Top
24/02/2024

Bu kıssayı CHP’li dostlara anlatıyorum

Tarlakuşlarının çiftleşme zamanı doğa yemyeşildir...

Buğdaylar başak yapmış ama henüz sararmamıştır...

Kocaman balıklar oynaşır denizde...

Aslanla kaplan ormanda...

Tarlakuşları tarlada...

Bir tarlakuşu varmış, bahar neredeyse geçmiş ama o halâ bekârmış...

Zor belâ bir gün...

O da karışmış bütün doğayla birlikte bir cümbüşe...

Ve...

Yuvasını kurmuş...

Sonra yumurtlayıp, üstlerine oturmuş...

İşler yolunda gitmiş...

Yavrular ortaya çıkmış...

Altın sarısı renge bürünen buğday başakları ağırlaşmış...

Neredeyse düşecek...

Yavruları ise halâ uçmayı öğrenememişler...

Ana kuş telaş içinde...

Bir o yana koşuyor bir bu yana...

Yiyecek aramaya giderken, diyor ki yavrularına:

“Aman, gözünüzü dört açın... Tarlanın sahibi bugün yarın oğlunu alır gelir buralara... Ne konuşacak, kulak verin dinleyin... Ona göre biz de düşünür, bakarız başımızın çaresine...”.

Tarlakuşu gidince, tam dediği gibi olmuş...

Oğluyla tarla sahibi gelmiş:

“Tamam” demiş oğluna, “buğday kıvama gelmiş... Bugün git, eşe dosta haber ver, ‘babam imeceye çağırıyor’ de... Yarın erkenden orakları ile gelsinler...”.

Ana kuş yuvaya dönünce bakmış yavruları telaş içinde:

“Dostlarına haber saldı” demiş bir yavru, “yarın sabah yardıma gelsinler diye...”.

“Öyleyse merak etmeyin” demiş tarlakuşu, “vakit var demektir yer değiştirmeye... Yarın yine dinleyin bakalım ne diyecek; şimdilik keyfinize bakın işte size yiyecek...”.

Güzelce yemiş yavrular ve yatmışlar uykuya...

Gündoğmuş...

Tarlakuşu uçup gidince işine...

Tarla sahibi gelmiş oğlu ile ama dost most yok ortalıkta...

Tarla sahibi:

“Çağırmadın mı kimseyi?” diye kızmış oğluna, “bu ekin bekleyemez artık... Gördün mü eşin dostun ettiğini bize?.. Gel de güven bu tembel heriflere... Git bari akrabalarımızı çağır yarın sabah burada olsunlar...”.

Yavrular daha çok korkmuş bu sefer:

“Anne, akrabalarını çağırdı” demişler. “Hemen gidelim buradan...”.

“Hayır, rahatınıza bakın” demiş anne “yarın da buradayız sağlam...”.

Anne haklı çıkmış yine...

Kimseler gelmemiş akrabadan...

Üçüncü gelişinde şafak atmış tarla sahibinde:

“Yanlış yaptık” demiş “halt ettik başkalarına güvenmekle... Dostun da akrabanın da en iyisi; insanın kendisi... Unutma bunu oğlum... Yarın çoluk çocuk alıp orakları kendimiz görelim kendi işimizi...”.

Yavruları, tarla sahibinin bu son söylediklerini aktarınca annelerine:

“Şimdi” demiş “açalım yelkenleri çünkü bu defa işi kesin yapar kendileri... ”.

Ve...

Uçup gitmişler...

Bu kıssayı anlatan Ezop der ki:

“İnsan önce kendine güvenmeli...”.

CHP de artık kendi işini kendi görmeli...

Ya da:

Kendi işini kendi görüp iktidara gelecek kıvamı bulmalı...

Nasıl mı?..

İdeoloji ve doktrin değil:

Kitle partisi olarak...

Herkesi kucaklayarak...

Günün deyimi

“Ismarlama hac ile hacı olunmaz...”.

BENCİL HESAPÇI İNSAN YIĞINI

Dün gece SZC TV’de sevgili Nevzat Çiçek kardeşimizi dinlerken üzüldüm...

Çünkü...

Nevzat Bey:

Atatürk’e “soysuz” diyen Şevki Yılmaz’a haklı tepki gösteren hassas tüm insanları:

Müfterilikle suçladı...

O kadar net ve açık bir hakaret için:

Adı geçen kişinin Atatürk’ü kastetmediğini savundu...

Sonra da...

Atatürk için şöyle dedi:

“Kimliklerle ilgili yapılan bütün araştırmalarda ‘kendinizi nasıl nitelendiriyorsunuz?’ diye sorulduğunda ya ikinci ya üçüncü Atatürkçülük çıkıyor...”.

Beni üzen:

Nevzat Bey’in bu iddiasını:

Bir bilgiymiş...

Bir anket sonucuymuş gibi vermesi oldu...

Yani canlarım...

Ülkemizin en güvenilir televizyon kanalında Atatürk’le ilgili “yanlış bilgi” verildi ve...

Diğer katılımcılardan hiçbiri Nevzat Bey’e:

“Atatürk’ten önce adı anılan kişi/ler kim?.. Erdoğan mı yoksa başka bir tarihi kimlik mi?” diye itiraz etmedi...

Ben soruyorum:

Nevzat Bey...

Elinizde böyle bir kamuoyu araştırması varsa, lütfen künyesiyle beraber açıklayın...

Eğer yoksa...

SZC TV’de çıkacağınız ilk yayında, dün geceki sözleriniz için özür dileyin:

Yanıldığınızı söyleyin...

Canlarım...

Nevzat Bey’in bu iddiası doğruysa...

Kabul edelim ki:

Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti:

Çoktan çökmüş...

Çünkü:

Kurucu önderini unutan tüm uluslar, millet olmaktan çıkmış:

Bencil hesapçı bir insan yığınına dönüşmüştür...

KİM GÖREVLENDİRDİ?

Ali Erbaş...

Bu kişi:

“Diyanet İşleri Başkanı...”.

Yani:
Yeryüzündeki tüm dinlerin ülkemizdeki temsilcisi...

Yani:

Her dinden yurttaşın sorunlarını dinleyip çözüm bulacak...

Her yurttaşın dinini özgürce yaşamasını sağlayacak kişi...

Ve...

Bu kişi...

Görevi gereği:

Tüm dinler (Dinsizler, deistler, panteistler) arasında:

Diyalog kurduracak...

Karşılıklı hoşgörü ve tahammülü sağlayacak kişi...

Ama...

Bu kişi:

Bir nefret kusma cihazı...

Bu kişi:

Yurttaşları birbirlerine düşman etmek için ya kendi kendini görevlendirmiş...

Ya da:

Birileri tarafından görevlendirilmiş bir kişi...

HATIRLAYABİLİRİM

Yeni Şafak:

“Karadeniz’deki 7 milyar metreküplük doğalgaz rezervi ekonomiye kazandırılırsa Türkiye’ye 600 yıllık enerji sağlayacak...”.

Sahi ya...

Kendini darı ambarında zanneden hayvanın adı neydi?..

Kanatlı mıydı?..

Memeli miydi?..

Onu söylerseniz...

Belki:

Hayvanı da hatırlarım...

YOK HÜKMÜNDE

İki gün önce...

Ve hem de:

4-6 yaş Kuran kursu açılışında Dİ Başkanı Ali Erbaş şöyle dedi:

(Bu çocuklar büyüdüklerinde) Milletine, devletine hainlik yapanlara karşı içinde ve yüreğinde bir nefret besleyen gençler olsun”...

Bu Ali Efendi:

Milletine ve devletine hainliği; kanunların değil:

Muktedirin tanımladığı bir ülkede:

“Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçu işliyor...

Canlarım...

Samimi Müslüman olanlarınız bana kırılabilirsiniz belki de ama:

Lütfen beni anlayın:

Bu kişinin temsil ettiği din:

İslâm dini olamaz...

Eğer İslâm buysa:

Halkları birbirleriyle savaştırmak için uydurulmuş bu garabet benim için:

Yok hükmündedir...

MAHKÛM EDİLİR...

Televizyon ekranlarında...

Ya da gazete sayfalarında...

Veya radyolarda...

Herhangi bir fikrin:

Şiddet içermemek şartı ile seslendirilmesi:

Kişinin düşündüklerini ifade etme özgürlüğüdür...

Çünkü...

Bir fikir, başkaları tarafından:

“Yanlıştır” denilerek eleştirilemez...

Çünkü...

Fikrin yanlışı olmaz...

Çünkü:

Her fikir, sahibinin doğrusudur...

Ama...

Bilginin ve haberin:

Yanlışı da olur...

Yalanı da olur...

Televizyon ekranlarında...

Ya da gazete sayfalarında...

Veya radyolarda...

Yanlış bilgi vermek:

Bir kişiye ilaç yerine:

Zehir vermekle eşdeğerdir...

Bir eczacı bir kişiye ilaç yerine zehir vermişse...

İfadesi alınır, yargılanır ve:

Mahkûm edilir...

DÜNÜN X’İ

Mahfi Eğilmez

@mahfiegilmez

Toplumun en düşük gelirli kesimi, en yüksek gelirli kesimin yiyip içmesine, gezip tozmasına bakarak “AVM’ler dolu, trafik yürümüyor, lokantalarda kafelerde yer bulunmuyor, ne krizi?” diye soruyor.

“Sen gidebiliyor musun oralara?” deseniz bocalıyor ama yine aynı şeyleri söylüyor.

HALK AYNI

Oğuz Aral yıllar önce çizdi bu karikatürü...

O günkü halk...

Bugünkü halkın babası...

Ve...

Hiç değişmemiş...

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp