Top
19/09/2023

‘Allah bu milleti ve dini sizden muhafaza etsin!’

Prof. Dr. Ümit Kocasakal, “Sakalsız erkek, diğer erkekleri tahrik eder” diyen tarikatçıya dikkat çekerek. “Yahu sizin bütün zihniniz bu mu? Allah bu milleti ve bu dini sizden muhafaza etsin, sizin bu dinle, sizin İslam'la, Müslümanlıkla uzaktan yakından bir ilginiz yok” dedi.

14 Temmuz'da TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilen ve “kısmi af” denmesine rağmen genel bir aftan farksız olan yeni infaz düzenlemesi Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından onaylanarak ve 15 Temmuz'da Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu düzenlemeye göre işlediği suç ne kadar ağır olursa olsun zaten çoğunluğu hafifletici nedenler bulunarak alması gerekenden az cezalar almış olan bir hükümlü 10 yıldan az hapis cezası almışsa 1 ay, 10 yıldan fazla ise 3 ay cezaevinde kaldıktan sonra açık cezaevine ayrılmasına da 3 yıl kalmışsa açığa geçecek. Bu hükümlüler 3 ay daha açık cezaevinde kaldıktan sonra denetimli serbestlikten faydalanabilecek. Hukukçuların “yasa metni o kadar karışık ki biz bile anlamakta güçlük çekiyoruz” dediği yeni infaz düzenlemesinden cinayet, uyuşturucu, cinsel suçlar işlemiş suçlular ve hatta çocuk tecavüzü suçuyla tutuklu olanlar bile yararlanabilecek. Bu kabul edilmesi zor düzenlemeyi Ceza Hukuku Profesörü Sayın Ümit Kocasakal ile konuştum.

Sayın Kocasakal, bu infaz yasası ile diğer ağır suçlar yanında çocukları hatta bebek denecek kadar küçük çocukları istismar eden tüm suçlular da cezaevinden çıkacak. Aile içi ve dışındaki tecavüz suçlularının cezalarının hafifletilmesi bile olayların çok artmasına neden oldu. Bir arama yaptığınızda hemen her ilde istismar olayları olduğu ve bunların özellikle tarikat ve cemaat okullarında, yurtlarında had safhada olduğu görülüyor. Bağcılar'da bir cemaatte 4-6 yaş arası 36 çocuğa birden taciz olayı bile kapatılıyor, bazı olaylarda intihar eden çocuklar oluyor, bu durumda bile suçlular ceza aldı mı öğrenemiyoruz. Şimdi çıkarılan ve suçları teşvik edecek bu infaz yasası hukuken nasıl kabul edilebiliyor? Biz vatandaş olarak bunu anlamıyoruz.

Bu aslında bir ülkenin hem toplumsal yapısı, hem sosyolojik yapısı, hem siyasi yapısı, hem de ceza-adalet sistemiyle ilgili bir mesele. Olaylar veya kişiler bu konudaki ilkelerin oluşturulması bakımından dikkate alınması gereken hususlardır ama ben hep parçaya odaklanmaktan ziyade bu parça üzerinden resmin bütününü görmek gerektiğinden yanayım. Bu söylediğiniz şey gerçekten önemli bir husus, bakın İtalya'da mahkemelerin arkasında “Kanunlar herkese eşit uygulanır” diye yazıyor. Bizde de buna yakın bir hüküm var, Anayasa'nın 10'uncu maddesinin birinci fıkrası; “Herkes din, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep veya benzeri sebeplerle ayırım gözetmeksizin kanun önünde eşittir. Bu aynı zamanda ne anlama geliyor, demek ki kanunlar herkese bu ayırımlar hiç dikkate alınmaksızın eşit uygulanır. Yani, kanun bir şey söylüyorsa artık sen bu kanunu herkes için uygulayacaksın. Aynı maddenin 5'inci fıkrası da “Hiçbir kimseye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” diyor. Şimdi bakın, kanun bunları söylüyor da bunların uygulanması önemli. Uygulayacak olan kim; yargı. Peki, yargının bu kanunları herkese eşit uygulayabilmesinin temel şartı ne; bağımsız olması değil mi? Birincisi, yargı bağımsız değil. Bunu nereden anlıyoruz; bugün birçok tarikat, cemaat mensubu fütursuzca açıklamalar yapıyor.

SANATÇI VEYA GAZETECİ İÇİN TAZI HIZIYLA HEREKETE GEÇEN YARGI, KONU TARİKAT VE CEMAATLER İSE KAPLUMBAĞA HIZIYLA HAREKET EDİYOR!

Gerek Anayasa hükmü gereği (136'ıncı madde), gerek Diyanet Teşkilat Kanunu (633 sayılı kanun) bu yapılamaz. Anayasa ne diyor; “Diyanet İşleri Başkanlığı kanundaki görevlerini laiklik ilkesi doğrultusunda ve bütün siyasi görüş ve düşüncelerin dışında kalarak yerine getirir”. Diyanet Kanunu ne diyor; Diyanet İşleri Başkanlığı'ndaki her düzey personel, Diyanet İşleri Başkanı dahil, siyasi faaliyette bulunamaz, her ne surette olursa olsun siyasi partilerden herhangi birinin tutum ve davranışlarını övemez, yeremez” diyor ve suç aynı zamanda. Şimdi soruyorum; kanunlar böyleyken, Anayasa böyleyken nasıl oluyor da Diyanet İşleri Başkanı o bildiğimiz açıklamaları yapabiliyor? Veya Diyanet mensubu bazı hocalar, imamlar o bildiğimiz, kabul edilemez açıklamaları yapabiliyor? İşte burada sorulması gerekeni soralım; bu iklimi kim yarattı, neye güveniyorlar, nereden cesaret alıyorlar? Mesela bir ses sanatçısı veya gazeteci için adeta bir tazı hızında harekete geçen yargı, konu tarikat ve cemaatler veya iktidara yakın kişiler olduğunda bir anda neden kaplumbağa hızıyla hareket ediyor? İşte bu soruların cevabı önemli. Siz çocukları tarikat ve cemaatlerin yurtlarına mahkum ederseniz, bunların pençelerine atarsanız o zaman çocuk istismarının cezasını arttırmanız yerinde olabilir ama tek başına çözüm olmaz.

YARGI KUŞATILMIŞ DURUMDA VE ANAYASA'YA AYKIRI OLARAK İNFAZ DÜZENLEMESİYLE “ÖRTÜLÜ AF” GETİRİLDİ!

Siz Türkiye'nin kimyası ve genetiğiyle oynarsanız, tarikat ve cemaatleri siyasetin bir parçası haline getirirseniz, siyasi partilerle iç içe hale getirirseniz, bunlara bir güç atfederseniz, görünüşte dernek ve vakıf üzerinden bunlara devletin kaynaklarını oluk oluk aktarırsanız ve bunları birer holding haline getirirseniz o zaman zaten günümüzdeki tabloyu yaratırsınız. Cüppeli lakaplı biri var, sanki bir alim veya bilirkişi gibi televizyon kanallarında gezdiriliyor. Peki, 677 sayılı bu “tekke ve zaviyelerin kapatılması ve bir takım unvanların men ve ilgasına dair kanun” yürürlükten kalktı da benim haberim mi olmadı, nerede Cumhuriyet'in savcıları? Ortada yok. O yüzden, “söyleyene değil, söyletene bak” derler ya, bütün bu yapıların nereden bu cesareti aldığına bakarsanız bu iktidarın zihniyetinden aldığını çok rahat görürsünüz. Yargı kuşatılmış durumda, yargı esir edilmiş durumda, şimdi bir de bunlara Anayasa'ya aykırı olarak “infaz düzenlemesiyle” örtülü af getirildi. Bakın, ceza doktrininde ne denir biliyor musunuz; “Cezanın etkili olabilmesi için miktarından ziyade verilmiş olan cezanın mutlak surette ve sonuna kadar uygulanacağı bilincinin toplumda yerleşmesi önemlidir.” Bizde  biliyorsunuz, bir ceza alınıyor ve şu soru soruluyor “yatarı ne?”. Neden “yatarı ne” olsun, ne ceza aldıysa çeksin. Şimdi o “koşullu salıverme” denen müesseseyi bile otomatiğe bağladık, normal şartlarda iyi hali olacak, kurul kararı olacak vs. şimdi süre doluyor, bırakıyorsunuz.

SON 20 YILDA ATATÜRK'E HAKARET EDİP SALDIRANLAR MEVCUT İKTİDARIN ZİHNİYETİNE GÜVENİYORLAR!

Açık cezaevine geçirip sonra da bırakıveriyorlar. 20 yıla mahkum olmuşsa 2 yıl yatıp çıkıyor, buna hukuk denebilir mi?

Bunun üzerine bir de “infaz düzenlemesi” vs. üzerinden bir tür örtülü af getirdiğinizde, sürekli olarak bu açık veya örtülü aflar ve zaten bunların bazıları için “suçları işlese de onlara bir şey olmayacağı” yönünde yaratılan iklim maalesef bu tür fiilleri işlemelerinde iyice itici bir unsur haline gelmiş oluyor, fütürsuzlaştırıyor. Şimdi bakın, her şey birbiriyle ilintili, mesela niye son 20 yılda özellikle Atatürk'e hakaret, saldırı ve iftiralar bu kadar arttı, neye güveniyor bu kadar insan? Şimdiki siyasi iklime, mevcut iktidarın zihniyetine güveniyorlar.

TOPLUMDA YERLEŞEN “CEZASIZLIK” ALGISI SON DERECE KÖTÜ!

Dolayısıyla, toplumda yerleşen bu “cezasızlık” algısı son derece kötü, oysa ne okuduk; kanunlar herkese eşit uygulanırmış, şimdi gönül rahatlığıyla bunu söyleyebiliyor muyuz? Yani, bir sanatçı bir şey söylüyor, bir anda zaten sosyal medya, oradan buradan prototip suç duyurularıyla yargı harekete geçiriliyor. Emekli amirallerimizin son derece yerinde bildirisi üzerine ne oldu, bir anda sanki düğmeye basılmış gibi yüzlerce, binlerce aynı suç duyurusu, sosyal medyada vaveyla ve yargı harekete geçiyor. Ama bir tarikat, cemaat, şu bu olduğu zaman sus pus. Hani “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz”dı. Tekrar söylüyorum; siz kindar nesil yetiştirme hedefi koyarsanız, siz devlet olarak ve iktidar olarak görevinizi yapmayıp da çocukları tarikat ve cemaatlere, onların yurtlarına, onların paralarına mahkum ederseniz orada her türlü melanetin yaşanmasının da alt yapısını oluşturursunuz. Daha geçenlerde klasik bir tarikatçı sarığıyla, sakalıyla çıkmış ekranlardan “Sakalsız erkek, diğer erkekleri tahrik edermiş”. Bakın ne diyor, çok enteresan; “İlerde bir adam gördünüz uzun saçlı, sakalı da yok, yanına gelene kadar onu kadın zannedersin, Allah muhafaza bir sürü düşünceye de girersin”, yahu sizin bütün zihniniz bu mu? Allah bu milleti ve bu dini sizden muhafaza etsin, sizin bu dinle, sizin İslam'la, Müslümanlıkla uzaktan yakından bir ilginiz yok. Hani var ya “Bu milletin değerleri”, sizin adını bile söyleyemediğiniz “Türklükle” bir ilginiz yok, Türk milletiyle bir bağınız yok. Bir gerçek Müslüman, sakalı da olmasa, erkeği kadın zannederek bir takım düşüncelere girer mi, zihniyete bak. Dolayısıyla bu gibi yapılar mevcut iktidarın bugüne kadarki söylemlerinden ve eylemlerinden cesaret alıyor.

İKTİDARA OY VERMEK SANKİ BİR TÜR “CEZA BAĞIŞIKLIĞI” YARATIYOR ALGISI OLUŞTURULUYOR!

Kısa süre önce trafikte polisin ceza yazmakta olduğu bir kadın “Sen bana ceza yazamazsın, ben AKP'ye, Erdoğan'a oy verdim” diyor, yani iktidardan olmak, iktidara oy vermek sanki bir tür ceza bağışıklığı yaratıyor gibi bir algı oluşturuluyor. İşte bunun devamında ne oluyor; “Ben falanca tarikata mensubum, dolayısıyla tarikat ve cemaat olarak bu iktidarı destekliyorum, bu iktidarın bir parçasıyım, sen bana öyle ceza filan veremezsin”, eskaza verildiği zaman da bu cezalar, işte “infaz düzenlemesi, o, bu” derken örtülü af haline geliyor ve bunun toplumda yarattığı cezasızlık algısıyla da birtakım suçların işlenmesi tetiklenmiş oluyor. Ama şurada yanılmayalım; suçla mücadele de sadece cezayla olabilecek bir şey değil, sebeplerine inip ortadan kaldırmak zorundasınız ama her durumda bu cezasızlık algısı ceza adaleti ve toplumsal işleyiş bakımından son derece sakıncalıdır.

Bu durumda, Anayasa'nın ilk 4 maddesi kalsa da Türkiye'ye hukuk devleti diyebilir miyiz?

Tabii ki hayata geçmeli ama en azından mutlaka kağıt üzerinde kalsın ki hayata geçirmeyenlere yönelik olarak biz de her türlü şeyi söyleme hakkını hukuken de bulalım.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp