Top
10/10/2022

100. yılında Mudanya Ateşkes Antlaşması “Atatürk, Emperyalizmi Çaresiz Bıraktı”

“Mustafa Kemal'in isteklerini kabul etmekten başka çare yoktur. Trakya'yı kayıtsız şartsız Türklere vermek gerekir.” (Fransız Başbakanı Poincare, 1922)

Yarın Mudanya Ateşkes Antlaşması'nın 100. yıl dönümü. 11 Ekim 1922 tarihli Mudanya Ateşkes Antlaşması, 10 yıllık savaş dönemine son vermiş ve Türkiye'yi –şimdilik– 100 yıllık kesintisiz barışa kavuşturan Lozan Barış Antlaşması'na zemin hazırlamıştır. 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması ile Batı emperyalizmi karşısında silah bırakmak zorunda kalan Türkiye, 11 Ekim 1922 Mudanya Ateşkes Antlaşması ile Batı emperyalizmine silah bıraktırmıştır.

İKİNCİ HEDEF: DOĞU TRAKYA

26 Ağustos-30 Ağustos 1922'de Büyük Zaferi kazanan Atatürk'ün muzaffer orduları, 9 Eylül 1922'de İzmir'e girdiler. 18 Eylül 1922'de Anadolu tamamen düşmandan temizlendi. Ancak İstanbul, Boğazlar ve Doğu Trakya hala işgal altındaydı. Başkomutan Atatürk, “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri” demiş, Türk orduları İzmir'e girmişti. Başkomutan şimdi de “Ordular, ikinci hedefiniz Trakya'dır, ileri” diyebilir ve muzaffer Türk orduları Trakya üzerine yürüyebilirdi. Bu durumda Türk ordularının Boğazlarda İngiliz ordularıyla karşı karşıya gelmesi kaçınılmazdı. Nitekim öyle de olacaktı. Trakya'ya ilerleyen Türk ordularının karşısında az sayıda İngiliz piyadesi vardı. Kurtuluş Savaşı boyunca Yunanistan'ı destekleyen İngiltere, şimdi ne yapacağını şaşırmıştı.

Müttefik devletler, Yunanistan'ın ateşkes isteğini 7 Eylül 1922'de TBMM'ye ilettiler.  Atatürk, bir süre bu teklife olumlu-olumsuz hiçbir yanıt vermedi. Ayrıca Anadolu için artık ateşkese gerek yoktu. Ancak Yunanistan'ın D. Trakya'yı boşaltıp TBMM'ye teslim etmesi kaydıyla bir ateşkes söz konusu olabilirdi.

İnönü, Charpy, Harrington ve Monbelly ile bareber – 30/09/1922

İngiltere, İstanbul ve Boğazları Türkiye'ye Bırakmamak İçin Çok Uğraştı

7 Eylül 1922'de toplanan İngiliz parlamentosu, Atatürk'e karşı İstanbul ve Boğazları savunmaya karar verdi. İstanbul'daki İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harington, 9 Eylül 1922'den itibaren Çanakkale'ye yığınak yapmaya başladı.

15 Eylül 1922'de İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold, Londra'daki Lord Curzon'a gönderdiği telgrafta şöyle diyordu:

“Mustafa Kemal, isteklerini diplomatik kanaldan sağlayıp sağlayamayacağını görmek için bir hafta bekleyecektir. Aksi halde askerlerinin şu anki coşkusundan yararlanarak İstanbul ve Boğazlara yürüyecektir. Bağlaşıklar vakit geçirmeden bir konferans düzenlemezlerse Mustafa Kemal'le savaşı göze almalıdırlar. Bağlaşık Yüksek Komiserleri, en erken vakitte konferans düzenlenmesini öneriyorlar.” (Salahi R. Sonyel, Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı, C.III, s. 1675)

Atatürk, Franklin Bouillon ile beraber – 1922

15 Eylül 1922'de İngiliz parlamentosu bir kere daha toplandı. İngiltere Başbakanı Lloyd George'un başkanlık ettiği toplantıda Sömürgeler Bakanı Winston Churchill, Atatürk'e karşı İngiliz sömürgelerinden yardım istenmesini önerdi. Başbakan Lloyd George, “Mustafa Kemal'in önünden çekilmek niyetinde olmadığını” söyledi. Yunanistan, Romanya, Çekoslovakya ve Sırbistan'ın kendilerine yardım edebileceğini umduğunu belirtti. Churchill, bunlara Bulgaristan'ı da ekledi. (David Walder, Çanakkale Olayı, s.210-214)

16 Eylül 1922'de İngiliz Sömürgeler Bakanı Churchill, Atatürk'e karşı İstanbul ve Boğazlarda tutunabilmek için Müttefiklerden, Balkan ülkelerinden ve sömürgelerden yardım istedi. Ancak Fransa, İtalya, Romanya, Yugoslavya ve tüm sömürgeler -Yeni Zelanda hariç- İngiltere'nin yardım isteğini reddettiler.

18 Eylül 1922'de İtalya ve Fransa Çanakkale'deki tüm birliklerini Avrupa yakasına aldılar. Fransa Başbakanı Raymond Poincare, Paris'teki İngiliz Büyükelçisi Lord Harding'e “Kemalist tehdidin gerçek olduğunu; Fransız askerlerinin hayatlarını tehlikeye atmayacağını” söyledi. (Sonyel, s.1682)

Bu süreçte Sovyet Rusya ve Hindistan'daki İngiliz karşıtı direnişçi gruplar ve Hint Müslümanları da Türkiye'den yana tavır aldılar. 19 Eylül 1922'de Hindistan Merkezi Hilafet Komitesi, Türkiye'nin Paris temsilciliğine gönderdiği telgrafta şöyle diyordu: “İngiltere, Türkiye'ye karşı savaş açarsa Hindistan Müslümanları kitle halinde Türk ulusal ordusunun saflarında yer alacak ve İslamın onurunu ve saygınlığını silahla koruyacaktır.” (Bilal N. Şimşir, Doğu'nun Kahramanı Atatürk, s.66)

Moskova Komünist Enternasyonali de İngilizlere karşı Türkiye'nin yanında olacağını bildirdi: “İşçiler; İngiliz, Fransız, İtalyan, Sırp ve Romen işçileri! Sizin kutsal göreviniz Müttefiklerin Boğazları ele geçirmelerine ve yeni savaş açmalarına engel olmaktır. Kahrolsun İtilaf emperyalizmi! Kahrolsun yeni emperyalist savaşlar! Türk halkına barış ve özgürlük!” (Şimşir, s.67) O günlerde Rusya Dışişleri Komiseri Çiçerin de bir Alman gazetesine verdiği demeçte şöyle demişti: “Rusya, özgürlüğü için savaşan yeni Türkiye'yi içten dostluk duygularıyla karşılar… İstanbul'un yeniden Türkiye'nin başkenti olması konusunda kararlıyız.” (Sonyel, s.1691)

Atatürk'ün Emperyalizmi Dize Getirişi (19 Eylül-29 Eylül 1922)

Atatürk, Anadolu'yu kurtardıktan sonra Türk ordularını Trakya'ya doğru yürüyüşe geçirdi. Fransa savaşın yeniden başlamaması için İstanbul'daki Fransız Yüksek Komiseri General Pelle'yi Atatürk'le görüşmesi için İzmir'e yolladı. General Pelle, Atatürk'e, “tarafsız bölgeye girmemesini” söyleyince Atatürk, tarafsız bölgeyi tanımadıklarını, Türk ordularını daha fazla tutamayacağını, Yunan işgalindeki D. Trakya'yı kurtarmak için ilerlemeye devam edeceklerini bildirdi.

İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold durumun ciddiyetinin farkındaydı. Curzon'a gönderdiği telgrafta şöyle diyordu: “Durumun askıda kalmasına izin verirsek Kemal rahat durmayacak; görüşmeler bir an önce başlamazsa İstanbul ve Çanakkale yoluyla Trakya'ya geçmeye çalışacaktır. İngiltere, Kemalistlerin hem Irak'ta hem de Boğazlarda yarattıkları tehlikeye askeri açıdan karşı koyacak durumda değildir.(Sonyel, s.1684)

Atatürk'ün karşısında ne yapacağını şaşıran İngiltere, 19 Eylül 1922'de Paris'te bir toplantı düzenledi. Toplantıya İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Fransa Başbakanı Raymond Poincare ve İtalya'nın Paris Büyükelçisi Kont Carlo Sforza katıldılar. 5 gün süren görüşmede tansiyon çok yükseldi. Bir ara Fransız Başbakanı Poincare öfkeyle, “Artık Türklerle savaşmayacağız!” diye bağırdı. “Mustafa Kemal'in isteklerini kabul etmekten başka çare yoktur. Trakya'yı kayıtsız şartsız Türklere vermek gerekir.” dedi. İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon bu teklifi reddedince “Fransız Başbakanı, İngiliz Dışişleri Bakanının ağzını açmasına izin vermeden suçlu öğrencisini paylayan kızgın bir öğretmen gibi konuştu; bağırdı, İngilizleri suçladı.” Bunun üzerine Lord Curzon toplantıyı terk etti. Curzon, “Şimdiye kadar böyle bir şey görmediğini söylüyor ve ağlıyordu.” (Walder, s.277-280) Sonra Poincare özür diledi. Ortam biraz yatıştı. (Sonyel, s. 1684-1686)

Müttefikler, 19-23 Eylül 1922'de Paris'te aldıkları kararları, 23 Eylül 1922 tarihli bir notayla Atatürk'e bildirdiler. Buna göre ateşkes görüşmelerinin başlamasına karar veriliyor, Türklerin tarafsız bölgeye girmemeleri şartıyla D. Trakya'nın boşaltılıp Türkiye'ye verilmesi kabul ediliyordu.

Bu sırada İngilizler, civardaki gemilerini ve uçaklarını Çanakkale Boğazı'na doğru hareket ettirdiler. Tarafsız bölgede siperler kazmaya, etrafını tel örgülerle çevirmeye başladılar. Ancak 23 Eylül 1922'de Türk orduları Müttefiklerin Çanakkale'de “tarafsız bölge” diye adlandırdıkları yere girdi. Türk süvari birliği İngiliz süvari birliği ile burun buruna geldi. Ancak Türk birlikleri –barıştan yana olduklarını göstermek için– tüfeklerinin namlularını yere çevirmişlerdi. İngiliz birlikleri geri çekildiler. Türk birlikleri Çanakkale'nin 15 km. güneyindeki Erenköy'ü işgal ettiler. Bu sırada Fransız politikacı Franklin Bouillon, 25 Eylül 1922'de Atatürk'le İzmir'de görüştü. D. Trakya'nın Türkiye'ye bırakılacağını söyledi. Türk ordularının ilerleyişini durdurmasını istedi. Bu sırada Harington ile Atatürk arasında da bazı yazışmalar oldu. Böylece 25 Eylül 1922'de Çanakkale'de tel örgülere kadar dayanan Türk birliği, 27 Eylül 1922'de Biga-Bayramiç-Ezine çizgisinde durdu.

29 Eylül 1922'de toplanan İngiliz kabinesi, Çanakkale'de “tarafsız bölgeye” giren Türk birliklerinin çıkarılması için İstanbul'daki General Harington'a emir verdi. Ancak General Harington bu emri uygulamadı. Harington, 1 Ekim 1922'de Londra'ya gönderdiği raporda “O sırada ateş emri vermesinin barut fıçısına ateş etmek anlamına geldiğini” yazdı. Barış görüşmelerinin başlayacağı sırada savaş çıkarmanın anlamsız olduğunu belirtti. Harington haklıydı. İngilizlerin bölgede Türklerle savaşacak yeterli gücü yoktu. İrlanda sorunuyla, Mısır'daki ve Hindistan'daki ayaklanmalarla uğraşıyorlar, Irak'a yığınak yapıyorlardı. İngilizlerin, D. Trakya konusunda Atatürk'e boyun eğmekten başka çareleri kalmamıştı.

Atatürk, 23 Eylül 1922 tarihli Müttefik notasına 29 Eylül 1922'de yanıt verdi. İki temel şartı vardı: Meriç'in batısına kadar Trakya'nın hemen boşaltılıp Türkiye'ye bırakılması… 3 Ekim 1922'de Mudanya'da ateşkes görüşmelerine başlanması… Müttefikler bu istekleri kabul ettiler. Lord Curzon, barış imzalanmadan D. Trakya'nın Türkiye'ye verilmesine karşı çıkan Venizelos'a şöyle dedi: “İstanbul'a girmeye can atan Mustafa Kemal'in, D. Trakya sınırındaki Yunan itirazlarını fırsat bilerek Avrupa'ya dalmasını ve Trakya'yı ateşe, kılıca tutmasını kim önleyebilir?(Sonyel, s.1700-1702)

Müttefikler, Atatürk'ün 29 Eylül 1922 tarihli önerisini kabul ettiler. Böylece Mudanya Konferansı toplandı.

Mudanya Görüşmeleri (3-11 Ekim 1922)

Mudanya Görüşmelerine katılan İsmet Paşa başkanlığındaki Türk Heyeti, Batı Cephesi Kurmay Başkanı Asım Gündüz, Yrb. Tevfik Bıyıklıoğlu, Bnb. Seyfi Düzgören ve Kızılay ikinci başkanı Hamit Bey'le iki yazmandan oluşuyordu. Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ile Refet Bele'nin de Mudanya'da kalmaları uygun görülmüştü. İngiltere'yi General Harrington, Fransa'yı General Charpy, İtalya'yı da General Monbelli temsil ediyordu. Yunanistan General Mazarakis ile Sarıyanis'i delege olarak atamıştı. Fakat bunlar Mudanya'ya kadar gelmekle birlikte görüşmeleri Mudanya yakınlarındaki bir İngiliz gemisinden izlemişlerdi. Franklin Bouillon da gözlemci olarak görüşmelere katılmıştı.

Görüşmelere 3 Ekim 1922 Salı günü saat 15.15'te başlandı. İlk konuşmayı İsmet Paşa yaptı. D. Trakya'nın TBMM'ye teslimini istedi. Görüşmeler gergin geçiyordu. Müttefikler, Atatürk'e söz verdikleri halde D. Trakya'yı vermemek için direniyorlardı. 5 Ekim 1922'de görüşmeler tıkandı. O gün Fransızlar, D. Trakya'nın Türklere teslimini kabul ettikleri halde İngiliz ve İtalyan temsilcileri yetkileri olmadığını ileri sürerek hükümetlerinden yönerge almak için toplantıyı ertesi güne bıraktırdılar.

Buna çok sinirlenen Atatürk, 6 Ekim'de İsmet Paşa'ya şu telgrafı çekti: “Trakya, 6 Ekim öğleden sonra saat 6'ya kadar TBMM Hükümetine teslim edilmediği takdirde tasavvur buyrulduğu gibi 6-7 Ekim'de derhal İstanbul üzerine harekete geçiniz.”

Atatürk'ün şakası yoktu. Savaş ihtimalini TBMM'ye getirdi. Hatta cepheye gitme olasılığından söz etti. Bakanlar Kurulunun meclisi aydınlatmasını istedi. Mecliste milletvekilleri barış görüşmelerine devam edilmesi gerektiğini belirttiler. Müttefikler de Franklin Bouillon ve General Pelle ile Atatürk'ü yatıştırmayı denediler. Bunun üzerine Atatürk verdiği emrin birkaç gün ertelenmesini istedi. 9 Ekim'de görüşmeler yeniden başladı. 11 Ekim 1922'de sabah 06.43'te Mudanya Ateşkes Antlaşması (Mudanya Askeri Sözleşmesi) imzalandı. Üç gün sonra Yunanistan da antlaşmayı imzaladı. Antlaşma, 15-16 Ekim 1922'de yürürlüğe girdi.

14 maddelik Mudanya Ateşkes Antlaşması ile Türk-Yunan kuvvetleri arasındaki çatışma sona erdi. Yunanistan, D. Trakya'yı 15 gün içinde boşaltacaktı. 8.000 Türk jandarması, mülki memurlarla birlikte Trakya'ya el koyacaktı. Yönetimin Türklere devri 30 günde tamamlanacaktı. Meriç'in sağ kıyısı ve Karaağaç, antlaşma yapılıncaya kadar İtilaf devletlerinde kalacaktı. İstanbul ve Boğazlar Türk mülki idaresine teslim edilecekti. Ancak İstanbul'da ve Boğazlarda bulunan İtilaf kuvvetleri, barış yapılana kadar sayılarını arttırmadan kalabilecekler ve Türk kuvvetleri de belirlenen çizgiyi geçemeyecekti. Bu antlaşma ile İtilaf Devletleri TBMM'yi tanımış oldular.

Mudanya Ateşkes Antlaşması ile D. Trakya yeni bir savaş yapılmadan diplomasiyle kurtarıldı. Trakya'nın boşaltılıp Türkiye'ye bırakılması İngiltere'yi sarstı. İngiltere, Atatürk'ün isteğine boyun eğmiş oldu. 1922 yılı İngiliz yıllık raporunda aynen şöyle deniliyordu: “Birçok bakımdan bu antlaşma Asya'nın Avrupa'ya karşı kazandığı bir zafer olarak görülmekteydi.” (Ali Satan, İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye 1922, s.71)

Bu antlaşma, Avrupa'dan atılmak istenen Türklerin yeniden Avrupa'ya dönüşünü sağladı. İstanbul'un kurtuluş yolunu açtı. Lozan'a zemin hazırladı. Bir diplomatın doğuşunu sağladı: İsmet İnönü…

Kaynakça:

Ali Satan, İngiliz Yıllık Raporlarında Türkiye 1922, İstanbul, 2011.

– Bilal Şimşir, Doğu'nun Kahramanı Atatürk, İstanbul, 1999.

David Walder, Çanakkale Olayı, İstanbul, 1970.

– Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, İstanbul, 2016

Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, S. 65,66.67.

– İsmet İnönü, Hatıralar, 2. Kitap, Ankara, 1987.

Salahi R. Sonyel, Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı C.III, Ankara, 2008.

– Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, 2. Kitap, Ankara, 1998.

Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya'da Milli Mücadele (2 cilt), Ankara, 1955-1956.

– Türk İstiklal Harbi, C.2, 6. Kısım, 4. Kitap.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp