Top
20/11/2016

15 Temmuz’un “resmi” tarihi

Fethullahçı çetenin 15 Temmuz'daki darbe girişiminin nasıl geliştiğine dair Ankara'da kulaktan kulağa yayılan ve son olarak da stenograf Hande Fırat'ın kitabında yer alan bir darbe günü hikayesi var. Hükümet kanadından ‘off the record' kime sorsanız hemen herkes ezberden aynı kelimelerle aktarıyor.
Biri “Yaz kızım” demiş, Fırat da kağıda dökmüş. Geçtiğimiz haftalarda Ertuğrul Özkök, Fırat'ın “24 Saat” kitabını özetleyince şaşkınlıkla bu hikayenin bir süredir pazarlanan, bana da aktarılan aynı versiyon olduğunu gördüm.
Bakın darbe gecesi anlatılan hikaye nasıl gelişiyor:
Saat 14.45… 15 Temmuz günü esrarengiz bir binbaşı MİT'e geliyor ve orduda bir hareketlilik olduğunu söylüyor.
Saat 16.00… Binbaşı'nın anlattıklarını dinleyen MİT görevlisi sonunda MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın odasına giderek duyduklarını aktarıyor.
Saat 16.21… MİT Müsteşarı güvenli hattan Genelkurmay İkinci Başkanı'nı arıyor.
Saat 17.30… MİT Müsteşar yardımcısı Genelkurmay'a gidiyor.
Saat 18.00… MİT Müsteşarı Hakan Fidan bu sefer bizzat Genelkurmay'a gidiyor.
Saat 18.30… Uçakların havalanmasıyla tank ve birliklerin hareketlenmesi yasaklanıyor.
Saat 21.00… Darbeciler harekete geçiyor. Erdoğan'ın istirahatte olduğu öğreniliyor.
Saat 22.00… Başbakan ve MİT Başkanı konuşuyor.

FaceTime gazetecisi Hande Fırat gizemli üç buçuk saati yazmamış.

FaceTime gazetecisi Hande Fırat gizemli üç buçuk saati yazmamış.

Özkök haklı olarak 18.30-22.00 arasındaki üç buçuk saatlik sürede ne olduğunu merak ediyor. Anladığım kadarıyla bu zaman diliminde ne olduğunu bilen gazeteci yok. Nitekim stenograf Fırat da bilmiyor, çünkü kendisine o kısım anlatılmamış. Anlatılmamış, çünkü hükümetin, sarayın bile tam olarak o arada ne olduğuna hakim olduğuna emin değilim.
Ortada kuşkusuz bir istihbarat zaafı var. Nitekim 15 Temmuz'dan sonra hükümet de Hakan Fidan'ı çağırıp ona neler olduğunu sorunca Fırat'ın aktardığı bu hikayeyi dinledi.
Fazlasıyla redakte edilmiş hissi veren ve MİT Başkanı Hakan Fidan'ı temize çeken versiyon kimin eseri? Önce kulaktan kulağa, sonra da iPhone'lu demokrasi kahramanı Fırat'a yazdırılıp 15 Temmuz'un resmi tarihi olması için uğraşılan bu hikaye.
Fırat'ın kitabının saray tasdikli olduğu ortada; o üç buçuk saatten ne olduğunun bilinmediğinin yazılmasını, özellikle vurgulanmasını da bizzat saray mı istedi acaba…
Hemen herkesin aklına gelen bariz soruları ben de bu hikayeyi ilk dinlediğimde sordum tabii ki.
Neden öğleden sonra hükümete bilgi verilmiyor? MİT'e binlerce böyle ihbar geliyormuş da doğrulatmak zaman alıyormuş. Erdoğan'a neden ulaşılamıyor? Çünkü o sırada istirahatteymiş ve üçüncü şahıstan değil, doğrudan kendisine iletmek gerekiyormuş.
Büyük bir deha olmak gerekmiyor bu soruları düşünmek ve karşılığında verilecek cevapları bulmak. Hikayeyi ilk yayan (ya da yazan) kişi de muhtemel açıklara karşı tedbirini almış.
Ama tabii Erdoğan'ın Ankara'sında ilk günden beri verilerle duyguların çatışmasının yarattığı türlü sancılar siyasete hakim. Hepimiz Erdoğan'ın daha çok hisleriyle hareket ettiğini, zaman zaman
yanıldığını, bazen ise haklı çıktığını biliyoruz. Bazen hislerine karşı etrafındakilerin yanlış verilerle onu farklı yönlendirdiği de ortada.
Erdoğan epey bir zamandır Fethullahçılardan kuşku duymaya başlamış, ama etrafındakilerin telkinleriyle hisleri üzerine hareket etmeyi ertelemişti. Kuşku her türlü ilişkiyi yok eder, nitekim FETÖ'nün sonu da malum. Ama o noktaya gelinene kadar ne kadar çok vakit kaybedildi kimbilir. Kuşku ilk oluştuğunda harekete geçilse belki şimdi daha fazla kanıt, belge, hatta aktör ele geçmiş olacaktı.
Ahmet Davutoğlu'nun Başbakanlığı döneminde FETÖ'cülere yönelik operasyonun yavaşlamasının üzerinde hiç durulmuyor; belki henüz sıra gelmediği için. Öğrencisi Hakan Fidan'ı bizzat Erdoğan'a getiren Davutoğlu'ydu. İlk görünür çatışmaları da Fidan'ın milletvekili yapılması sürecinde yaşandı. O aralar medya da Davutoğlu'na oynuyor, pasif Cumhurbaşkanı Erdoğan modelini hayata geçirmeye çalışıyordu.
Bütün bu süreçte de Zekeriya Öz gibi FETÖ'nün en kilit teröristleri ellerini kollarını sallayarak kaçtı. Geçtiğimiz günlerde gazetemizde Saygı Öztürk'ün yazdığı gibi pasaportlarıyla gayet rahat bir şekilde sınırdan çıktılar, hiç kimse de onları durdurmak için uğraşmadı.
Ben de o halde bir hissimi paylaşayım. O üç buçuk saatte ne olduğunun yanıtı, Öz gibilerin nasıl bu kadar kolay kaçabildiğinde gizli. Ama bir de bilgi vereyim: Bu sadece bana ait bir his değil; 15 Temmuz'un resmi tarihine Beştepe sakinleri de giderek kuşkuyla yaklaşıyor.

Damat, gelin ve Başkan: Amerika'yı yönetecek Trump üçlüsü.

Damat, gelin ve Başkan: Amerika'yı yönetecek Trump üçlüsü.

ABD'yi asıl o yönetecek

Damatlar devri

Donald Trump'la Erdoğan arasında pek çok benzerlik var, damatlarına olan güven de bunlardan biri. Nitekim ABD bu aralar seçilmiş başkanın damadı Jared Kushner'a Beyaz Saray'ın kapılarını ve sırlarını açma girişimini tartışıyor.
New Jersey'de Ortodoks Yahudi bir ailenin oğlu olarak yetişen ve Harvard'da sosyoloji okuyan Kushner'ın Trump'ın kulağına fısıldayan adam olduğunda herkes hemfikir. Nitekim son Beyaz Saray görevlendirmelerinde tek yetkili isim olarak ırkçı faşist gazeteci Steve Bannon'ın atanmasını engellediği konuşuluyor; Bannon yetkilerini bir başkasıyla paylaşmak zorunda şimdi.
Tıpkı kayınpederi gibi emlak işi yapan Kushner aynı zamanda New York Observer'ın da patronu. Bir zamanlar Serdar Turgut'la satır satır okuduğumuz ve şehrin entelektüel kesiminin nabzını tutan, aşırı snob ve alaycı gazeteyi satın aldı… ve batırdı.
Kushner ve eşi Ivanka Trump'ı o yıllarda sık sık New York'taki Harry Cipriani'de öğlen yemeğinde görürdüm. Cipriani'de hemen herkesin masası önceden belli ve onlar da kapıdan girince sağdaki üçüncü yuvarlak masayı tercih ederlerdi.
Ivanka şehirde hep beğenilir, dikkat çekerdi. Kushner ise medya patronu olmasına rağmen bir türlü New York'taki o görünmez iktidar ‘kulübüne' dahil olmadı. Zira sahtekar bir babanın oğlu. Baba Kushner, kardeşinin koynuna kadın sokup bunu kameraya çekip şantaj yapacak kadar aşağılık bir figür. Nitekim dolandırıcılıktan hapis yattı.
Kushner'ın medya işine girmesinin asıl nedeni de ailesinin yaşadığı bu travmadan sonra kendisini savunacak bir mecra arayışıydı.
Kushner aradığı itibarı şimdi Beyaz Saray'ın damadı olarak kazanma peşinde. İddialardan biri de kayınpederinden kendi babasına af çıkarması.
Amerika'daki nepotizm yakınlarına göre Başkanlar kendi ailelerini resmi görevlere atayamıyorlar; 1960'da John F. Kennedy kardeşini Adalet Bakanı yapmıştı, daha sonra bu gibi atamalar yasayla engellendi. Dolayısıyla damadın nasıl bir görev alacağı, güvenlik izni verilip verilmeyeceği merak ediliyor. Trump'ın her konuyu damadına danışma huyu başını yasayla ilgili belaya sokabilir. ABD seçimlerinde seçilen Donald Trump, ama yöneten Jared Kushner olabilir.

Tribe üyeleri ünlendiklerinde daha 20 yaşında bile değillerdi.

Tribe üyeleri ünlendiklerinde daha 20 yaşında bile değillerdi.

Bu albüm iyi geldi

Rap'in olgunluk çağı

En sev­di­ğim t-shirt­le­rim­den bi­ri­nin üze­rin­de “A Tri­be Cal­led Qu­est Ha­ya­tı­mı De­ğiş­tir­di­” ya­zı­yor. Her giy­di­ğim­de de­ği­şik tep­ki­ler alı­yo­rum. Ki­mi­le­ri ATC­Q'­nun ne ol­du­ğu­nu so­ru­yor, ki­mi­le­riy­le ise ay­nı ha­ya­li ce­ma­atin men­su­bu ol­du­ğu­mu­zu an­la­yıp ade­ta özel bir dil­le ile­ti­şim ku­ru­yo­ruz
ATCQ, ya da Tri­be, 90'lar­da Qu­een­s'­te ku­rul­muş bir rap gru­bu. Phar­rell Wil­li­ams aşk ya­şa­ya­bi­le­ce­ği in­san­da ara­dı­ğı ilk şar­tın Tri­be hay­ra­nı ol­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni söy­le­miş­ti bir söy­le­şi­sin­de.
Ra­p'­in jazz alt­ya­pı­sı üze­ri­ne in­şa edi­le­ce­ği­ni ka­nıt­la­dık­la­rı yet­mi­yor­muş gi­bi en bü­yük hit­le­rin­den bi­ri­ni Lo­u Re­ed'­in “Walk On the Walk­si­de­”ı­nın üze­ri­ne kur­du ATCQ. Ha­fif ba­lı­ket­li ka­dın­la­rı ölüm­süz­leş­ti­ren “Bo­ni­ta App­le­bu­m”­ı ar­ma­ğan et­ti­ler mü­zik ta­ri­hi­ne.
Şar­kı­la­rın­da si­lah ve uyuş­tu­ru­cu­dan de­ğil, sos­yal so­run­lar­dan bah­se­di­yor­lar, Af­ri­ka'yı ka­bul­le­ni­yor­lar, New Yor­k'­lu genç­le­re rap sa­ye­sin­de yep­ye­ni bir dün­ya­nın va­r ol­du­ğu­nu an­la­tı­yor­lar­dı. Et­ki­le­ri Qu­een­s'­in sı­nır­la­rı çok­tan aşıp Tok­yo'da fa­lan ka­pa­lı gi­şe kon­ser­le­re var­dı.
Ra­p'­in duy­gu­sal ola­bi­le­ce­ği­ni cil­ve­li, flör­töz ve es­pri­li söz­ler­le ka­nıt­la­dı­lar. Bü­tün bun­la­rı ya­par­ken de da­ha 20 ya­şı­nı bi­le dol­dur­ma­mış­lar­dı.
Hâ­lâ bu­gün bi­le yap­tık­la­rı iki al­bü­mün han­gi­si­nin da­ha iyi ol­du­ğu­na hay­ran­la­rı tam ola­rak ka­rar veremedi.
Yıl­lar için­de Tri­be da­ğıl­dı; Q-Tip grup üye­siy­ken aşi­na ol­ma­ya baş­la­dı­ğı İs­la­m'­a iyi­ce bağ­lan­dı ve Müs­lü­man ol­du. Za­man bi­r a­ra­ya gel­se­ler de kav­ga­lar, gö­rüş ay­rı­lık­la­rı Tri­be'ı sars­tı.
Mü­zik ta­ri­hin­de ya­pıl­mış en iyi bel­ge­sel­ler­den bi­ri ATC­Q'­nun kav­ga­la­rı­nı tüm çıp­lak­lı­ğıy­la göz önü­ne seri­yor.
İlk al­büm­le­ri­nin 25. yıl­dö­nü­mü­nü
te­le­viz­yon­da kut­la­dı­lar ve bir­bir­le­ri­ni ne ka­dar öz­le­dik­le­ri­ni fark et­ti­ler. O ge­ce her­kes­ten giz­li Q-Ti­p'­in evin­de­ki stüd­yo­da ka­pa­nıp son Tri­be al­bü­mü için ça­lış­ma­ya ka­rar ver­di­ler. Tam ka­yıt­lar bit­ti, bu se­fer ilk ün­len­di­ğin­den be­ri di­ya­bet has­ta­sı olan Phi­fe Dawg böb­rek yet­mez­li­ğin­den öl­dü. Eğer Q-Tip bir Len­no­n'­sa, Phi­fe da McCart­ne­y'­di.
Ge­çen haf­ta çı­kan son Tri­be al­bü­mü­nün na­sıl bir sar­sın­tı ya­rat­tı­ğı­nı, Trum­p'­ın se­çi­min­den son­ra­ki tek iyi ha­ber ol­du­ğu­nu, da­ha­sı söz­le­riy­le bu gün­ler­de her­ke­se iyi gel­di­ği­ni de gö­re­me­di Phi­fe. Ge­çen cu­ma tan­dı­ğım her­kes bu al­büm­den bah­se­di­yor­du.
Adı­nın “We got it from he­re… Thank Yo­u 4 Yo­ur Ser­vi­ce­” ol­ma­sı­nı Phi­fe is­te­miş; grup üye­le­ri hâ­lâ tam ne an­la­ma gel­di­ği­ni bil­mi­yor. Sah­ne­de Phi­fe'ın vo­kal­le­ri ka­yıt­tan ge­lin­ce onun res­mi­nin ol­du­ğu dev bir bay­rak açıp anı­yor­lar.
Tri­be'ın en bü­yük özel­li­ği an'­ı ya­ka­la­ma­sı, için­den gel­dik­le­ri so­ka­ğın ruh ha­li­ni ve tit­re­şim­le­ri­ni yan­sıt­ma­sıy­dı. Ni­te­kim da­ha Trum­p'­la öz­deş­le­şen Müs­lü­man­la­ra, eş­cin­sel­le­re, göç­men­le­re ve di­ğer azın­lık­la­ra yö­ne­lik olu­şan nef­ret di­li­ni şar­kı­la­rı­na yan­sıt­mış­lar. Şar­kı­lar jazz kö­ken­le­ri­ne gön­der­me ol­ma­sı ni­ye­tiy­le ana­log kay­de­dil­miş, al­büm­de Jack Whi­te ve El­ton John gi­bi isim­ler de ko­nuk ol­muş.
30'lu yaş­la­rın­da Q-Ti­p'­e “Rap için bi­raz yaş­lan­ma­dın mı­” di­ye sor­muş­lar­dı. O da ra­p'­in genç­lik ener­ji­siy­le for­mun us­ta­lı­ğı ara­sın­da bir yer­de mü­kem­mel­leş­ti­ği ya­nı­tı­nı ver­miş­ti. Ye­ni al­büm­le­rin­de ATCQ her za­man­kin­den da­ha iyi rap ya­pı­yor­lar, ama 40'lı yaş­la­rın­da asıl din­le­yi­ci­ye ge­çen al­bü­mün ya­rat­tı­ğı his; ar­tık pek çok şe­yi de­ğer­len­di­rir­ken his­le­ri gö­zar­dı et­ti­ği­miz bir dün­ya­da azım­sa­na­cak bir ba­şa­rı de­ğil. Ha­ya­tı­mı de­ğiş­tir­me­ye de­vam edi­yor­lar.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp