Top
Ege Cansen

Ege Cansen

cansen@sozcum.com

01/06/2023

Dolara yüzde 50 faiz

Türkiye gibi sürekli cari açık verip bunu dış borçla finanse eden bir “ülkenin” net döviz rezervi olmaz. Merkez Bankası'nın net rezervi olması, ülkenin “konsolide döviz pozisyonunun” ekside olduğu gerçeğini değiştirmez. Böyle bir ülkede kişilerin DTH (Döviz Tevdiat Hesabı) sahibi olması zaten bir illüzyondur. Döviz likiditesi “saadet zinciri” mantığı yani vadesi gelen dış borçların yeni dış borçlarla ödenmesiyle sağlanıyordu. Bu saadet zinciri er veya geç bir gün kopacaktı. Ama uygulanan “yüksek faiz-düşük kur” politikasıyla yurda çekilen “sıcak para” sayesinde kopmuyordu. 2018'deki Rahip Brunson kriziyle birlikte “zincir” titreşime girdi. Yine de kopmadı. Eğer AKP, faizi artıran Naci Ağbal'ın Merkez Bankası başkanlığına son vermeseydi, “atlıkarınca” bir süre daha dönmeye devam ederdi. Kur Korumalı Mevduat diye de bir şey icat edilmezdi. Çünkü tanım icabı kendiliğinden kur koruması sağlayan DTH varken ayrıca “Kur Korumalı TL Mevduatı” olmasına gerek yoktur. Ama AKP'nin, faizi düşürerek enflasyonu düşürme sevdası “düşük faiz-yüksek kur” hareketini tetikledi. Bu yüzden nispeten sakin seyreden döviz fiyatları çıldırdı. Hükümet, tasarruf değerlendirme amaçlı döviz talebini frenlemek için “Kur Korumalı Mevduat” diye yeni bir yatırım aleti bulup bunu bankalar üzerinden devreye soktu. 21 Aralık 2021'de başlayan “opsiyonlu döviz dönüşümlü kur korumalı mevduat”ın çıktığı günkü haliyle ne Hazine'ye ne de Merkez Bankası'na “reel” bir yükü yoktu.

KUR KORUMALI MEVDUAT'IN KAMUYA YÜKÜ

Kur korumalı vadeli mevduat, ister dövizden dönerek, ister TL ile açılsın, mevduat sahibine bankanın verdiği TL faizi kadar bir “nominal” getiri sağlıyordu. Eğer vade sonunda elde edilen faiz ile anaparanın toplamı, vade sonundaki döviz kurundan hesabın açıldığı günkü miktardaki dövizi almaya yetmiyorsa aradaki farkı MB veya Hazine kapatıyordu. Yani devlet, dövizi vade başında değil sonunda almış olsa ne kadar para ödeyecekse o kadar para ödemiş oluyordu. Mevduat sahibi de ek bir getiri elde etmiyor, sadece kur artışına karşı tasarrufunu korumuş oluyordu. Ancak, eğer banka kur artışı oranından daha yüksek faiz vermişse, aradaki fark kadar ilave kazancı oluyordu. Bu, kamu çıkarının kollanması açısından adil bir anlaşmaydı.

KUR KORUMALI MEVDUAT NİÇİN VOLİYE DÖNDÜ

Hükümet, enflasyonu frenlemek için döviz fiyatlarını bastırınca, devalüasyon enflasyonun altında kaldı. Faizi düşük Kur Korumalı TL Mevduat da tasarruf sahipleri için cazip olmaktan çıktı. DTH sahipleri, anaparamı dövizde tutar üstüne döviz faizi isterim dediler. Bu yüzden frenlenen döviz talebinin tekrar canlanma ihtimali belirdi. Bunun üzerine bankalar (Merkez Bankası'nın bilgisi altında) Kur Korumalı Mevduat'a “peşin (?) faiz” veya “opsiyon primi” adı altında ek getiri sağlayıp, kağıt üstünde düşük faizli “Kur Korumalı Mevduat” teklif etmeye başladı. Yani kur artışı riskini kamuya yükleyip, yüksek faizle krediye dönüştürebilecekleri TL mevduatı %30-40 faizle yaratır oldular. Bu katakulli sayesinde “Kur Korumalı Mevduat”ın dolar cinsinden yıllık birleşik faizi %50'yi geçer hale geldi. Bu bana, 1980 öncesi  DÇM ‘Dövize Çevrilebilir Mevduat' veya 2001 öncesi %7.000 gecelik faizi hatırlattı. İktisatta buna “Ahlaki Hasar” (Moral Hazard) denir. Kısaca, risk gerçekleşince doğacak zararın tazminini başkasına yükleyip, kârı kendinde tutmaktır. Mevduat sahibinin aldığı her kuruş, adı ister peşin faiz ister opsiyon primi olsun, faizdir. Kur Korumalı Mevduat'ın varoluş mantığına göre “faiz artı anapara toplamı” vade sonundaki “kur çarpı döviz cinsinden anapara” tutarından büyükse, Hazine veya Merkez Bankası kur farkı ödemez. Öderse, bu kamuya yüktür. Bu kural bugüne kadar açılmış hesaplar için de geçerlidir. Kur farkı ödenmemesinden dolayı mevduat sahipleri, kendilerine vadedilen getiriyi alamaz hale gelirse, aradaki farkı hesabı açan banka karşılar.

SON SÖZ: Zararı kamu yüklenince, bireyin risk iştahı artar.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları