Top
31/05/2023

Liyakat sadece ülkeyi yönetirken mi?

En başından beri aynı şeyi söylüyorum. Bu seçim kazanılacak seçim değil, kaybedilmeyecek seçimdi. Ancak kaybedildi. Elbette büyük bir hayal kırıklığı var.

O zaman son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim.
Siyaset kadro işidir.

İyi bir ekip çalışması, örgütlü bir çaba ile başarılı olmak mümkün.

***

İşte seçimin kaybedildiği yer tam olarak burası.

Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetmek bir nebze anlaşılır. Ancak hepimiz TBMM'de bugünkü iktidar çoğunluğunun olmasına ihtimal dahi vermedik.

İyi hatırlayın!

Yani sadece lider değil, ekibi de net bir şekilde başarısız oldu!

Gerçi muhalif seçmen bir yandan Kemal Kılıçdaroğlu'nun verdiği emeğe kıyamıyor, söz söylemek istemiyor. Ancak öte yandan ortadaki başarısızlığın da bir faturasının ödenmesi gerektiğini biliyor.

Kim ödeyecek faturayı?

Elbette Kemal Kılıçdaroğlu ödemeli.

Ama yetmez.

Şöyle bir CHP'nin yönetim kadrosuna baktığınızda neredeyse tamamı on yıla yakındır aynı isimler. Kemal Bey de artık kendisinin ve ekibinin seçim kazanma konusundaki başarısızlığını ya da başta söylediğim gibi seçimi kaybetme konusunda ehil bir kadro kurduğunu kabul etmek zorunda.

İsim isim zikretmeye gerek yok.

Ancak biliyorum ki o kurmay kadronun neredeyse büyük bir kısmının birinci önceliği yıllardır CHP'deki güç dengelerini ellerinde tutmak.

Milletvekilliği listelerinde hepimiz acaba kimin kaç kontenjanı olacak, hangi güçlü isim kontenjanını kimden yana kullanacak sorularını sormadık mı? Listelerdeki isimlerin kimlere yakın olduğunu tartışmadık mı?

DEVA, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti'den eklenenler dışında neredeyse 2018 seçimlerindeki listenin aynısı bu seçimde de milletvekilliği listelerinde olmadı mı? Bu listeleri Kemal Kılıçdaroğlu ve kurmayları yapmadı mı?

Listelerin açıklandığı gün attığım tweet aklıma geliyor.

“Listelere bakınca söyleyecek çok şey var. Ama seçim sonrasına saklıyorum. Ama tek cümle şu; Bu listeler genel olarak bir neslin, kendi nesline yaptığı son kıyak… İstisnalar kaideyi bozmuyor!”

Sonuçlara bakınca bu bile olmamış!

Çok uzatmayayım.

Elbette çaba sarf etmişlerdir.

Ancak benim sahadan edindiğim bilgi, bu çabanın yeterli olmadığını gösteriyor.

İktidar sokak sokak dolaşırken, aynı yerleri defalarca ziyaret edip birebir markaj yaparken maalesef muhalefet sokağı ikna etmeye yetecek çabayı gösteremedi. Kurmay kadro, milletvekili adayları ve örgütler seçimi geçim zorluğunun, enflasyonun ve depremin kazanacağına inandı. İşin aslını söylemek gerekirse bu konuda oldukça başarılı oldular.

Bizi de inandırdılar.

Ama olmadı işte.

***

Daha uzun uzun muhasebesi yapılır seçimin.

Muhalefet partileri de bu değerlendirmeleri kendi içlerinde yapacaktır. Seçim öncesi değişime cesaret edemeyenler, seçim sonrası değişime mecburlar. Gereğini yapacaklar mı, hep birlikte göreceğiz.

Ancak tüm bu yaşananlar Türkiye'nin birikmiş sorunlarının daha da büyüyeceği ihtimalinin yüksek olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Daha seçimin üzerinden iki gün geçmeden yaşadıklarımız, önümüzdeki beş yılın da önceki beş yıldan çok farklı olmayacağını gösteriyor.

Beş yıllığına seçilen yönetim, bu sistemde kimseyi dinlemek zorunda olmadığına inanmış.

Demokrasi, uzlaşma, farklılıklara saygı gibi kavramlar çok uzağımızda.

Ne yapacağız? Nasıl bu cendereden kurtulabiliriz?

Asıl soru bu!

***

Şöyle kendimce akıl yürütüyorum.

Milletin iradesine saygıdan bahsediyor iktidar. Ve millet iradesi olarak sadece çoğunluğun tahakkümünü baz alıyor. Fakat seçmenin tamamını ikna edebilmiş değil. Ortada farklı düşünen, değişik nedenlerle iktidarın uygulamalarından mutsuz olan 25 milyonun üzerinde, yüzde 48'lik bir seçmen kitlesi de var.

O zaman yapılabilecek tek şey kalıyor.

İktidarın anladığı haliyle bir millet iradesinin gösterilmesi. Nedir bu?

Yapılacak bir seçimde çok daha güçlü bir mesaj vermekten bahsediyorum. Böyle bir fırsat var mı?

Çok yakında var!

Mart 2024'te yerel seçimlere gidiyoruz.

Yani tam 11 ay sonra Nisan ayına girdiğimizde bir başka seçimin sonuçları ortaya çıkmış olacak. En baştan söyleyeyim. İktidarın milletin sesine kulak verebilmesi için muhalefet bloğunun yüzde 60'a yakın oy alması gerekiyor. Mutlak ve gerçek bir üstünlük.

Mümkün mü?

Yerel seçimlerde kesinlikle mümkün!

Nasıl mümkün?

Seçim gecesi karşımıza çıkarılan Türkiye haritasının renginin çoğunlukla muhalefetin kazandığını göstermesi gerekiyor.

Bu mümkün mü?

İstanbul'a, Ankara'ya baktığınızda imkansız olmadığını görebiliyorsunuz. Ancak bir önkoşul var!

Partilere yerleşik siyaset dehalarının (!) artık kenara çekilmesi. Kendi adamlarını bir yerlere aday yapma çalışmalarının yarısını şu seçimlerde harcadıklarına inancım gerçekten yok!

Ne olması lazım?

Çok çalışan, yurttaşlarla birebir iletişim kuran, gecesi gündüzü şehri, ülkesi olan liyakatli adayların hızla belirlenmesi ve yine bir an evvel çalışmalara başlaması lazım.

Milletvekili listelerindeki gibi kimin aday olacağı sorusunun yanıtı için son geceyi, parti içi, partiler arası pazarlıkları beklerseler yine bir seçim heba edilir.

Yine aynı konuları konuşuruz.

Muhalefete düşen benim durduğum yerden nettir.

Önce parti içi değişim.

Ülkeye vaat ettikleri liyakati önce parti içinde göstermeleri.

Onun adamı, bunun adamı kontenjanlarını bir kenara koyup, her ilde, her ilçede o ilin, o ilçenin Ekrem İmamoğlu'nu, Mansur Yavaş'ını bulmaları.

Durum ancak o zaman değişir!

Belli ki tek bir İmamoğlu eforu, tek bir Yavaş sempatisi ile olacak iş değil bu!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp