Top
05/10/2023

‘Yamalı bohça diyorlarsa değişmesi istenen tek bir şey vardır: İlk 4 madde’

Anayasa hukuku uzmanı Prof. Dr. Süheyl Batum, ‘yeni bir anayasa' tartışmalarını SÖZCÜ'ye değerlendirdiAKP-MHP blokunun yeni bir anayasayı referanduma taşıyabilmek için HDP'nin oylarına ihtiyaç duyacağını kaydeden Süheyl Batum, “Kurulan sistemin devamlılığı için başka ortaklara ihtiyaç duyuluyor. Biri HDP diğeri şeriatçılar. Yapmak istedikleri; Cumhuriyet'in dayanaklarını ortadan kaldıracak birlikteliği sağlayabilmek” dedi

Sevgili okurlar, ara verdiğim 2 haftalık süre içinde İstanbul dışındaydım ve hemen her kesimden, her partiden çok sayıda vatandaşla konuştum. Ortaya ilginç bir sonuç çıktı, benim 30 yıldan uzun meslek hayatımda hiç karşılaşmadığım bir sonuç. Türkiye'nin geleceği açısından hayati önem taşıyan son seçim yaklaşırken insanların ruh halini şöyle özetleyebilirim; “şaşkın” durumdalar, öylesine şaşkın ki siyaset artık konuşulamayacak halde diyorlar. Siyasi partilerdeki dalgalanmalar, arkası kesilmeyen kararlar, açıklamalar, izledikleri tüm olay ve gelişmeler herkeste çok ciddi bir şaşkınlık, ümitsizlik ve gelecek endişesi yaratmış. Bu, ilk kez böylesine ağır şekilde görülen durumun sorumlusu veya sorumluları kim sizce? İktidarıyla, muhalefetiyle TBMM'de ve diğer yönetim kurumlarında bulunanların hepsi değil mi?

Bugün, en çok endişe yaratan konuların başında gelen, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Değiştireceğiz, yamalı bohça gibi” dediği ve büyük çoğunluğun nasıl bir değişiklik yapılacağını tam olarak bilemediği  ama adının “2023 Anayasası” olarak şimdiden belirlendiği yeni anayasa konusunu, yine en kapsamlı şekilde, her açıdan tartışarak Türkiye'nin en deneyimli Anayasa Hukuku uzmanlarından Prof. Dr. Sayın Süheyl Batum'la konuştum.

Süheyl Batum Sorbonne Üniversitesi'nden mezun olmuş, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Türkiye” isimli teziyle Galatasaray Hukuk Fakültesi'nde profesör olmuştur. 2 dönem Bahçeşehir Üniversitesi rektörlüğü yapan Batum, 24'üncü dönem Eskişehir Milletvekili olarak TBMM'ne girmiş, milletvekilliği sonrasında öğretim üyeliğine devam etmiştir. Halen MEF Üniversitesi Öğretim Üyesi'dir.

Sayın Batum, genel seçim öncesinde de “yeni anayasa” arada bir gündeme getiriliyordu ama şimdi “2023 Anayasası” diye ismi de konuldu, belli ki yakın bir zamanda çıkarılmasına çalışılacak. Bu anayasanın propagandası da “başörtüsü, aile, din, terör” gibi konularla yapıldığında diğer muhalefet partileri katılmak zorunda kalır mı ve yeni bir anayasa ile ne yapılmak isteniyor?

Buradaki asıl en önemli soru “ne yapılmak isteniyor”? Bir anayasa yaparken her zaman için geçerli kurallar vardır; 1921 Anayasası, 1924 Anayasası, 1961 Anayasası, 1982 Anayasası, 2010'da neredeyse yeniden yapılırken, 2017'de yapılırken hiç değişmeyen genel sorular vardır, mutlaka sorulur ve bu 3 soruya verdiğiniz cevaplar da birbirini sağlıklı bir şekilde takip ediyorsa o zaman hiç tartışma olmaz. Bunlardan birincisi şudur; anayasada ne yapmak istiyoruz? İkinci soru “neden” yapmak istiyoruz, üçüncü soru da “nasıl” yapmak istiyoruz? Yani, neler koyarak, nasıl gerçekleştirmek istiyoruz bunu. Dünyada en kötü anayasayı yaparken bile, bir diktatör, bir kral, bir imparator ülkeyi yönetmek için tek başına bir anayasa yaparken bile “Ben çok kötü bir anayasa yapacağım, hepinizi mahvedeceğim, bütün haklarınızı tekelime alacağım” demez. Her zaman  “Çok güzel bir şey yapacağım, herkes mutlu olacak, herkes güven içerisinde ve haklarını alarak yaşayacak” der. Benzetmek için söylemiyorum ama Hitler dahi o ünlü 33 kararnamelerini çıkartırken şöyle yazmıştı; “Ben Alman halkını korumak için, onlar güvence içinde olsunlar diye, herkes güzel yaşasın diye istiyorum” demişti. Hiç “Mahvedeceğim” dememişti. Türkiye'de şu da bir gerçek; 2010 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına bir anayasa yaptı, önce 2007'de değiştirmeye çalıştı, hatta Ergun Özbudun ve arkadaşlarını (biri şu anda Anayasa Mahkemesi Başkanı oldu, hepsi çok önemli yerlere geldi) çağırdı bir anayasa taslağı yaptırdı. Sonra 2010 yılında yine tek başına bir anayasa yaptı. Söylenen neydi; “Harika bir anayasa yapıyoruz, vesayetleri özellikle yargı vesayetini kaldırıyoruz, ‘yetmez ama evet', sivil anayasa olacak” dediler. Peki, AKP'den başka bir parti var mıydı bunu talep eden; hayır. Hatta diğerlerine “Siz talep etmiyorsunuz, çünkü darbe anayasasını savunuyorsunuz, biz darbe anayasasını değiştiriyoruz” diyerek 2010'da anayasa yaptılar. Hatırlayın, Hürriyet gazetesinde Bülent Arınç'ın 2 tam sayfa bir demeci vardı; “Muhteşem bir şey yapıyoruz, ilk defa bütün dertler bitecek, işçiler harika haklara kavuşuyor, memurlar artık toplu sözleşme ve grev hakkına sahip olacaklar, herkese harika şeyler yapıyoruz, 12 Eylül darbesiyle de hesaplaşıyoruz” diye. Ve tek başına yaptılar. 7 yıl sonra tekrar AKP bu kez MHP ile beraber hiç kimseye sormadan oturdu ve dedi ki “2010'da tam yapamadık, şimdi yeni ve sivil bir anayasa yapıyoruz, sistemi değiştiriyoruz” dedi. Anayasa'nın neredeyse bütün maddelerini değiştirdi.

“MÜHÜRSÜZ OYLAR” REFERANDUMU!

Şunu diyebilirler “Bu güne kadar elimizi tutanlar vardı, oy almak için diğer partilerle uzlaşmak zorundaydık, o yüzden her istediğimizi yapamadık” diyebilirler. Ne 2010'da, ne 2017'de başka bir partiyle uzlaşmak zorunda kaldılar mı, hayır, kendileri geçirdiler. 2017'de referanduma sundular, “mühürsüz oylar” referandumu. İki tane anayasa yaptılar, şimdi tekrar soruyorum; Ellerini tutan kimse yoktu, 2017'de de istediklerini yaptılar; “yargıyı cumhurbaşkanına bırakacağız” dediler, bıraktılar, “cumhurbaşkanını tek güç yapacağız, yasamanın, yürütmenin ve yargının tek hakimi olacak” dediler, yaptılar. Cumhurbaşkanına 1876 Meşrutiyet Anayasası'ndaki padişah kadar yetki verdiler. Şimdi tekrar baştaki soruma dönüyorum; Ne yapıyorsun, neden yapıyorsun, nasıl, hangi hükümlerle yapıyorsun? 5 yıl sonra AKP'nin veya başka bir partinin “Hayır, şimdi gerçek anayasayı yapıyoruz” deme hakkının olabilmesi için önce şunu açıklamaları; ya “Biz şundan dolayı yapamadık” veya “Biz o sırada anlamıyorduk, yeni öyle insanlar geldi ki anayasayı acayip biliyorlar, biz de ilk defa öğrendik, şimdi yapıyoruz” demeleri lazım.

Demokrasi olarak kabul edilen, en azından bazı ilkelerin, kavramların yerine oturduğu ülkeler vardır, beğenin beğenmeyin; Fransa, İngiltere, Almanya, İtalya, ABD gibi ülkeler. Siz bunların bir tanesinde aynı iktidarın 10 yıl içinde 3 defa anayasa yapıp sonunda “Biz yapamadık” dediğini duydunuz mu? Tek bir ülke gösterin bana. Hukuk da bir bilimdir, biri gelip “2010'da tek başıma yaptım, demokratik bir ülke yaratacağımı söyledim ama yapamamışım”, 2017'de tekrar yaptım, “hakları, özgürlükleri tanıyacağım dedim ama yine şu nedenlerle yapamamışım, çok özür dilerim 10 senenizi boşuna geçirdim” derse inanmak mümkün müdür? Bugün bildiğimiz, iktidarı destekleyen üç dört kişi, “yetmez ama evet”çiler, iktidarın en önemli hukukçusu saydığı Mehmet Uçum'lar ne derse desin bunu kimseye anlatmak mümkün değildir. Ne yaptın sen bugüne kadar, neden yaptın? Şunu diyebilirler; “Bizim amacımız demokratik bir anayasa yapmak değil, isteseydik bunu yapardık, bizim amacımız iktidarı tek başımıza kullanmaktı, iktidarı tamamıyla Cumhurbaşkanı'na bırakmaktı. Biz bütün denge ve denetleyecek araçları Anayasa'dan çıkartarak iktidarı sadece ve sadece bir kişinin iki dudağına bırakmak istiyorduk, o yüzden böyle yaptık, şimdi vazgeçtik” derse bunu kabul edebilirim ama bana kimse “Biz demokratik anayasa yapacağız, çağdaş, çoğulcu anayasa yapacağız” diyemez.

BU ANAYASA'DA AKP'NİN SEVMEDİĞİ NERELER VAR, BİZE ANLATSINLAR!

Demek ki bugüne kadar yapılmak istenenden farklı bir şey yapılacak. Bu Anayasa'da Adalet ve Kalkınma Partisi'nin sevmediği ve demokratik yapacağını söylediği nereler var, bize bir anlatsınlar. Yargıyı örneğin “tek ele bağlamakla yanlışlık yaptık, burayı değiştirmek istiyoruz”, desinler ki “Cumhurbaşkanına bütün yetkiyi verdik, yanlış yaptık, bunu değiştirmek istiyoruz.”

Ama “Yeni anayasada başkanlık rejimi kalacak” diyorlar zaten.

Bir şekilde “neyi değiştirmek istediklerini” açıkça söylemeliler, ben bundan bahsediyorum.

“YAMALI BOHÇA” LAFINI 2010'DA VE 2017'DE DE SÖYLEMİŞLERDİ, HİÇ İNANDIRICI DEĞİL!

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bu Anayasa yamalı bohça, biz yeni baştan bir anayasa yapacağız” diyor.

Yamalı bohça lafını hatırlıyorsunuz değil mi, bunu 2010'da ve 2017'de de söylemişlerdi. 2017'de Anayasa'yı değiştirirlerken yine “2010'da da değişiklik yaptınız, neyi değiştirdiniz” dediğimizde “yamalı bohça” diyorlardı, o zaman neden 2010'da bundan kurtulmadılar, yamalı bohça olmaktan kurtarmak için ne engel vardı? Hakim ve Savcılar Kurulu'nu tamamıyla değiştirdi, Anayasa Mahkemesi'ni değiştirdi, Danıştay'ı Yargıtay'ı değiştirdi, yargıçların özlük haklarını bir kişinin iki dudağına bağladı, bakanlar kurulunu tamamıyla çıkarttı, cumhurbaşkanını tek yetkili hale getirdi, neyi “keşke yapsaydık yamalı bohça olmasaydı” diyor? Geride kala kala Anayasa'nın “değiştirilemez” ilk 4 maddesi kaldı, onun dışında “yamalı bohça” filan değil, tamamı 2017'de değişti. Bütçeden tutun Anayasa'nın değiştirilmesi düzenlemesine kadar, parlamentonun oluşması, milletvekillerinin hakları, yetkileri, cumhurbaşkanının bütün yetkileri, her şeyi değiştirildi. Değiştirilmeyenleri de zaten değiştirilmiş saydılar; “3'üncü defa cumhurbaşkanı adaylığı olur” diye. Şimdi biri bana desin ki “şundan dolayı yamalı bohça.” Yamalı bohça diyorsa değişmesi istenen bir tek şey var; ilk 4 madde.

BU ANAYASA BİR HUKUK DEVLETİNİ GETİRMEK VEYA DAHA DEMOKRATİKLEŞMEK İÇİN YAPILMIYOR!

Ben kısaca yapılmak isteneni söyleyeyim; bu iş çok net, emin olun bu yapılmak istenen anayasada yargı gerçek bir hukuk devletine dönüştürülmek istenmiyor. Hiç kimse “Türkiye gerçek bir hukuk devletidir” demesin, bir örneğini söyleyeyim; Adalet ve Kalkınma Partisi'nden her hangi birine hakaret edilse hemen savcılar dava açar. Dikkat edin; hakimler görevden atıldı, gazeteciler içeri girdi ama bir imam –ve bunun gibi birçokları var- çok açık olarak “laikliği savunan, şeriata karşı olan insanlar kafirdir, Kur'an'da kafirler için yazılanla aynı şekilde davranılmalıdır, Kur'anı Kerim'i yakanlarla aynı şekilde cezalandırılmalıdır” dedi, siz hiçbir savcının veya bir devlet yetkilisinin bundan dolayı “Ne diyorsun bu bir suçtur, bu gerçekten halkı kin ve düşmanlığa sevk etmektir” diye bir soruşturma başlattığını duydunuz mu? Ama “Şeriat neden olsun” deseler “Halkı kin ve düşmanlığa sevk ettin”  diye dava açılıyor, neyin hukuk devleti, hangi hukuk devletinden bahsediyoruz? Dolayısıyla bu anayasa bir hukuk devletini getirmek için yapılmıyor, Türkiye'nin daha demokratikleşmesi veya daha sosyal bir devlet olması için yapılmıyor, kuvvetler ayrılığı sağlansın diye de yapılmıyor, siz de söylediniz “Başkanlık sistemi kalacak” deniliyor, peki o zaman ne yapılmak isteniyor?

ERDOĞAN GÖREVDEN AYRILIRSA KURDUKLARI SİSTEMİN ÇÖKMEMESİ İÇİN ÇARE ARANIYOR!

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın düzenlediği “1982 Anayasası Yerine 2023 Anayasası” sempozyumunda Prof. Şükrü Karatepe “değiştirilemez” maddelerin değiştirilmesini önerdi.

İşte yapılmak istenen şu; bugüne kadar AKP ve MHP'nin, iki partinin gücüne veya belirli nedenlerle birbirine destek olmasına dayanarak bir anayasal sistem kurdular, bunun işleyebilmesinin tek sebebi vardı, Cumhurbaşkanı bir iş yaptığında etrafında her şekilde, ne olursa olsun devam edecek bir parti çoğunluğunun olması. MHP de aynı şekilde destekledi; açılım “tamam”, Osman Öcalan'ı televizyona çıkartalım “tamam”, hain diyelim “tamam”, ne derse yapalım dediler. Peki ya Cumhurbaşkanı Erdoğan herhangi bir nedenle oradan ayrılmak durumunda kalırsa? O zaman üzerine o kadar yatırım yapılmış bu sistem çöker, demek ki bunu dağıtacak bir mekanizma lazım. Artık sadece bir iki partiyle değil, başka güç odaklarının desteğini sağlayabilecek bir yapı lazım, bu da ne olur; Türkiye'de iki kesim var, biri siyasi bir parti HDP, diğeri “laikliği savunanlar kafirdir” anlayışında olan şeriatçı kesim. Yapılacak şey, ilk 4 maddeyi değiştirerek veya değiştirmeseniz dahi işlevsiz hale getirerek Cumhuriyet'in dayanaklarını ortadan kaldıracak bir birlikteliği sağlayabilmek, bana göre yapılmak istenen bu.

İKTİDAR, REFERANDUM İÇİN HDP İLE İŞBİRLİĞİNE GİTMEYE MECBUR!

Şunu mu anlamalıyız; iktidar HDP ile işbirliğine mi gidecek?

Tabii, açıkça ortada, buna mecburlar çünkü getirmek istedikleri yeni anayasal sistemi ancak bir sayı çoğunluğuyla geçirebilirler (360 milletvekili ile), bu çoğunluk da onlarda yok. Dolayısıyla Yeşil Sol Parti'nin oyunu alacak bir takım düzenlemelere kesinlikle ihtiyaçları olacak. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kaç milletvekili var; 263, MHP ve Yeşil Sol'un toplam milletvekili sayısı 107, toplarsanız 370 milletvekili. Anayasa'yı referandumla değiştirmek için kaç milletvekiline ihtiyaçları var; minimum 360. Demek ki bu çoğunluk yetiyor. Referandumu nasıl olsa geçiririz diye düşünüyorlar. Biz daha önce nasıl geçirdik, mühürsüz oyları geçerli sayarak geçirdik, gerekirse şimdi “geçti bu” deriz, kim hayır diyecek?

YENİ ANAYASAYI DOĞRUDAN REFERANDUMA GÖTÜRÜR, “HALKIMIZ İSTEDİ” DERLER!

Yani bunu önce Meclis'e mi getirirler, yoksa Meclis'i aradan çıkarıp referanduma mı götürürler?

Doğrudan referanduma götürürler, o yüzden “360 milletvekili” diyorum, “halkımız istedi” derler. Halın isteyip istemediği önemli değil, onlar “halkımız istedi” derler.

SP Lideri Karamollaoğlu “Yeni anayasa çıkışının samimiyetine güvenmiyoruz, yerel seçim stratejisi” dedi ama CHP listesinden giren diğer partilerin de hesaba katılması gerekmez mi?

Evet, onlar da var, bazı partilerin “evet” diyeceğini düşünüyorum ama Saadet Partisi'nin ve ilk 4 madde işin içine girince İyi Parti'nin katılacağını düşünmüyorum.

HDP'nin desteğini almak için ne vaat edebilir, “kayyumları kaldıracağım” mı diyecek, Öcalan mı bırakılacak?

Göreceğiz, kayyumları kaldıracağız vaadinin yeterli olacağını, bununla kabul edeceklerini tahmin etmiyorum.

Diyelim ki ilk 4 madde için her şeyi yaptılar, bu maddelerle oynadılar, laikliği kaldırdılar, üniter devleti kaldırdılar, sonra ne yapacaklar, amaçları ne?

Onların niyeti nedir bilmiyorum ama ortada satranç oynayan belirli güçler var. Hepimiz görmüyor muyuz, yanı başımızda Ukrayna-Rusya savaşı var, Ukrayna “Ben artık savaşmayacağım” diyor, büyük devletler diyorlar ki “Hayır, sana daha fazla silah veriyoruz, yeni füzeler de veriyoruz savaşacaksın.” Şimdi bize kimse gelip “Ukrayna savaşıyor, Rusya savaşıyor” demesin, ortada bir dünya satrancı var, bir satranç oynanıyor, bunun hedefleri de belirlenmiş. Türkiye'nin 3 yıl önce en büyük düşmanı kimdi; Suriye, neden? Bilmiyoruz. Şimdi Suriye kendini kurtardı, artık dostumuz. 4 yıl önce en büyük düşmanımız Mısır'dı, şimdi canımız ciğerimiz. Siyaset bu mu? Hayır, birileri satrancı oynuyor, biz de o satrançta oynuyormuş gibi yapıyoruz.

2012'DE DE MUSTAFA ŞENTOP “DEĞİŞTİRİLEMEZ MADDELER DEĞİŞTİRİLSİN” DİYORDU!

“1982 Anayasası Yerine 2023 Anayasası Sempozyumu”nda Hukukçu Profesör Şükrü Karatepe “Milletin egemenlik hakkının kullanımı TBMM eliyle yapılmasının cumhurbaşkanını da kapsayacak şekilde değiştirilmesini” de önerdi. Bu olabilir mi?

Tabii ki bu sözler rejimin bir kez daha değiştirilmesi amacını açıkça ortaya koyan sözlerdir. Biz 4 parti olarak 2012 yılında TBMM'de anayasa değişikliği için oturduğumuzda da AKP'nin temsilcileri “değişmeyen maddelerin de değişmesi gerektiğini” söylüyorlardı ve tutanaklarda vardır, bunları bizzat Mustafa Şentop söylüyordu; “bu değişmez maddeleri 5 darbeci general koydu, biz neden değiştiremeyelim” diyordu. Mehmet Ali Şahin de “ilk 3 maddenin değişmezliği hükmünü kaldıralım” diyordu. Şükrü Karatepe'nin söyledikleri yeni değil, AKP'nin içinde her zaman bunu söyleyenler vardı. Değişmez maddelerde ne var; Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir, “değiştirelim” dedikleri bu. Şükrü Karatepe böylece diyor ki; 1- Laik sistemi değiştirelim. 2-Demokratik sistemi değiştirelim. Demokratik sistemin özü nedir? Türkiye Cumhuriyeti'nden önce Osmanlı İmparatorluğu vardı, Osmanlı'nın kuruluşundan itibaren “egemen” kimdir, padişahlardır. O padişahtır, ailesi o devleti kurmuştur ve padişahlık en büyük erkek evlada geçer. Bu sadece Osmanlı'ya özgü değildi ki, bir dönemde bütün dünyada; İngiltere'de, Fransa'da kralların egemen olduğu devletler vardı, buna “monarşi” diyorduk. Fakat daha sonra bu monarşi anlayışı değişti ve yerini bugün bizim “demokratik cumhuriyet” dediğimiz devlet biçimleri aldı, orada “egemenlik” artık halka aittir. Türkiye de 1922'de bu saltanatı (yani sultanlığı, padişahlığı) kaldırdı, 1923'de de bunun adını koydu; halkın egemenliğe, en üstün güce sahip olduğu “cumhuriyet”. Şükrü Karatepe “Türk milletinin egemenliğinin yanı sıra ‘padişah'ın da egemenliği olsun” diyor. Buna alıcı bulmaları bugün için mümkün değil, HDP'ye mecbur kalacak olmalarının nedeni budur.

PROF. ŞÜKRÜ KARATEPE OSMANLI DÖNEMİNE DÖNMEK İSTİYOR!

Şükrü Karatepe gibi hukukçunun monarşi nedir, cumhuriyet nedir bilmemesi mümkün olmadığına göre “Egemenliğin halkın yanında cumhurbaşkanına da ait olmasını önermesi” çok net olarak 1923 öncesine, Osmanlı dönemine dönmek istediğini söylüyor. Bir takım aklı evveller “Bakın İngiltere hala monarşi, başta kraliçe, kral var” derler.

Ama İngiltere demokrasiyle yönetiliyor, çünkü 2 ayrı meclisi olan ve doğru dürüst çalışan bir parlamentosu var.

Bu kadar basit. İngiltere'deki sistemi bir ilkokul çocuğu bile İngiliz kralı veya kraliçesinin sahip olduğu yetkilerle, cumhurbaşkanının yetkilerini karşılaştırsa o monarşi dediğiniz şeyin sadece bir geleneksel yapıdan ibaret olduğunu görür. Ama Şükrü Karatepe'nin söylediği “egemenlik yetkisi” bugünkü yetkilerle dahi egemenliği tek başına kullanabilmesi anlamına gelir.

Bunu yaparlarsa Meclis duvarına “Egemenlik kayıtsız şartsız milletin ve cumhurbaşkanınındır” mı yazılacak?

Aynen. Ama orada bir algı yaratma var; canım egemenlik millete de ait olsun, biz onu çok seviyoruz ama cumhurbaşkanına da ait olsun, böylece bir kral oluşturmuş olalım, padişahın da olduğu “meşruti monarşiye” dönmüş olalım.

2023 ANAYASASI İDDİASI DA EN AZINDAN 2010 VE 17 KADAR YIKICI OLACAKTIR!

Sayın Batum, herkes farkında, Türkiye'de artık insanlar büyük bir şaşkınlık içindeler, “Ne oluyor, nereye gidiyoruz” endişesi moral bozukluğu sınırını aştı. Siz aynı zamanda siyasetçisiniz, bu yeni anayasa olayı kaos yaratmaz mı?

Tabii yaratır. Yaşadığımız olaylara bakarsanız halkın moralinin bozuk olması da son derece doğal, çünkü Türk toplumunun en azından yüzde 50'si 2007'de de, 2010'da da, 2017'de de nasıl kandırıldığını gördü ve maalesef bunlara kaşı durabilecek bir siyasal örgütlenmeyi de sağlayamadı. Aynı kaosu 2023 Anayasası'nı yapıyoruz derken aynı şekilde yaşamaktan da korkar, daha beter sonuçları yaşamak da istemez. Ama maalesef yukarıda da söylediğim gibi 2023 Anayasası iddiası da hem nedenleriyle, hem sonuçlarıyla en azından 2010 ve 2017 kadar yıkıcı olacaktır.

HDP'Yİ KAZANMAK İÇİN “ÖZERK YÖNETİMLER KENDİNİ YÖNETECEK” DİYECEKLER!

Ben bundan sonra oluşturulması planlanan sistem için şunu görüyorum; Tayyip Erdoğan'dan sonra yerine oğlu da gelse, kızı da gelse, Bayraktar da gelse Erdoğan'ın 21 senede kendi kitlesine hükmeden gücü artık olmayacak. O zaman yapılması gereken şey tek partide biriken gücü 2'ye, 3'e bölmektir. AKP'nin içinde aşırı dinciler var, AKP'nin bugüne kadar aldığı yüzde 35 oyun yüzde 20'si bunlardır, onların oyunu almak için artık laikliği içinden çıkılamayacak şekilde ortadan kaldıralım. Peki, bunun nasıl yapacağız, ya Anayasa'nın ilk 4 maddesindeki laiklik ilkesini tamamıyla ortadan kaldıracağız, ya da kaldırmadan içini boşaltacağız. Başka neye ihtiyacımız var; HDP oylarına -2010 referandumuna bakarsanız Kürt seçmenlerin ne kadar önemli bir işlevi olduğunu görürsünüz, Güneydoğu'daki “evet” oylar yüzde 96 ortalamadır- o oyları almak için ne yapacağız; “Özerk yönetimlere yetki veriyoruz, bölgelere yetki veriyoruz, bakın ne güzel demokratikleşiyoruz, artık herkes kendi bölgesini yönetecek” diyecekler. “Herkes kendi dilini konuşacak” diyecekler, bunlar sonunda ülkeyi böler mi, böler. Ama “hemen yarın böler” dersen çok kişi inanmaz.

HALK ADINA İŞLEV YAPAN TÜM GÜÇLER KALDIRILDI, BİR PARTİ DEVLET MEKANİZMASINI ELE GEÇİRDİ!

Bütün önde gelen hukukçular, siyaset bilimciler “ Erdoğan 3'üncü kez cumhurbaşkanı olamaz” dedi, oldu. Şimdi de “Kimseyi dinlemiyorum, referandum yaparım, istediğim şekilde yeni bir anayasayı kabul ettiririm” derse kim karşı durabilir?

Şunu söyleyeyim; kimse duramaz. Neden duramaz, dünyanın istediğiniz ülkesine bakın; Buna karşı durabilecek, halkın adına işlev yapabilen belirli güçler vardır. Örneğin parlamento, örneğin yargı, basın, sivil toplum örgütleri. Bu güçlerin hepsi ortadan kaldırıldı ve her şey bir partinin devlet mekanizmasını ele geçirmesiyle tek elde toplandı. Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa Mahkemesi bile buna dahil oldu. Kim ne derse desin Türkiye'de artık Anayasa Mahkemesi kalmadı. Anayasa Mahkemesi “kanunların anayasaya uygun olup olmadığını denetleyen” bir mahkemedir, oysa bugünkü AYM ne diyor; “Ben kanunları denetlemem, bir hak ihlal edilmişse bireysel olarak bakarım, parlamentoyu denetleyemem”. İnanamayacağınız yasalar geçti ve AYM “Hayır, ben bunları denetleyemem” dedi, dolayısıyla “referandumla yapacağım” derse yapar.

Çok büyük tehlike değil mi bu?

Çok büyük tehlike, o yüzden söyledim; bunu durdurmak için parlamento lazım, yok artık, bağımsız ve gerçekleri böyle detaylı olarak yazabilen basın lazım, yok artık, şeriat gelse bile doğru tepki verebilecek kaç gazete ve gazeteci var? O yüzden, 20 yıldır “yeni anayasa yapacağız” diye yedirdiler, 3 defa, 4 defa bir toplum aynı aldatmacayı yer mi, yedi, o zaman bu toplum sorsun; ne yapıyorsun, neden niçin yapıyorsun, nasıl yapıyorsun? Bunlara cevap vermezlerse, bize “demokratik anayasa yapıyorum” demesinler, 3 defa yaptılar, 4'üncü defa yapamazsın diyoruz. Halk bunu da anlamayacaksa söylenecek söz yoktur.

İçişleri Bakanlığı'na PKK tarafından bombalı saldırı düzenlendi, aynı gün iktidar Kuzey Irak'a operasyon yaptı ve çok sayıda terörist öldürüldüğünü açıkladı, bir yandan da HDP “Öcalan'a özgürlük” kampanyasıyla kendini PKK ile birleştirdi. Ortada tuhaf bir çelişki var, HDP iktidarın anayasasını destekleyecekse bunları neden yapıyor?

Bence çelişki yok. Son 2-3 seçimde HDP'nin oylarına hakim olan kim vardı; Selahattin Demirtaş. Peki, seçimler bitti, adam AİHM kararına rağmen 7 yıldır içerde, siz HDP'den bir tepki duyuyor musunuz? AB'den bir itiraz duyuyor musunuz? Çünkü hepsi artık “Tayyip Erdoğan ne isterse yapar” sisteminden çıkılmakta olduğunu ve yeni sistemin vazgeçilmez aktörünün HDP olduğunu hepsi biliyor. Eğer Erdoğan ölümsüz olsaydı bu iş giderdi ama artık bu sistem devam etmeyeceği için yeni bir sisteme geçmek lazım. Bu da tamamıyla AKP'nin Meclis'te “Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığı devam ediyormuş gibi” davranacağı bir sistem olmaktan çıkacak. Erdoğan'ın başkanı olduğu bir AKP kalmayacak ve kalmadığı gün bugünkü Süleyman Soylu'nun son bir yılda çıkan olayları bile AKP'de inanılmaz bir patlamaya yol açar. Erdoğan “kesin sesinizi” dedi, hepsi kesti ama yarın Emrihak vaki olursa bunu söyleyebilecek bir kişi mümkün değil çıkmaz. İsterse AKP yeniden seçimlere girsin ve Bilal'in başkanlığında yüzde 39 alarak birinci parti olsun, aynı güç kalmayacak. Bazı güçler Türkiye'ye 20-25 yıldır siyasal yatırım yapıyor, o zaman Recep Tayyip Erdoğan sonrası bir sistem kurmak lazım. Kimler var; HDP var, şeriatçılar var, toplam oyları yüzde 30'un üstüne çıkar. Bunlar birleşir mi, açılım projesinde birleşti gördük.

DEMİRTAŞ, HDP'Yİ “TÜRKİYE PARTİSİ” YAPMAK İSTEDİĞİ İÇİN DEVREDEN ÇIKARILDI!

Peki, Selahattin Demirtaş böyle bir planın neresinde?

Selahattin Demirtaş artık bu sistemdeki siyasi hayatta bitti. Buradan gidersen seni çıkarırız denir, “beni özel uçakla götürürler” demedi mi, biliyordu.

HDP neden Demirtaş'a sırtını döndü?

Ne güzel işte, bir sorun kendinize, adam cumhurbaşkanı adayı olmuş, AİHM kararlarına rağmen 3 yıldır fazladan tutuluyor içerde, çıt yok. Çünkü artık o Türkiye oyununda devreden çıkartıldı. Selahattin Demirtaş, baktı öbür türlü yürümüyor, HDP'yi bir Türkiye partisi yapmak istedi ama ABD de, Öcalan da oyunda “Bizim yeni bir Türkiye partisine ihtiyacımız yok” dedi. O yüzden siz açılımlar yapmış bir Tayyip Erdoğan'ın son seçimlerde Güneydoğu'ya gidip “Ne olursa olsun ben Demirtaş'ı dışarı çıkartmayacağım, orada kalacak” deyip Güneydoğu'dan yüzde 30 oy alabileceğini düşünür müydünüz, ama aldı.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp