Top
18/09/2013

Durup dururken bela işte böyle alınır

SEVGİLİ okuyucularım, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana böyle pisliklerin içine gömülmemiş, onurunu yitirmemişti.
Bu ülkeden nice hükümetler, nice başbakanlar geldi geçti.
İsmet İnönü, Celal Bayar, Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Turgut Özal, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve başkaları…
Gazetecilik yaşamıma denk gelenleri her zaman eleştirdim.
Aynı günleri yaşadıklarımızın hemen hiçbirini sevmezdim ve eleştirmek görevimdi.
Ama onlar arasından hiç kimse Türkiye'yi bu duruma düşürmedi.
Haklı oldukları konular vardı, milletçe destek verdik. Örneğin Kıbrıs Barış Harekatı bir savaştı ama millet arkasında duruyordu. Ulusal davamıza bütün Türkiye destek veriyordu.
Bunun dışında savaş yaşamadık, hiçbir ülkeyle savaşın eşiğine gelmedik.
Bazen bazı ülkelerle aramızın bozulduğu elbette oldu. O süreçte de hükümetlerin arkasında çoğu zaman desteğimiz vardı.
Bu gibi olaylarda milletin desteği çok önemlidir.

* * *

Şimdi bir de, şu yaşamakta olduğumuz Suriye rezaletine bakın!.. Gözü dönmüş yandaşlar ve satılık yandaş medya dışında milletin desteği var mı?
Beşar Esad döneminde Suriye, bize karşı herhangi bir düşmanlık sergiledi mi?
Hayır.
Bizi tehdit etti, belli konularda ulusal çıkarlarımıza aykırı işler yaptı mı?
Hayır.
Tam tersine, Tayyip döneminde Suriye bizim en yakın dostumuzdu.
Esad'la aile boyu sarmaş dolaş olur, öpüşüp koklaşırdı.
Seçim mitinglerinde bile meydanlarda “Benim sevgili Esad kardeşim” diye bağıran kimdi?
Tayyip!
Suriye ile dostluğumuzun iki ülkeye de ne büyük yararlar sağladığı konusunda verdiği örnekleri yine bağıra çağıra açıklayan ve miting meydanlarında traşı dinleyen halkı da “Eveeeet” diye bağırtan kimdi?
Yine Tayyip!
O halde biz Suriye'yi durup dururken niçin düşman ilan ettik?
Bakınız, bunlara sorulması gereken temel soru işte budur…
İşte bu soruya yanıt veremiyorlar.
İki yıldan beri savaş çığırtkanlığı yapıyorlar, bir hiç uğruna ülkemizi maceraya sürüklemek istiyorlar.
Eğer Suriye olayında ulusal bir çıkarımız varsa, bunu Türk Milletine açıklasınlar ve bu hükümete hep birlikte arka çıkalım, destek verelim.
Ama yok!..

* * *

Bütün amaçları Sünni mezhebinden olmayan laik Esad yönetimini devirip yerine şeriatçı örgütleri getirmekti.
Ancak yanlış hesap Bağdat'tan döndü, olaylar ellerinde patladı. Suriye ile 900 kilometrelik sınırımız var. Üstelik Esad güçleri ortadan çekilince o sınırın bir bölümü kaçakçıların eline geçti, bir bölümüne ise PKK yerleşti.
Böylece yeni sınır komşularımızı bu Tayyipgiller iktidarı kendi elleriyle yaratmış oldu!
Terör örgütü PKK‘nın o bölgedeki başı daha iki gün önce bu aymaz ve sorumsuz hükümete açıktan hakaretler yağdırıyordu:
“Çakallarınızı, köpeklerinizi üzerimize salmayın!..”
Bizimkilerden tık yok!..
Herhalde yeni komşumuzu üzmek istemiyorlar!

* * *

Evet, bu hükümetin sergilediği Esad düşmanlığının sadece ve sadece bir tek nedeni var:
Mezhepçilik.
Esad‘a karşı vuruşan ve çeşitli ülkelerden ithal edilen profesyonel dinci teröristlere en büyük desteği hiç utanıp sıkılmadan bu hükümet veriyor.
Adına “Rejim muhalifleri” denilen bu herifleri Türkiye'de ağırlamayı sürdürüyoruz. İstanbul'un en lüks beş yıldızlı otelleri bunların emrine sunuldu.
Suriye sınırımız yolgeçen hanı oldu, bu sınırdan teröristlere kamyonlar dolusu silah, cephane ve hatta bazı iddialara göre zehirli gaz geçirilip şeriatçı örgütlere devlet eliyle teslim edildi.

* * *

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez -hiçbir ulusal çıkarımız olmadığı halde- savaş tamtamları çalınıyordu.
Üstelik başımıza başka bir bela daha açıldı:
Şu anda 400 bin Suriyeli sığınmacı Türkiye'de. Bunları elbette ki Tayyip cebinden beslemiyor. Paralar bizden!..
Sonra dünyaya yalvarıp yakarıyorlar:
“Masrafımız çok arttı, aman bize para!..”
İşin bir başka boyutunu da unutmayalım.
Adana, Mersin, Osmaniye, Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa, Kahramanmaraş…
Sadece Suriye sınırına yakın olanlar değil, başta İzmir ve İstanbul olmak üzere pek çok ilimize bu yersiz yurtsuz şahıslar geldi.
İçlerinde sahte para basanlar, casuslar, hırsızlar, gaspçılar, zavallılar, masumlar, ne ararsanız var. Bunları atsan atılmaz, satsan satılmaz!
Başımıza bir de bu belayı aldık.

* * *

Sevgili okuyucularım, hükümetin savaş tamtamları çaldığı bir ortamda yaşıyoruz. Tayyip ve onun personeli olan gelmiş geçmiş en çapsız Hariciye Nazırı Ahmet, olimpiyat oyunlarında olduğu gibi Suriye savaşında da hüsrana uğradılar.
Büyük devletler karşı çıkınca Suriye savaşı yattı! Oysa bu şahıslar baltaları bilemiş, kılıçları kınından çıkarmıştı. ABD Suriye'de binlerce Müslümanı öldürecek, Esad'ı devirecek, sonra bizimkiler onların kıçında Suriye'ye girip Sünni-şeriatçı-İslam devletini kuracaktı!
Olmadı!..
Bu hükümetin kimlerle, hangi İslamcı terör örgütleriyle aynı yatağa girdiğini artık hepimiz biliyoruz. Esad karşıtları önceki gün düşürülen Suriye helikopterinden paraşütle atlayıp yere basmayı başaran iki kişiyi yine tekbirler getirerek öldürdüler.
Bu adamların nasıl vahşi-gaddar olduğunu bugüne kadar ekranlarda ve internet sitelerinde mutlaka izlediniz.
Kimi yakalarsa kafasını kıtır kıtır kesen, oracıkta kurşuna dizen katiller.
Tayyipgillerin dostları!..
Herhangi bir ulusal duyguyla savaşmıyorlar çünkü hepsi de paralı asker. Çeşitli ülkelerden ithal edilen profesyonel, maaşlı teröristler.
Harcamaları Katar, Kuveyt gibi para babası Arap ülkeleri sağlıyor.
Amaçları Tayyip'i vesaireyi kullanarak Suriye'de Sünni-şeriatçı-Kürtçü bir rejim kurmak.

* * *

Bu iktidarın Suriye macerası, Cumhuriyet tarihimizin en büyük ayıbı, en büyük hezimetidir. Bizi dünyaya rezil ettiler. Yapayalnız kaldık…
Ve savaş tamtamları başlarına geçti.
Üstelik başımıza maddi-manevi bir sürü bela açtılar. Şimdi herhalde anlamış olmalılar ki, Esad rejimi sağlammış, gürültüye pabuç bırakacak cinsten değilmiş.
Aynen olimpiyatları kazandıkları takdirde yapacak oldukları gibi, Suriye olayını da iç siyaset malzemesi olarak kullanmaya kalkıştılar…
Türkiye Cumhuriyeti üzerinden bir oyun oynamaya kalkıştılar, fos çıktı. Milyarlarca liramız boşa harcandı.
Ülkemizi işte bu kafalar yönetiyor.
Yazık bize.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp