Top
Deniz Zeyrek

Deniz Zeyrek

deniz.zeyrek@radikal.com.tr

02/06/2023

En çok duyduğum iki cümle

Çarşamba sabahı Ankara Şehir Hastanesi'ndeydim.

Sedye üzerinde operasyondan çıkan okurumuz, beni sesimden tanımış, görüp emin olmak için yakınlarından gözlüğünü istiyordu.

Gözlüğünü taktıktan sonra yanına yaklaşıp nasıl olduğunu sordum.

“Çok kötüyüm” dedi.

Hastane ortamında olduğumuz için ben sağlığıyla ilgili konuştuğunu sandım.

“Neyiniz var” diye sorunca “Yok öyle değil. Moralimiz çok bozuk. Yine olmadı, yine kaybettik” karşılığını verdi.

Düşünebiliyor musunuz?

28 Mayıs'ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonucu muhalefet tabanında öyle travmatik bir etki yaratmış ki bir insan geçirdiği operasyonu, hastalığı bir yana bırakıp, ülkenin hali nedeniyle “çok kötüyüm” diyebiliyor.

28 Mayıs'tan bu yana en çok duyduğum cümlelerden biri işte buydu: “Çok kötüyüz, yine kaybettik”

Muhalefet seçmenleri seçim sonuçlarından aşırı derecede olumsuz etkilenmiş.

Hayal kırıklığının ötesinde depresif bir ruh haline kapılmış.

Ülkede yaşayan iki kişiden biri seçimi Tayyip Erdoğan kazandı diye depresyona girmiş, en hafifinden mutsuz olmuş.

Erdoğan ve adamları bu durumu görmezden gelmemeli.

Şapkayı önlerine koyup, “halkın yarısı neden bize bu kadar karşı?” sorusunun yanıtlarını aramalı.

★★★

İkinci en çok duyduğum cümle ise şu:

“Piro'ya kıymayın, o elinden geleni yaptı.”

“Piro” da “dede” gibi seçim kampanyası boyunca Kemal Kılıçdaroğlu için kullanılan isimlerden biriydi.

Bu cümleyi kuranlar, bilmem kaçıncı seçim yenilgisinden sonra istifası istenen Kemal Kılıçdaroğlu'nun elinden geleni yaptığını, bu kadar kirlenmiş bir yarışta son derece naif, temiz ve dürüst kalarak, adaletten, hukuktan, insan haklarından, demokrasiden söz ederek 25,5 milyon oy aldığını söylüyor.

Haklı olabilirler.

Ancak “Çok kötüyüz, yine olmadı” cümlesini de aynı insanların kurduğunu, bu duygunun yaşanmasının en büyük nedeninin de Kılıçdaroğlu'nun seçimi kaybetmesi olduğunu da hatırlamak lazım.

Keşke “Kılıçdaroğlu iyiydi, ekibi kötüydü” diyerek işin içinden çıkabilseydik.

Keşke o ekibi Kılıçdaroğlu'nun bizzat kurduğunu, onlara kol kanat gerdiğini, hepsine büyük imkanlar, koltuklar sunduğunu unutmak o kadar kolay olsaydı.

★★★

25.5 milyon seçmenin önemli bir kısmının bir kez daha yaşadığı o travmatik “yenilmişlik” halinin tekrar etmemesi için dersler çıkarmak gerekir. Naiflik, dürüstlük, adaletli olmak, demokratlık konusunda Kılıçdaroğlu'nun hakkını hepimiz teslim ediyoruz. Ancak yenilgiler listesine bir satır daha eklendiği gerçeğini değiştiremiyoruz.

CHP'nin, stratejilerini, taktiklerini, vitrinini, müttefiklerini baştan sona gözden geçirmesi gerekliliği gün gibi ortada.

Tayyip Erdoğan'a nasıl “halkın yarısı bana neden bu kadar karşı” diye düşünmesi gerektiğini söylüyorsak, Kılıçdaroğlu'na da “halkın yarısı neden hâlâ bana inanmıyor, güvenmiyor? Neden hâlâ kazanamıyorum” diye düşünmesini söylemeliyiz.

Bunlar olmazsa biz her seçim sonrasında daha çok kaybetme travmasına denk gelir ve sürekli o iki cümleyi duyarız.

Demirtaş tasfiye mi edildi?

HDP'li Selahattin Demirtaş, sadece AK Parti iktidarını değil, terör örgütü PKK'nın lider kadrolarını da kızdırmıştı. Hem İmralı'daki hükümlü Abdullah Öcalan hem Kandil'deki terör örgütü liderleri kendisine büyük öfke duyuyordu.

Yıllarca dağlarda, mağaralarda yaşamak zorunda kaldıklarını söyleyen örgüt yöneticileri, Demirtaş'ın milletvekilliğinin keyfini sürerek Kürt hareketinin siyasi önderi gibi öne çıkmasından pek hazzetmiyordu.

Öcalan, bu konudaki tepkisini devlet yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde de dile getiriyordu.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Bir konuşmanızda Demirtaş'ın Öcalan'a hesap vereceğini söylemiştiniz, neyi kastetmiştiniz?” sorusuna Öcalan'ın Demirtaş'ın açıklamalarından rahatsız olduğu karşılığını vermişti

Kandil'deki örgüt yöneticileri de Mersin'deki terör saldırısını kınayan Demirtaş'a karşı ağır bir açıklama yapmış, Demirtaş'ı “devletin dilini kullanmakla” suçlanmıştı.

Bu gerilim son altı ayda HDP tabanında açıkça görülüyordu.

Hasan Cemal ve Cengiz Çandar'ın aday gösterilmesinin de bu tartışmalı sürecin bir sonucu olduğu ifade ediliyordu.

Bazı sol/sosyalist gruplar “Seçimlerden sonra Demirtaş İmralı ve Kandil tarafından tasfiye edilecek” söylentisi yüzünden HDP'yle iş birliğini sorgulamıştı.

Ankara'da Demirtaş'ın aktif siyaseti bırakmasının, kendi isteğiyle değil, bu tartışmanın bir sonucu olarak zorunlu bir şekilde gerçekleştiği konuşuluyor.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları