Top
Deniz Zeyrek

Deniz Zeyrek

deniz.zeyrek@radikal.com.tr

23/09/2023

Nasıl bu hale geldik?

Tam hatırlamıyorum. Ortaokul sonda da olabilirdik lisenin başında da…

Kars Susuz'da Kazım Karabekir Öğretmen Lisesi'nde yatılı öğrenciydik.

Daha önce anlatmıştım. Okul Cilavuz Köy Enstitüsü'nün yerleşkesindeydi. Yok yoktu.

Rus işgalinden kalma iki büyük karargâh binası erkek ve kız yurdu olarak kullanılıyordu. Kız yurdu binasının giriş katları ise laboratuvarlarla doluydu.

Akeordeon, keman, piyano olan bir müzik laboratuvarı, fizik ve kimya laboratuvarları ve bir ders sırasında her öğrenciye bir şövalenin düştüğü resim laboratuvarı benim hatırladıklarımdı.

Şimdi öğretmen olan sevgili arkadaşım Murat'la o resim laboratuvarında çok vakit geçirirdik. Bir de bu aralar Karayipler'de bir cruise gemisinde çalışan arkadaşımız Yalçın vardı. Resim öğretmenimiz Naci İren'den, yağlıboya resim yapmayı öğrenmiş sürekli yağlı boya resim yapıyorduk.

★★★

Bir gün resim dersi bittikten sonra Naci Öğretmen Murat'la bana kalmamızı söyledi.

Çok meraklanmıştık.

Okulun bir Atatürk bir de Mehmet Akif Ersoy resmine ihtiyacı olduğunu anlattı.

Boyu 2,5 metre, eni 2 metre olan büyük resimlerden söz ediyordu.

Müthiş heyecanlanmıştık.

Okulun marangozhanesinde çerçeveler hazırlanmıştı. Bezi üzerine gerip özenle beyaz astar boyasıyla boyadık.

Atatürk'ün ve Mehmet Akif Ersoy'un hangi fotoğraflarının yapılacağı belirlenmişti.

Önce Atatürk'ün fotoğrafını yapmaya başladık.

Naci Öğretmen kocaman tuvali karelere böldü. Üzerine özenle Atatürk desenini çizdi. Sıra boyamaya gelmişti.

★★★

Resim tuvalin üzerinde belirginleştikçe bizi kendine bağlamaya başlamıştı. Kimse bizi zorlamıyordu. Yapmasak herhangi bir yaptırımı yoktu.

Tersine seçilmiş olmaktan büyük gurur duyuyorduk.

Artık o tuvalin önünde daha fazla vakit geçiriyorduk. Naci Öğretmen gelip eleştirilerini söylüyor, ince detay gerektiren yerleri kendisi tamamlıyordu.

Boya kokusu, renklerin büyüsü, Atatürk'ün gözlerinin rengini ve bakışlarını yakalamaya çalışma çabası, merdivene çıkarak boyadığımız yerlerin kollarımızda yarattığı ağrı, uykusuzluk, resme dalıp yemeği kaçırdığımız için yaşadığımız açlık, hepsi birbirine karışmıştı.

★★★

İşimiz bittiğinde hep birlikte resmin karşısına geçtik. Biraz geri geri yürüyüp resme uzaktan baktık. Müthiş bir duyguydu. Kendimizle gurur duyuyorduk.

Mehmet Akif'in resmini de aynı yöntemle yapıp bitirdik.

Milli Bayramlarda artık bayrağın yanına asılacak bir Atatürk resmi vardı.

Aynı şekilde İstiklal Marşı'nın kabul edildiği 12 Mart'ta da bayrağın yanına bir Mehmet Akif Ersoy resmi asılabiliyordu.

Yıllar sonra okula gittiğimde 19 Mayıs töreninde gençlerin kurduğu kulenin üzerinde bizim yaptığımız Atatürk resminin kaldırıldığını görünce çok duygulanmıştım.

İçimizdeki Atatürk sevgisiydi bizi o resmi büyük bir özen ve özveriyle yapmaya teşvik eden. O mekânda bizden sonraki nesillere bıraktığımız da o sevgiydi.

★★★

17 Yaşındaki A.E.S'nin çirkin hareketini görünce, 16 yaşındaki çocuğun Atatürk heykeline boya atıp yanına “Boş Yapma Atatürk” yazısını yazdığını görünce Atatürk'ün ve Mehmet Akif Ersoy'un resimlerini yaptığımız günler aklıma geldi.

Neydi o çocukları bu hale getiren?

Atatürk'ün resmini yapmak üzere seçildiği için gururlanan çocuklardan, Atatürk'ten o çirkin hareketi yapacak kadar nefret eden çocuklara nasıl geldi bu ülke?

Ülkenin kurucu önderlerinden nefret eden kindar bir nesil nerelerde yetiştirildi?

Cumhuriyet'in Naci öğretmenleri nereye gitti?

★★★

Şahsen çocukların tutuklanmasına karşıyım. 16 ve 17 yaşında çocukların değil, Atatürk nefretini onların üzerine boca eden karanlık zihniyetin sorgulanması gerektiğine inanıyorum.

Yazımı bitirirken, ülkeyi yöneten ve Atatürk'ün manevi hatırasını aklımızdan kalbimizden silmeyi görev bilmiş yöneticilerden, A.E.S hakkında karar veren 4. Sulh Ceza Mahkemesi'nin kararındaki ders gibi şu ifadeleri okumalarını istiyorum:

“Her milletin kaderini mücadelesi belirler, mücadelesini ise kahramanlar tayin eder. Bir kişinin kahraman olacağına olaylar değil, tarih karar verir.

Eşsiz Türk tarihi içerisinde bu milletin milli ve manevi huzurunda baş üstünde yer etmiş bir kişiye onun fotoğrafı aracılığıyla hakaret edilmesi ilgili kişiye zarar veremeyeceği gibi mensubu olduğu bu aziz milletin kendisine ve ilkelerine daha bir azimle sahip çıkmasına vesile olur.”

Çok gerçekleşeceğini düşünmüyorum ama yine de şu cennet vatanda yaşarken, bu vatanı kurtarıp, devlet kurarak bize yurt olarak bırakan kurucu önderlerimize olan yaklaşımınız ve yarattığınız bu “kindar nesil” nedeniyle vicdanlarınızın biraz olsun sızlamasını diliyorum.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları