Top
16/08/2023

Yerel seçimler hayati önemde ittifak ruhunu tekrar yaşatmalıyız

2019 yerel seçimlerinde muhalefetin tek adama karşı beraberce bir irade ortaya koyduğunu ifade eden Başarır, “Bir an önce birlikteliğimizi sağlayıp çarıklarımızı giymeli ve bu seçimleri tekrar kazanmalıyız. 29 Ekim’e kadar bu bulutları dağıtacağız. Belediyelerimizi koruyup hatta Bursa'yı, Manisa'yı, Balıkesir'i de eklemeliyiz” dedi

Tatile çıkarken Türkiye'de siyasi çekişmelerin, toplum için de yıpratıcı olan ağır havanın biraz dağılacağını ümit etmiştim ama maalesef bu gerçekleşmedi. Medya, özellikle iktidar kanadının sözcüsü gibi yayın yapan, şimdiden ana muhalefet partisi CHP ve İYİ Parti'yi yıpratmak ve hatta yerel seçimde birlikte hareket etmelerini engellemek için her yolu deneyen kanallar istedikleri ayrışmayı sağlamayı da başaracak gibi görünüyorlar. Bu durumda muhalefet partileri acaba bu oyunu görecek ve yaratılan havanın Türkiye Cumhuriyeti için en kritik ve son seçim olan yerel seçimlerde kendi partilerine olduğundan çok ülkenin tüm çağdaş kazanımlarını yok edebilecek gelişmelere yol açacağını değerlendirecekler mi, yoksa burada da başka büyük hatalar yapılacak mı sorusu öne çıkıyor. Bugün Cumhuriyet Halk Partisi'nin başarısını kanıtlamış bir ismiyle; Grup Başkanvekili, hukukçu Sayın Ali Mahir Başarır'la merak edilen soruların çoğunu konuştum. Cevaplarının birçok konuyu aydınlattığını göreceksiniz.

Ali Mahir Başarır, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olduktan sonra aynı üniversitede Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu dalında mastır yapmış, bir süre serbest avukat olarak çalışmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi Tarsus ilçe örgütünde görev alarak siyasete adım atan Başarır 2018 genel seçimlerinde Mersin Milletvekili seçilerek parlamentoya girmiş, 25-26 Temmuz 2020 tarihinde yapılan CHP Olağan Kurultayı'nda Parti Meclisi üyeliğine seçilmiştir. 14 Mayıs seçiminde tekrar Mersin Milletvekili seçilen Başarır, bu seçimdeki başarılı çalışmasıyla CHP'nin Mersin'den 5 milletvekili çıkarmasında önemli bir rol oynamıştır. Halen CHP Grup Başkanvekili olarak görev yapmaktadır.

Sayın Başarır, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun dünkü açıklaması hakkındaki görüşünüzle başlayalım, ne düşünüyorsunuz?

Ekrem İmamoğlu İstanbul'u, İstanbul da Ekrem İmamoğlu'nu çok seviyor. Buna kimse itiraz edemez ve bunu kimse değiştiremez. Sayın İmamoğlu Cumhuriyet Halk Partisi'nin olduğu kadar İstanbul'un da değişmez bir değeridir. İstanbul'un, ülkemizin ve insanlarımızın geleceğine katkı koymak için gece gündüz çalışmıştır. Dünkü açıklamasında da bu amaçla çalışmaya devam edeceğini ve devam etmek istediğini ortaya koymuştur. Bugüne kadar yaptıkları başarılı olacağının referansıdır. İstanbullular da Ekrem İmamoğlu'nu bırakmayacak, bu sağduyuyla hareket edeceklerdir. Kendisiyle aynı partinin çatısı altında bu ülke için çalışmaktan onur ve gurur duymaktayım.

Sayın Kılıçdaroğlu'nun kurultayda tekrar genel başkan adayı olacağını en yakınındaki isimler söyledi. CHP Grup Başkanı Özgür Özel de daha önce aday olabileceğini ima etmişti. Bu durumda onun karşısına Özgür Özel'in de aday olarak çıkmasını beklemeli miyiz?

Siyasetin ne getireceğini bugünden söylemek çok da doğru değil. Bu sorunun muhatabı Grup Başkanımız Sayın Özgür Özel, defalarca konuyla ilgili açıklama yaptı. Kendisinin bu konuda en doğru kararı vereceğine inancım tamdır.

Özellikle CHP aleyhinde bir “taht kavgası var” kampanyası sürdürülüyor ve muhalif seçmen artık “seçimi kaybettik” söylemlerinden de bıktı. Tam bu sırada İBB Başkanı Sayın İmamoğlu'nun tekrar İBB başkan adaylığını düşündüğünü açıklaması muhalefet kanadında büyük bir rahatlama yarattı. CHP'nin ve diğer muhalefet partilerinin belediyeleri kazanması hem gelecek ümidi, hem hukuk, adalet ve diğer değerlerimizin korunması, yani siyasi denge açısından çok önemli. Acaba CHP bundan sonra iç çekişmeleri bir tarafa bırakarak seçimleri kazanmak için plan, proje yapacak mı?

İlçe kongreleri devam ediyor ve bu kongrelerin hiçbirinde kavga olmadı. Mersin'deki ilçe kongrelerinin hiçbirinde en küçük tartışma bile olmadı. İki adayın, tek adayın olduğu kongreler oldu, eleştiriler hatta ağır eleştiriler, özeleştiriler oldu ama tartışma olmadı. Kongreler Cumhuriyet Halk Partisi'ne yakışan şekilde geçiyor.

CHP'DE YAŞANANLAR PARTİNİN GELENEĞİNİN BİR TEZAHÜRÜDÜR!

Tarihler boyu, 1970'lerden bu yana Cumhuriyet Halk Partisi'nde adaylar çıkmıştır, yarışlar olmuştur, kazananlar, kaybedenler olmuştur. Sayın Ecevit, İsmet İnönü'ye karşı aday olmuştur, Deniz Bey Erdal İnönü'ye karşı aday olmuştur, bunların hepsi yaşanmıştır. O yüzden bunlar bir kavga değil, bizim demokrasi kültürümüz, partimizin geleneğinin bir tezahürüdür. Bunu bir kavga gibi değerlendirmek yanlıştır. İsteyen herkes çalışır, kongrelerde çıkar, aday olur. AKP'Yİ Seçimlere daha aylar var, belediyeler için¸ İstanbul, Ankara, İzmir için adayını açıklayan hiçbir parti gördünüz mü şu ana kadar? Onlarda da isimler konuşuluyor, bizde de isimler konuşuluyor. Neden diğer partilere bu sorulmuyor da Cumhuriyet Halk Partisi için “Niye adayını açıklamıyor” veya “Niye bunun adı geçiyor” üzerinde yoğunlaşılıyor? Diyorum ya, Cumhuriyet Halk Partisi üzerinde tartışmak, tartışmayı bunun üzerinden götürmek biraz da herhalde ilgi çekiyor veya kolay geliyor.

MUHALEFET BİTMEDİ, KURULTAYA KADAR HER ŞEY DÜZELECEK!

Bakın İngiltere ile yapılan bir anlaşma var (İngiltere'den gelecek polisler, İngiltere'ye yönelecek kaçak göçmenleri önlemeye çalışacak), Türkiye tarihinin belki en üzüntü verici anlaşmalarından biri, ki biz bunu İngilizlerden duyuyoruz, Türk yetkililerden, ülkemizdeki bakanlıklardan duymuyoruz. Bunları konuşmuyoruz ama CHP'nin 7.5 ay sonra İstanbul'da, Ankara'da kim aday olacak, olmayacak tartışmaları başlıyor. Zaten, bakın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de bu tartışmalar sürekli olarak parti yetkililerini ve kamuoyunu yıprattı. İlçe kongrelerimizin hemen hemen tamamı sonuçlandı, 15 gün sonra il kongrelerimiz yapılacak ve sonuçlanacak. Kurultay delegeleri seçilecek ve büyük kurultayda isteyen her arkadaşımız aday olacak. Kurultayda eleştireceğiz, tartışacağız, bunları bir kavga sebebi olarak göstermek iyi niyetli yaklaşım değildir. Ben bugün bazı köşe yazarlarını okuyorum; “Muhalefeti maalesef bitirdiler” gibi yorumlar yapılıyor. Cumhuriyet Halk Partisi'ni biz kurmadık, Gazi Mustafa Kemal Atatürk kurdu, biz dahil herkes geçmişteki arkadaşlarımız gibi bu partide görev alıyoruz. Hiç kimse bu partiyi bitiremez. 100 yıllık bir partiden, ilkeleri, kuralları olan, gelenekleri olan bir partiden söz ediyoruz, hataları, yanlışları olabilir, bunları düzeltmek için bir süreye ihtiyacımız var, kurultaya kadar her şey düzelecek.

MEDYA ETİK DAVRANMAZSA HALKI YANILTMAK MÜMKÜN OLABİLİYOR!

Bunu yapanlar genel seçimden sonra muhalif seçmenin moralinin bozulmasını fırsat biliyor, sandığa gitmeyeceğini söyleyen seçmen sayısının artması da bu fırsatı güçlendiriyor. Bunları düzeltebilecek misiniz?

Bir cümleye mesela saldırdılar, hem de bunu koca koca insanlar yaptı, ben “Cumhuriyet Halk Partisi'ne her şekilde seçmenler mecbur” demedim, ben bir gönül bağından bahsettim, seçmenimizle tarihimizle, Atatürk'le, onun 6 oku ile seçmenin bir gönül bağı var” dedim. “99'da barajın altında kaldık ama Bülent Ecevit vardı, şu anda böyle bir sol parti de yok, o yüzden seçmenimizin oyunu bize vereceğini düşünüyorum” dedim. Konuşmanın bir kısmını alarak yanlış yorumlanacak şekilde verdiler, medya etik davranmazsa halkı yanıltmak mümkün olabiliyor maalesef.

“CHP BİTTİ, KAYBEDİYORLAR” ALGISINI AKP, İÇİNDEKİ DERİN GÜÇLER VE AKP MEDYASI YAPIYOR!

Medyada “Böyle giderse, İyi Parti ve HDP desteği de olmazsa AKP Hatay'ı ve hatta Adana'yı alabilir. CHP bazı illeri kaybedebilir” yorumları da yapıyorlar. Sizin görüşünüz nedir?

Hatay, Adana, Mersin ben o bölgenin milletvekiliyim, bizim alacağımızı düşünüyorum ama şunu söylemiyorum; seçmen bize mecbur değil, biz seçmene mecburuz. Gönül bağımız var, o yüzden gönlünü alacağız, küskünlükler varsa ortadan kaldıracağız, bunu kurultaya kadar yapacağız. Hatta ben Mersin'de seçmene söz verdim; kırgınlıklar bitecek, söylemlerimiz, eylemlerimiz, kadrolarımızla her şeyi açıklayacağız, sokağı çok daha fazla kullanacağız” dedim ve bunlar yavaş yavaş olacak. Ama “CHP bitti, kavga var, kaybediyorlar” algısını AKP, onun içerisindeki derin güçler ve AKP medyası yapıyor.

GENEL BAŞKAN'I ELEŞTİREBİLİRLER AMA KIRARAK, DÖKEREK, HAKARET EDEREK DEĞİL!

Kurultaya kadar herkes sussa, onların “taht kavgası” dediği bir genel başkanlık yarışı varmış görüntüsü ortadan kalksa bu önlenemez mi?

Herkes birçok meseleyi konuşabilir ama isimler üzerinden birbirimizi döverek değil. Arkadaşlarımızı, yöneticilerimizi kıracak cümleleri kamuoyu önünde konuşmamalıyız, buna zaten özen gösteriyoruz. Bunu Grup Başkanvekili olarak söylüyorum. İlkeleri, kuramları, yapacaklarımızı, yapmamız gerekenleri elbette konuşacağız ama isimleri tahkir ederek, kırarak, hayır. Genel Başkan'ı eleştirebilirler ama saygı ölçüsünde. Kırarak, dökerek, hakaret ederek değil, buna zaten partinin üst kurulları izin vermez.

GENEL BAŞKAN KURULTAYDA ADAY GÖSTERİLİRSE ADAY OLACAKTIR, ONUN TAKDİRİNDEDİR!

CHP'lilerin kendi arasında konuşması, medya yerine içeride tartışması gerektiğini söylüyorsunuz ama partili bazı milletvekillerinin örneğin parti içinde “değişim isteyen kesime” yönelik kızgın açıklamaları da televizyondan yapılıyor.

Parti içi meselelerin kendi aramızda ve kurultayda konuşulmasında fayda görüyorum. O yüzden bu açıklamaları yapan arkadaşlarımızla konuşarak bu meseleleri kamuoyu önünde konuşmamaları gerektiğini hatırlatıyoruz. Yakın bir zamanda kurultayımızı yapacağız ve yaklaşık 1200 kurultay delegesi karar verecek, Genel Başkan kurultayda aday gösterilirse aday olacaktır ya da onun takdirindedir. O yüzden, değişim evet, yenilik evet, hatta bir devrimden de bahsedebiliriz, çünkü 100 yıl önce kurucu liderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu devrimi yapmış, hala o devrimlerde yaşıyoruz zaten. O sebeple bunların hepsi talep edilir, konuşulur, eylemlerimiz, söylemlerimiz, ilke ve kurallarımız, tüzüğümüz, hepsi gözden geçirilip kaybın sebebi bir bütün olarak değerlendirilmeli, salt isimler üzerinden gidersek bir yere varamayız. Eğer bir sorun varsa bunların hepsini değerlendirmemiz, sorunu bütünsel olarak almamız ve bütünsel olarak çözmemiz lazım. Türkiye'de bize oy veren milyonlarca genci partiye almamız lazım, tüzüğümüzü, yönetmeliklerimizi çağa uygun hale getirmemiz lazım, parti içi demokrasiyi konuşmamız lazım. Bunların hepsini çözdükten sonra daha rahat bir sonuç alacağımızı düşünüyorum.

TÜRKİYE'DE ALGILAR GERÇEKLERİN ÖNÜNE GEÇTİ

Ana muhalefet partisi olarak CHP bunları şimdiye kadar yapmalı değil miydi, eleştirilerin hiç değilse bir kısmında haklılık payı yok mu?

Eleştiriler için asla “niye yapıyorsunuz” demem, sonuna kadar saygılıyım ama hakarete, küfre ya da fiili müdahalelere kim olsa tepki verir. Artık Türkiye'de algılar gerçeklerin önünde, bu maalesef toplumu ve toplumsal yaşamı yıpratıyor. Yapmasınlar, algı gerçeğin önüne geçmesin. Eğer 4 dakika konuşmuşsam, içinden tek bir cümleyi alırlarsa bu gazetecilik değil. AK Parti'nin yarattığı bu ahlaki olmayan davranışsal alışkanlıktan toplumun her kesiminin kurtulması gerek. Bu tutumun yanlışlığını kabul etmemek yetmez, buna ortak da olmamak gerek.

Eski Bakan Masum Türker “Artık parlamenter rejim bitti” diyor, parlamentonun toplanması AKP ve MHP oylarıyla engelleniyor ama bu tamamen bittiği anlamına mı gelir?

Sayın Masum Türker'in mensubu olduğu parti parlamenter sistemdeydi, Bülent Ecevit Başbakandı ve kendisi bakandı. O zaman parlamento daha güçlüydü, gensoru vardı, daha çok sorgulayıcı, araştırıcı bir Meclis vardı. Biz de bunu söylüyoruz ama bitmemeli, parlamento tekrar güçlü olmalı. Parlamenter rejim Türkiye'nin sigortasıdır, böyle açıklaması daha doğru olurdu. Parlamento ve yargı iflas ederse, ki görüyorsunuz ikisi de işlevsiz, ikisi de maalesef sarayın güdümünde, çalıştırılmayan bir Meclis var, bunu sorgulamak lazım, desteklemek değil.

“Muhalefeti örgütleyip seçim kazanmaları ihtimali de bitti” diyor.

Bu onun düşüncesi, bence Masum Bey bulunduğu kanalda o kadar çok demokrasiye inanmayan, iradesini saraya teslim etmiş insanla yayın yapıyor ki o açıdan bakıyor. Muhalefeti bırakalım mı, muhalefetsiz bir Türkiye mi öneriyorlar, asla böyle bir şey olmayacak.

TEK ADAMA KARŞI ORTAK İRADE ORTAYA KOYDUK, BERABERCE KAZANDIK!  

Bunları soruyorum, çünkü deniyor ki “Bu yerel seçimler en tehlikeli ama muhalefet partileri kendini de yıprattığı için Erdoğan açısından en kolay seçim olabilir.” Acaba genel kanı bu mu?

Şimdi, 2019 seçimlerini İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti çok zor şartlarda beraberce kazandık. Tüm ittifak bileşenleri tek adama karşı beraberce bir irade koydu. Şimdi de kolay bir şekilde kaybetmemeliyiz, ittifak ruhunu bu konuda yine yaşatmalıyız. Belediye başkanlarımız bu süreçte önemli bir sınav verdi; depremde, yangında, selde halkının, yurttaşlarının yanında oldu. Yolsuzluk yapmadı, hiçbir büyükşehir belediye başkanımız hakkında yolsuzluk iddiası yok. O yüzden, AKP'nin yarattığı bu algılarla belediyeleri kaybetmememiz lazım. Bir an önce birlikteliğimizi sağlayıp 29 Ekim'den sonra -ki kurultay o sıralarda olacak- çarıklarımızı giyip Anadolu'ya seçim bölgelerimize gidip bu seçimleri tekrar kazanmalıyız.

KOLAY KAZANMADIK Kİ KOLAY KAYBEDELİM

İYİ Parti'yle tekrar bir araya gelmeniz zor görünüyor. İYİ Parti “Yerel seçimlerde ne pahasına olursa olsun bağımsız hareket edeceğiz, kendi adaylarımızı çıkaracağız” diyor. Yerel seçimde ittifak çok önemli, Ekrem İmamoğlu da “Partiler ittifaklara mecburdur” dedi, sizce mümkün görünüyor mu?

Bunların hepsi konuşulur. Devamlı olumsuz ihtimalleri konuştuk ama mutlaka bu olumsuz ihtimalleri, olumsuz havayı olumlu bir havaya büründürmek zorundayız. Biz kolay kazanmadık ki kolay kaybedelim. Evet, zor bir süreç ama 29 Ekim'e kadar bu bulutları dağıtacağız. İyi Parti de, diğer partiler de hepsi düşünecektir. AK Parti çok istiyor, vakıfları için istiyor, büyükşehirlerin imkanları için istiyor, çünkü bunları halka vermiyor, bir grup müteahhitle vakıflara, yandaşlara paylaştırıyor. Vakıflara giden paraları İstanbul'da, Ankara'da görmedik mi, Melih Gökçek'in yaptıklarını görmedik mi? Ama şu anda yerel yönetimlerde halkın parası halka dağıtılıyor, o yüzden bu belediyeleri korumalıyız. Recep Tayyip Erdoğan çok istiyor ama biz bir kez daha “dur” deyip, kazandığımız belediyeleri koruyup hatta Bursa'yı, Manisa'yı, Balıkesir'i de eklemeliyiz.

“İYİ Parti ve HDP desteği olmazsa CHP belediyeleri alamaz” tezi iktidar medyasında sık tekrarlanıyor. Diyelim ki İYİ Parti ile bir araya gelemediniz, belediyeleri almakta ciddi bir güçlük yaşar mısınız?

Bakın, biz tüm belediyeleri almaya talibiz. 85 milyon vatandaşımız, 60 milyon seçmen var. Burada birçok partinin seçmeni var, hepsinin oyuna talibiz biz. Tüm mücadeleyi kazanmak adına terimizin son damlasına kadar akıtırız. Ama gönül ister ki 2019 ruhunu tekrar hep beraber yaşatalım. Bunların hepsi konuşulacak ama ben tek şey söylüyorum; kolay kazanmadık, kolay da kaybetmeyelim.

CHP'de daha önce bu kadar yoğun bir genel başkanlık tartışması yaşandı mı?

Yaşandı, 70'lerde de yaşandı, 90'larda da yaşandı, 2000'lerde de yaşandı, bu bizim partimizin demokrasiye özen gösterdiğinin, önemli bir geleneğinin sonucudur zaten.

KURULTAY DELEGELERİ KILIÇDAROĞLU'NDAN BAŞKA ADAYA OY VERİR Mİ?

Şimdi “Kongre delegeleri nasılsa Kılıçdaroğlu'nu seçecek, ondan başka bir adaya oy vermezler” deniyor. Sizce kurultay delegeleri onun dışında bir adaya oy verecek mi?

Kongre delegelerimiz mahalle seçimleri, ilçe ve il seçimlerinden başlayıp büyük bir süzgeçten gelerek, bu partiye emek vermiş çok önemli insanlar. İradelerine şimdiden bir yön çizmek, rota çizmek doğru değil. Ben kurultay delegelerinin en doğru, ülkesi için en iyi kararı vereceğine inanıyorum.

Peki, yine Kemal Kılıçdaroğlu seçilirse partideki değişim isteyenler ne yapacaklar?

Kurultayın kararına herkes saygı duyacaktır. Demokratik seçim kültürü bunu gerektirir. Elbette herkes bu ülke ve toplum için çalışmaya devam edecektir.

Partide adaylık için başka bir iki isim arasında sizin adınızı da duyuyoruz, partinize Mersin'de 5 milletvekili kazandıran başarılı bir milletvekili ve hukukçusunuz. Artık hatır gönül dinlenmeyecek kadar önemli bir noktada Türkiye, aday olma ihtimaliniz var mı?

Cumhuriyet Halk Partisi'ne gönülden bağlı, elimden geldiğince partimin bana verdiği sorumlulukları yerine getirmeye çalışan biriyim. Beni yüreklendiren ve onurlandıranlara teşekkür ederim. Şu anda amacımız barışı ve birlikteliği sağlayarak toplumsal huzur için, bu ülkeyi layık olduğu güzel günlere ulaştırmak için çalışmaktır.

SIFIR TERÖRLE ALDIĞI ÜLKEYİ TERÖR YUVASI HALİNE GETİRDİ

İktidar medyası Mayıs seçimlerinin hiç adil olmadığını, tarihte görülmemiş seçim yolsuzlukları yapıldığını söylemiyor ama muhalefet de söylemiyor, her seçimde yapıldığı gibi “seçim bitti sonucu kabul etmekten başka çare yok” deniyor. Bu durumda yerel seçimlerde daha da çok hile yapılırsa ne olacak?

Bu iktidarın siyasal olarak halkı nasıl dolandırdığını, nasıl iftira attığını, devletin imkanlarını nasıl kullandığını ve seçimlerden hemen sonra ekmeğe bile yüzde 30 zam yapıp mazota yüzde 106 zam yaptığını, iğneden ipliğe, kiraya kadar her şeye zam geldiğini, ülkeyi yek ekmeğe muhtaç ettiklerini konuşacağız. Daha geçen hafta yedi ana kuzusu, yedi evladımızı şehit verdik. Oysa Recep Tayyip Erdoğan iktidara geldiğinde 1999, 2000, 2001, 2002'de toplamda 25 evladımız şehit olmuştu. Yani sıfır terörle aldığı ülkeyi terör yuvası haline getirdi, her gün bir evladımız şehit oluyor, adını bilmediğimiz terör örgütleri çıktı, şimdi yarattığı terörle de halkı tehdit ediyor, oy alıyor. Bunu ısrarla vurguluyoruz, siyasal dolandırıcılığa asla izin vermemeliyiz.

Unutturulmaması gereken üç şey; 1- Seçim öncesi vaatlerinin hepsini yüzüne vurmalıyız, hiçbiri yerine gelmedi, 2- Seçimden sonra vaatler yerine gelmediği gibi zam yağmuru ile ek bir sefalete mahkum olduk, 3- Siyasal dolandırıcılık, iftiralar, sahte videolar ve bütün devlet imkanlarıyla yaptıklarını her yerde anlatıyoruz, anlatacağız.

BU SEÇİMDE HER TÜRLÜ SAHTEKARLIK YAPILDI, TARİHE KARA BİR LEKE OLARAK GEÇECEKTİR!  

Yaşadığımız ve Türkiye'de her şeyi değiştirebilecek seçimlerde yaşananların doğru anlaşılması, tarihe doğru geçmesi gerçekten çok önemli.

Dünyanın hiçbir demokratik hatta bir parça demokrasiyle yönetilen ülkesinde böyle bir seçim yaşanmamıştır. Mayıs seçimi kirli bir seçimdir, bu seçimle milyonların parası beyefendinin saray iktidarı için kullanılmıştır. İftira atılmıştır, kan dökülmüştür, her türlü sahtekarlık yapılmıştır, tarihe kara bir leke olarak geçecektir. Devletin kanallarında sahte videolar yayınlanmıştır, bizim vergilerimizle yayın yapan TRT'ye sahte Karayılan videosu yaymıştır. Asıl terör propagandasını AKP yapmıştır, halk bunu görmeli artık.

THY MENZİL TARİKATININ CENAZSİNDE EK SEFERLER YAPIYOR, DEPREMDE YAPMIYOR!

Bu genel seçimlerde muhalefet hep terör ve din üzerinden ve yalan söylemlerle yıpratıldı. Sanki PKK ile işbirliği yapmış gibi, onlar gelirse din gidecekmiş gibi. Şimdi de televizyonlarda yine “din ve laiklik üzerinden açılmış bir kampanya” var. CHP'nin laikliği de daha iyi anlatarak bu antipropagandayı önlemesi gerekmiyor mu?

Bizim ülkemizde laiklik seccade cambazları ve din tüccarlarına karşı 85 milyonun bir anlamda teminatıdır. Muhalefete yüklenen bu ‘dinsizlik' söylemi yıllardan beri bilinçli bir şekilde insanımızın zihnine kazınmıştır. Bu ülkeye, özgürlüğe, bağımsızlığa, inançlara, toplumsal kültüre ve bilimsel eğitime önem ve değer veren bu parti laiklik vurgusunu her zaman yapmıştır ve yapmaya da devam edecektir. Biz tarikat yurtları ve okullarının yarattığı tahribatın büyüklüğünü herkesin gördüğünü ve anladığını düşünüyoruz ancak AKP milleti öyle bir yoksunluk ve yoksulluk içine itti ki, aileler çocuklarını buralara göndermek zorunda kalıyor. Bilimsel eğitimi ve din eğitimini devlet vermelidir.  Devlet dışında hiçbir kurum bu tip eğitimleri veremez. Diyanet İşleri'ni Atatürk dinin gelişmesi için, dünyaya doğru tanıtılması için kurmuş. Ama geldiğimiz noktada AKP yüzünden bugün yüzbinlerce gencimiz deist ve ateist oldu. Kurucu değerlerimiz aslında Türkiye'yi geliştirmeye ve bu iktidardan kurtarmaya fazlasıyla yeterli, bunun doğru anlatılması kadar okumak, anlamak ve algılamak da gerek.

 “Milliyetçi laik olmaz” diyorlar, Türk televizyonlarında söyleniyor bu.

Milliyetçi laik olamaz mı, nasıl olamaz, böyle bir şey söylenebilir mi? Ama 21 yıldır laikliğe karşı resmen kazı yapan bir iktidar var. Laikliği itibarsızlaştıran, önemini kaybettiren bir iktidar var. Biz her fırsatta bunu ortaya koyuyoruz. FETÖ denen rezalet bir gerçek var bu ülkede ve hala başta Adalet Bakanlığı olmak üzere devlet kurumlarının tarikatlara teslimiyetini konuşuyoruz.

GENÇ KARDEŞLERİMİZLE BU ÜLKENİN GELECEĞİ İÇİN DİRENECEĞİZ!

Ormanlarımız altın, kömür denerek katlediliyor, kıyılarımız talan ediliyor. Akbelen Ormanları için Meclis'in toplanması AKP-MHP oylarıyla reddedildi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan “Ağaç kesimi sürecek, Geziciler yine ortada” şeklinde konuştu, oysa kesilen tüm ormanları o bölgede yaşayan köylüler, halk koruyor. Bunları önlemek için hiçbir imkan kalmadı mı?

21 yılda bize unutturulmak istenen bir şey var; sivil toplum ve hak arayışı. Anayasal çerçevede, hukuka uygun olarak herkes hakkını arayabilir. Recep Tayyip Erdoğan ailesinin mirasını getirip bize sadaka olarak vermiyor, bizim paramızı, bizim doğamızı, bizim çevremizi yönetiyor. O yüzden en üst düzeyde tepki vermeyi tekrar hatırlayacağız ve hatırlatacağız. Sokağa çıkmak terörizm, konuşmak terörizm diyerek beyefendi istediğini yapacak mı? Hayır. İşte o yüzde 48 ve onun üstüne koyacağımız genç kardeşlerimizle bu ülkenin geleceği için hep beraber direneceğiz.

Edremit'te Akbelen direnişine destek için toplanan vatandaşlar “gösteri yürüyüşü ile ilgili kanuna muhalefet etmekten” Edremit Emniyet Müdürlüğü'ne ifade vermeye çağrılmış.

Olabilir ama Anayasa net, herkes Anayasal hakkını arıyor ve herkes yargılanıyor bu ülkede. Bundan korkmayalım, korktuğumuz için bu durumdayız. Aslında eleştiriler birbiriyle çelişiyor, eğer Türkiye'de milyonlar bir olursa, Anayasal çerçevede toplantı ve gösteri hakkını kullanırsa o hakimler de karar veremez. Ama biz Akbelen'i yalnızlaştırırsak, Rize yaylalarını yalnızlaştırırsak, Akkuyu'yu yalnızlaştırırsak, yolsuzluğu, rüşveti, sefaleti yalnızlaştırırsak o mahkeme karar verebilir. Herkes muhalefeti beraberce yapacak; Cumhuriyet Halk Partisi'yle, DİSK'iyle, emeklisiyle, işçisiyle, köylüsüyle. Bu bir suç değil, asıl bunlar hakkında konuşmak, terör iftirasında bulunmak bir suçtur.

Hala Kanal İstanbul'un yapılacağı söyleniyor, çevresindeki arsalar satılıyor, İstanbul için çok tehlikeli olan bu girişim nasıl önlenecek?

Yine aynı şekilde ortak, kolektif olarak tepki koyarsak, yani oraya gelip eyleme destek verenlere tepki koymaktansa, Nihat Özdemir gelince sesini çıkarmayıp CHP milletvekiline saldırmaktansa ya da Enerji Bakanı geldiği zaman bir şey söylememektense herkes, Türkiye tek vücut sokakta muhalefet hakkını kullanmalı. Anayasa'nın 34. Maddesi “Toplantı, gösteri yürüyüş düzenleme hakkı” net, “Herkes Türkiye'yi ilgilendiren, 85 milyonun canını, malını, hayatını, geleceğini ilgilendiren kararlarla ilgili silahsız, saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” diyor. Ama ben bu çağrıyı yaptığım zaman Yeni Şafak, Sabah “terörist bunlar” diyor, sokağa çıkmak ne zamandan beri terör oldu? 97, 98, 99'da türbanlı öğrenciler sınava alınmadığı zaman onların hakkı için mücadele eden, eylem yapan ben terörist miydim, değildim. Bugün Akbelen'de ağacını koruyan o şalvarlı teyze terörist mi! Bir parça utansınlar artık. Kanal İstanbul için karar çıkardıkları anda en büyük tepkiyi İstanbul'da vereceğiz, kimsenin şüphesi olmasın.

“BANA DOKUNMAYAN YILAN BİN YAŞASIN” DERSEK, O YILAN BİR GÜN SENİ DE SOKACAKTIR!

Ve durdurabilecek misiniz iktidarı?

Elimizden geleni yapacağız. Ben hep şöyle düşündüm; elimden gelen her şeyi terimin son damlasına kadar yapayım. 85 milyon da Ali Mahir Başarır gibi düşünürse durdururuz ama “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dersek o yılan gelir bir gün seni de sokar. Bu mücadeleyi hep beraber yapacağız.

BARIŞ PEHLİVAN'IN HAPSE GİRMESİ ANAYASA'YA, CEZA HUKUKUNA AYKIRI ÇİRKİN BİR KARAR!

Barış Pehlivan, aleyhinde suç sayılacak bir sebep olmamasına rağmen 5'inci kez cezaevine gönderildi. Gazetecilik yapmış, üstelik gizli tutulmayan bir konuyu haber olarak değerlendirmiş ve bu nedenle cezaevine girdi.

Tamamen Anayasa'ya, tamamen Ceza Hukuku'na aykırı, çok çirkin bir karar. Ama bu konuda Adalet Bakanı'yla görüşme dahil her şeyi, her açıklamayı yaptık, umarım bu hatalarından dönerler. Ben iki Barış'a yapılanları hukukla bağdaştıramıyorum, aynı şeyi Merdan Yanardağ için de söylüyorum, birçok gazeteci için söylüyorum.

Ne söylenirse söylensin sonucu değiştirmiyor. 28 Şubat diyerek generalleri hapiste unutmaları gibi, kimsenin elinden bir şey gelmiyor, değil mi?

Maalesef ama ben hep şunu söylüyorum, o zaman hiçbir şey yapmayalım mı, susalım mı, sokağa çıkmayalım mı? Adalet Bakanı'na yedi milletvekili gitmek istedik, kabul etmediği gibi basın için barikatlar kurdu. Önce randevu verdi, sonra randevuyu iptal etti. O dosyada büyük ihtimalle beraat verecek, tüm her şeyin ne kadar yanlış yapıldığı ortaya çıkacak ama ne yazık ki bunu ne Bakan'a ne başkasına anlatabildik. İnşallah infaz hakimi doğru algılar, bu denetimli serbestlik hükümlerini kendisine hak olarak uygular. Yoksa çok yazık olur, bir kez daha hukukun, adaletin önünde utanır duruma gelirler.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın “Günaydın” yerine Arapça kullanılmalı açıklaması için ne düşünüyorsunuz?

Günaydın diyorum kendisine. Eğer bir fetva verecekse sarayın dakikalık giderinin 2 emekli maaşı olduğunu, bunun ayıp ve günah olduğunu söylesin. Korumaların, uçakların, makam arabalarının israfından bahsetsin, yolsuzluklardan bahsetsin, haksız kazançtan, çocuk gelinlerle ilgili günahtan bahsetsin, bunu tarikatlara söylesin. Onun görevi dini AKP'ye göre yorumlamak değil, dini Kitaba göre yorumlamak ve insanlara doğru şekilde anlatmak. O yüzden ben kendilerinin görevini doğru yapması gerektiğini düşünüyorum.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları