Top
Necati Doğru

Necati Doğru

necatidogru@sozcum.com

07/03/2013

İşadamı Demirören! Tayyip Andıcı yedi! İpekören oldu!

ANDIÇLAMALAR “isim olarak” değil genellikle “gün olarak” yazılıyor. Örneği biliyorsunuz.
“28 Şubat Andıcı” denir.
“Çevik Bir Andıcı” denmez.
Andıç, askeri tabirdir. Muhtıra vermek, hatırlatma yapmak, haddini bildirmek anlamını taşır. “28 Şubat Andıçlaması”nda Genelkurmay'ın generalleri yazılarını “terörle mücadelede PKK'nın ve Öcalan'ın propagandasını yapmak diye gördükleri gazetecileri” andıçladılar.
Gazete patronunu uyardılar.
“At şu yazarları” gazetenden.
İşte bu da “4 Mart Andıçlaması” olduğu halde tarihe “Tayyip Erdoğan Andıçlaması” olarak geçti. Milliyet Gazetesi'nin iki yazarı; Hasan Cemal ile Can Dündar'a; “4 Mart tarihli Tayyip Andıçlaması” ile hadleri bildirildi.
Alırız köşenizi elinizden.
Atarız sizi gazeteden.
Denildi.
Milliyet birkaç gün onlarsız.

* * *

Tayyip Andıcı'na şöyle gelindi.
İmralı tutanakları servis edildi.
Al bunları yayınla.
“Atlatma gazeteciliği” değil.
Yapılan “servis gazeteciliği”dir.
Milliyet de yayınladı.
Tutanakların servis edilip açıklanması sarsıntı yarattı. Çünkü Başbakan Tayyip Erdoğan'ın “zehir içerim” diye propaganda malzemesi yaptığı ve halkı narkozlayıp uyuttuğu “barış sürecinin sonunda Türkiye'nin bölünmesinin gerçekleşeceği” Abdullah Öcalan'ın sözlerinden açıkça anlaşılıyordu.
Başbakan çözüm diyordu.
Barış diyordu.
Akan kan dursun diyordu.
Analar ağlamasın diyordu.
Abdullah Öcalan,“Barışın nasıl geleceğini, akan kanın nasıl duracağını ve çözümün hangi yol haritasına göre gerçekleşeceğini” gösterdi.
Doğu Anadolu Kürtlerin, Batı Anadolu hem Kürtlerin ve hem Türklerin olacak. Anadolu iki haritalı yapılacak. Kürtlerin de ayrı Meclis'i açılacak. Doğu ve Güneydoğu'yu Kürt Meclis'i yönetecek. PKK'nın silah bırakıp çekilmesine Kürtlerin Meclis'i karar verecek. Başkan Apo, serbest kalacak. Silahlar böyle bırakılacak.
Barış böyle gelecek. Özetin özeti; halktan gizlenen fakat “Öcalan'ın resmini çizdiği ve muhtemelen servis edin bir gazeteye halk da öğrensin” dediği tutanaktaki çözüm buydu.

* * *

Başbakan, açıklamaya kızdı.
Tutanağı yayınlayan gazeteye köpürdü ve “Batsın senin gazeteciliğin” diye bağırdı. Aslında Başbakan'ı ve partisini Türkiye'ye demokrasi getiriyor diye övüp göklere çıkartmış Hasan Cemal de; “gazete yapmak ayrıdır, devlet yönetmek ayrıdır” diyerek Başbakan'a yumuşakça diklendi.
Gazetenin patronu büyük işadamı, çok zengin Erdoğan Demirören ise Başbakan'ın “Batsın senin gazeteciliğin” cümlesini “Batırırım seni ve gazeteni de. Kağıt rulo yaparım bir yere koyarım” diye doğru bir şekilde anladı.
Tayyip Andıcı sonuç verdi.
2 yazarı gazeteden attılar.
Sonra kulakları çekildi.
Yeniden yazacaklar.
Kulakları çekilmiş yazar oldular.

* * *

Geliyor, geliyor hep dile getirdiğimiz aynı noktada düğümleniyor.
Bağımsız gazetecilik mi yapacaksın?
Gerçekleri, eğilmeden, bükülmeden, iktidara yaranmadan mı yazacaksın?
Yoksa iyi maaşlar alıp kulağı çekilen, başbakan uçağına binen gazetecilik mi oynayacaksın?
İşadamı Erdoğan Demirören, işadamı Aydın Doğan'dan, zarar etmekte olan Milliyet Gazetesi'ni 60 Milyon Dolar'a aldığı zaman “kulakları Tayyip Erdoğan tarafından çekilmeye razı gazetecilik yapacağı” zaten tahmin ediliyordu.
Tahmin, gerçek oldu.
İşadamı Demirören'in “iktidarla iyi geçinmek için gazete satın aldığı” 4 Mart 2013 Tayyip Erdoğan Andıcı'yla anlaşıldı.
Milliyet'ten daha önce de yazıları iktidar tarafından onaylanmayan Nail Güreli, Nuray Mert, Metin Münir, Semih İdiz ve gecesini gündüzüne katıp gazeteye yeni enerji aşılamaya çalışan bir önceki Genel Yayın Müdürü Tayfun Devecioğlu atıldılar.
İşadamı Demirören!
Tayyip Andıcı yedi!
İpekören oldu!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp