Top
Soner Yalçın

Soner Yalçın

syalcin@sozcu.com.tr

06/10/2023

Reklamları izlediniz

Yıl, 1991.

Türkiye genel seçime gidiyor.

Ankara'da seçimi takip ediyorum. Size bu seçimin pek bilinmeyen bambaşka bir yarışından bahsedeyim. Ki konuyu CHP/ Kılıçdaroğlu'na bağlayacağım…

1991 seçimleri Türkiye'de siyasal iletişim alanı için yeniliklerin yaşandığı seçim oldu. Neredeyse bütün partiler reklam ajanslarıyla anlaştılar.

Evet dönem, “siyasal iletişimci” yabancı danışmanlara büyük paralar verilerek seçim stratejisi yapmaktı.

ANAP genel başkanı Mesut Yılmaz'ın danışmanı Fransız Jacques Seguela idi. Tüm seçim stratejisini ve seçim kampanyası ona verildi.

Seguela Türkiye'de meşhurdu, kendinden önce “Anneme Reklamcı Olduğumu Söylemeyin, O Beni Bir Genelevde Piyanist Sanıyor” kitabı gelmişti…

DYP genel başkanı Süleyman Demirel'in danışmanı ise ABD'li Clifford A. Botway idi.

Denilene göre Demokrat Jimmy Carter ile Cumhuriyetçi Ronald Reagan'a seçim danışmanlığı yapmıştı! Botway'ın anlayacak kadar Türkçe bilmesi de ilginç. Seçim kazandırmasına rağmen bu yaşlı adamı bir daha hiç görmedik. (Çiller'in 1995 seçiminde siyasi danışmanı ABD'li Jay Kriegel daha bilinen isimdi.) Neyse, konumuz bu danışman değil…

O dönem Botway, kendisinin Seguela ile karşılaştırılmasına şu yanıtı verdi:

Bay Seguela marka/ürün reklamcısıdır, siyasi kampanya stratejisti değil.

★★★

10 gün önceydi…

Bir televizyon ekranında Akan Abdula'yı gördüm. Markalaşmayı, marka yaratma stratejisini anlatıyordu. Bir reklamcının “güçlü marka nasıl olur” konusu üzerine konuşmasında şaşılacak durum yoktu.

Şaşılacak olan; bir reklamcının/ pazarlamacının CHP/Kılıçdaroğlu'nun 14 Mayıs seçim kampanyası stratejisini yapmasıydı!

Bu kampanyanın nasıl başarısız olduğunu “(ve hatta ikinci tur için hiçbir çalışma yapmamalarını vs) gördük, yaşadık.

Kendisi, “ben reklamcı değilim strateji uzmanıyım” diyor! Neyin strateji uzmanı; markaların!

Bu yeni nesillere göre, ha siyaset-ideoloji, ha marka aynı kapı!

Akan Abdula'ya, CHP/Kılıçdaroğlu'nun seçim kampanyası emanet edilince iki yıl önce çıkardığı “Öngörülemeyenler” kitabını okudum.

Eleştirmeye bile değmeyecek bu kitabı bitirince içimden, “küresel reklam-pazarlama şirketlerinin yetiştirdiği ‘bebeler' kendilerini ne çok önemsiyor” dedim. Meraklısı okusun isterim; bu kitabı yazan bir reklamcıya kritik 14 Mayıs seçim kampanyası nasıl emanet edildi? “Dahi” diye kimler bunları CHP'ye/Kılıçdaroğlu'na pazarladı?

★★★

Yok biri reklamcı imiş…

Yok diğeri strateji uzmanı imiş…

Peki:

Fransız Seguela ne katkı yaptı: Mesut Yılmaz'ın düzgün taranmış saçları, camı olmayan gözlükleri, hafif tebessüm etmiş yüz ifadesi ve elini çenesine koyduğu tam karşıdan çekilen fotoğrafıyla güvenilir, kendinden emin politikacı imajı çizdi! (Mitingden önce konser verme fikri ilk ona aitti.)

Amerikalı Botway ne katkı yaptı: Demirel'in gardırobunu değiştirdi; kareli takım elbiseleri attı, kruvaze giydirdi. (“Gazeteciler ile ayakta konuşun, oturunca göbeğin gözüküyor!” gibi önerilerde bulundu.)

14 Mayıs sürecinde Kılıçdaroğlu'na neler yaptırdıklarını gördük, bileklikler, kalp işaretleri vs yazmaya gerek var mı?

Peki, partiler, 1991'den sonra reklamcılar-pazarlamacılardan niçin yardım bekler hale geldi? Çünkü, partiler birbirine benzeyince farkı ancak reklamla ayırma ihtiyacı hissedildi! “Kim ne veriyorsa beş lira daha fazlasını vereceğim” vaadi gibi…

-İdeolojinin, programın hiçbir önemi yoktu…

-Seçim siyasal değil, psikolojik olaydı…

-Seçimi ancak lider imajı kazanırdı…  Vs.

Türkiye'de siyasi propaganda anlayışı salt buraya sıkıştırıldı.

Baksanıza:

CHP gençlik kolları başkanı, yöneticileri -genellikle- takım elbise giyiyor. Herkes “memur” yapıldı! İmajı pek önemseyen bu çocuklar genç gibi giyinmiyor; “Kemal Dedelerine” özeniyor…

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları