Top
01/12/2023

Dünyanın en güzel ülkesi!..

70'li yılların başıydı…

Tipiden bir karış önümüzü göremediğimiz buz gibi bir kış gününde, Van'dan binbir güçlükle geldiğimiz Hakkari Karayolları Şefliği misafirhanesinin taş duvarına, iri harflerle yazılmış Halil Rıfat Paşa'nın şu sözü, hayatımın gezi rotasını belirledi:

“Gidemediğin yer senin değildir!..”

★★★

O nedenle yurt dışını görmeden önce, vatanımda gidilmedik yer bırakmamaya karar verdim.

Özellikle TRT'de çalıştığım yıllarda, tüm illerimizi dolaşarak haberler, programlar yaptım.

Çoruh Vadisi'nde bir tabak içinde dört mevsimin ürünlerinden tattım. Doğu'ya düşen ilk karın yollarını kapadığı Van-Bahçesaray'da, kapılarında kilit olmayan dükkanlar gördüm. Hakkari'den Beytüşşebap'a geçilen Süvari Halil Tepesi'nde kahraman Karayolları ekipleri, 10 metreyi bulan kar kalınlığına rağmen, hayatlarını tehlikeye atıp, yolu açmaya uğraşırlarken, ertesi gün Alanya'da denize girdim. Munzur Dağı'nın eteklerindeki 40 gözeden süt gibi köpürerek çıkan Munzur Çayı'nın, soğuktan dişlerimi kamaştıran buz gibi ama tatlı mı tatlı suyundan içtim. Enfes alabalıklarından yedim.

★★★

Medeniyetlere tanıklık etmiş Anadolu'da paha biçilmez değerdeki tarihi kalıntıları yağmalayanlarla mücadeleler ettim. Günümüze kadar gelen kültür mirasımızın zenginliğiyle gurur duydum. Ayasofya'da unutulup üzerine kilit vurulan, Dolmabahçe Sarayı'nda çürümesi için bir köşeye atılan 10 bin objenin kurtarılmasına katkılar sağladım.

★★★

Yurdumu karış karış gezdikten sonra, bazen turistik amaçla, bazen de işim gereği tatil için gidilebilecek her yeri gördüm. Rüya köşeleri, cennet adaları dolaştım.

Sonuçta içtenlikle şuna inandım:

Türkiye, dünyanın en güzel ülkesi…

Tek sözcükle; büyüleyici…

★★★

Bunları neden yazdığıma gelince;

Son yıllarda, özellikle pandemi sonrası -paramızın döviz kurları karşısında değer kaybetmesinin de etkisiyle- ülkemize gelen turist sayısında hızlı bir yükseliş oldu.

Ama bana sorarsanız, dünyanın en güzel ülkesi Türkiye, turizm rekabetinde henüz hak ettiği yerin çok uzağında.

Peki o düzeye çıkabilmemiz için neler yapmamız gerekiyor?

Sorunun cevabını İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde başarılı işlere imza atan Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Buğra Gökçe veriyor:

★★★

– Turizm potansiyelimize erişmek için ekolojik, kültürel ve tarihi varlığımızı titizlikle korumak zorundayız.

– Şehirlerimizi rant hırsıyla betona gömmek yerine, sürdürülebilir bir yapılaşma politikası ile planlı bir şekilde güzelleştirerek, geleceğe taşımayı başarırsak, sadece turizm sektöründe değil, her alanda farklı bir noktaya ulaşırız.

Sorunlar “Ben her şeyi bilirim” diyerek değil, ortak akılla çözülür.

– Karşı karşıya kaldığımız sorunlar çok boyutlu, kapsamlı ve paydaşlı. Paydaşları ve aklı dışlarsak hiçbir sorunu çözemeyiz.

Örneğin İstanbul'da yaşadığımız taksi sorunu. Bundan yalnızca İstanbul'da yaşayanlar etkilenmiyor. Bu şehre gelen herkes etkileniyor. Turist havalimanına indiği anda, ilk bindiği taksi Türkiye'nin temsilcisi oluyor.  Turist İstanbul'da taksi bulamadığı veya kötü muamele gördüğü zaman, bunun faturası Türkiye'nin marka değerine oluyor. Bir turist “bir daha gelmem” dediği anda, biz sadece bir kişi kaybetmiyoruz. Onun çevresini, yakınlarını belki onlarca insanı kaybediyoruz. Bedelini de turizm sektörü ödüyor, halkımız ödüyor, Türkiye ödüyor.

★★★

Tek çözüm var: Sorunları açıkça ortaya koymak, çözümleri hep birlikte bulmak ve hızla uygulamak. Ortak aklı dışlayanlar Türkiye'ye kötülük ediyor. Herkesin sesi gür çıkarsa, Türkiye'nin sesi gür çıkar.

 İklim krizi, afetler ve karşı karşıya olduğumuz büyük tehditler var. Biz hazır hale gelmezsek maliyet ağır olacak.

– 6 Şubat'ta acı bir deprem yaşadık. Binlerce insanımız hayatını kaybetti. Ekonomimiz yüz milyar dolara yakın etkilendi. Zamanında çözüm bulunmazsa, bedeli ağır oluyor.

Şehirlerimizin hâlâ afet direnci düşük. İklim krizine hazır değiliz.

Şehirlerimizin direncini arttırırken, tarihi, kültürel mirasımızı da korumak zorundayız.

– Vakit daralıyor, kaybedecek zaman kalmadı. Milli seferberlik ruhuyla hareket etmemiz gerekiyor. 

★★★

İklim krizi yakın, gerçek ve gittikçe büyüyen bir kriz. Türkiye'de aşırı sıcak günler bundan 10 yıl önce azami 10 gün kadar sürüyordu, şimdi aşırı sıcak günler bir aya çıkmış durumda.

– Artan sıcaklıklarla kuraklık artıyor, su tüketimi artıyor, su havzaları daha hızlı tükeniyor, barajlar kapanınca tarım sektörü ağır darbe alıyor, gıda üretim ve tedarik zinciri bozuluyor, fiyatlar artıyor, maliyetler artıyor, hayat hepimiz için çok daha zor bir hale geliyor.

Özellikle kıyı yerleşimlerindeki şehirlerimiz tehdit altında. Değişen yağış rejimine bağlı olarak yaşanan sağanak yağışlar, turizm yerleşimlerimizde özellikle ağır hasarlara neden oluyor. Taşkınlar sonucu su ve kanalizasyon hatları taşıyor, ulaşım yollarını seller alıyor, can ve mal kaybına neden olan hasarlar yıllar geçtikçe artıyor. 

– İklim kriziyle deniz sıcaklığı artıyor. Deniz sıcaklığı artarken deniz ekosistemi bozuluyor ve kirleniyor. Müsilaj sorununu yaşadık. Bütün denizlerimiz tehdit altında. Bu sadece turizm sektörünü etkileyen bir sorun değil. Deniz ekosistemi bozulunca gıda zincirinden bu iş başlar hepimizi zincir halinde vurur.

★★★

Efendim “Bizim düzen sürsün, her koyun kendi bacağından asılır.” Hayır. Her koyun kendi bacağından asılmıyor. Orman yanınca bütün hayvanlar birlikte kaçıyor. O yüzden orman yanmadan önlem almak ve gerekeni yapmak zorundayız.

– Eski tas eski hamam diyemeyiz. Bu yolla bu işi götüremeyiz. Şehirlerimizi 21'inci yüzyılın istediği seviyeye çıkartacak yeni bir yönetim akıl ve anlayışına ihtiyaç var.

– Yeşil dönüşüm, yeşil bina, sürdürülebilir, ekolojik kent yönetimi.

Rant odaklı yapılaşma ve kent politikası sürdürülemez. Sürdürülemediğini de 81 ilde görüyoruz. İmar afları binlerce insanın hayatını aldı. Plansız ve düzensiz yapılaşma da milyonlarca insanımızın hayatını tehdit ediyor. Bir yandan da bu betonlaşma yüzünden ekolojik varlığımız azalıyor, tarımsal üretim azalıyor, sudan ekmeğe her alanda yokluk yaşıyoruz.

Sürdürülebilir gelişme her şeyin merkezinde olmalı. Doğayı geri getiremiyoruz. Hedefimiz yeşil dönüşüm. Yani enerji kaynaklarından, üretim süreçlerine kadar her şeyi çevre üzerindeki etkilerini hesap ederek, doğayı koruyacak şekilde yeniden dönüştürmek.

Şehirlerimizin ilacı da yeşil bina. Çevreye duyarlı, sürdürülebilir, afet direnci yüksek bir yapılaşma ve dönüşüm. Bundan halkımız da kazanacak, ekonomi de kazanacak, turizm sektörü de kazanacak, Türkiye kazanacak.

– Hâlâ fırsatımız varken; akıl, mantık, bilim ışığında, rant odaklı değil halk odaklı bir bakış açısıyla, ortak akıl ve milli seferberlik ruhuyla bu çok boyutlu krize çözüm bulacağımızı umuyor, herkesi de bu çerçevede davranmaya davet ediyorum…”

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp