem de Alevi yurttaşlara karşı kullanıldı!

Sonuç, 12 Eylül Karşıdevrimi oldu!

Literatüre bakıldığında dünyanın en başarılı askeri darbeleri arasındaydı! Toplum, yıllar süren ölümler, suikastlar, katliamlar sonrasında güle oynaya, alkışlarla kutladığı darbenin neler getireceğini henüz bilmiyordu!

Uzun yıllar geçtikten, Sovyetler Birliği yıkıldıktan birkaç yıl sonra Moskova’ya gittiğimde etrafta “Türk komünist” pek göremedim ancak bol miktarda milliyetçi, muhafazakar hatta FETÖ’cü işadamıyla karşılaştım!

İhale kapmak için yarışıyorlardı!

“Türkiye’nin sahibi Allah ve Erdoğan’dır!”

Aradan yine uzun yıllar geçti.

Yaklaşık 20 yıldır yönetimde olan AKP ve küçük ortağı MHP, görülmemiş bir erime ve çöküş yaşamaya başlayınca “Komünist öcüsü” yeniden ortaya çıkarıldı.

AKP Elazığ Milletvekili sıfatlı Zülfü Demirbağ çıktı bu kez meydana… Onu ekonomik krizle ilgili yaptığı öneriden hatırlayacaksınız; şöyle demişti muhterem:

Ekonomik sıkıntı çekebiliriz. Normal şartlarda bir kilo et yiyorsak yarım kilo yeriz. Domatesi iki kilo yerine iki tane alırız. Kış günü turfanda sebzeleri kullanmak zaten sağlığa da çok faydalı değil!

İşte bu zat, yerel bir televizyonda Millet İttifakı’na saldırırken aynı bayağılıktaki sözleri art arda sıraladı. Hiç sıkılmadan şöyle dedi:

Bir de komünist partisi var komünistler de zaten namus anlayışı diye bir şey yoktur, aile namus anlayışı olmaz. Bir de LGBT var LGBT’nin ne olduğu da malum. Millet İttifakı bu onun için bunları topyekûn ahlak eğitiminden geçirmek lazım!

Bitmedi; bu zat, “Sahipsiz Elazığ” başlıklı bir kampanyaya yanıt verirken sözü döndürüp dolaştırıp liderine getirerek bakın neler söyledi:

Ne sahibi ya? Tabii ki Elazığ’ın da Türkiye’nin de sahibi var. Bal gibi sahibi var; Tayyip Erdoğan var Allah’tan sonra, biz varız… Ne demek ya? Haşa ben utanıyorum, sahip diyerek. Sahibi Allah’tır, Tayyip Erdoğan’dır, devlettir.

Kaybedilen oyları devşirmek adına Allah’ın adını bile malzeme yapmanın ne anlama geldiğini sizlerin aklına, fikrine havale ediyorum!

Gerçi, “ona dokunmak bile ibadettir” diyen kafanın bunu söylemesinde de, gönüllü “Şirk koşmasında” da bir beis olmasa gerek!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp