Top
İbrahim Altay

İbrahim Altay

ydonat@sabah.com.tr

12/01/2015

Charlie Hebdo ve gazetecilik

2014 gazeteciler için zor bir yıl oldu. Gazze'ye saldıran İsrail 16 meslektaşımızı katletti. Suriye, Ukrayna ve Irak meslektaşlarımız için bir can pazarına dönüştü. Dünyanın farklı coğrafyalarında, görevlerini yapmaya çalışan 80'e yakın gazeteciyi suikasta ya da cinayete kurban verdik.
2015'in ilk günlerinde bu kez de Paris'ten gelen haberle sarsıldık. 'Eğitilmiş şiddet' bir kez daha sahne almış, Charlie Hebdo'yu hedef seçen maskeli saldırganlar derginin yazı işleri toplantısını basmış, dokuzu gazeteci olmak üzere 12 kişiyi öldürmüştü.
Kaçmalar, kovalamacalar, rehin almalar ve baskınlarla ölü sayısı 20'ye yükseldi.
Adını açıkça koyalım: Bu bir terör eylemidir.
Charlie Hebdo çizerlerinin ve diğer insanların böyle vahşice öldürülmesi büyük bir trajedidir, insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Hiçbir neden ve amaç bu katliamı mazur ya da önemsiz gösteremez.
Bu aynı zamanda demokrasiye ve ifade özgürlüğüne yönelik bir saldırıdır. Şiddetle kınanması, hatta lanetlenmesi, tekrarlanmaması için gerekli tedbirlerin alınması, dayanışma gösterilmesi gerekir.

IRKÇILIĞA DİKKAT!

Dergide yayımlanan ve bu saldırıya neden olduğu iddia edilen görüntülerin "Hepimiz Charlie Hebdo'yuz" çığlıkları arasında yeniden dolaşıma girdiğine şahit olduk. Bu kesinlikle yanlıştı.
Telif haklarını bir anlığına unutsak bile... Charlie Hebdo maalesef ırkçı, yabancı düşmanı ve homofobik içerikler üreten bir dergiydi. Sadece İslam'la değil, Hıristiyanlık ve Musevilik gibi diğer değer kümeleriyle de alay eden karikatürler yayımlamıştı. Müslümanları çirkin, kambur, tuhaf burunlu ve iğrenç kişiler olarak resmetmişlerdi. Maurice Sinet'in bir karikatürünü anti-semitist bulup çizeri kovmak dışında kendilerine gelen tepkileri önemsememişlerdi.
Şunun altını çizelim: Charlie Hebdo eleştiri özgürlüğü ile hakareti birbirine karıştırmış olsa bile bize düşen onun yaşam hakkını ve ifade özgürlüğünü savunmaktır. Ama bu durum bizim, dergi çizerlerinin medya etiğiyle bağdaşmayan, ırkçı ve İslamofobik karikatürlerini onaylamak zorunda olduğumuzu göstermez. Dolayısıyla bu neviden karikatürleri yaymaktan kaçınmalıyız.
Elbette bu söylediklerim ilgili karikatürleri onaylayanları ve dergiyle özdeşlik kuranları pek ilgilendirmiyor. Aramızda onlardan da var.

TERÖRE DESTEK

Saldırının hemen ardından amatör bir kameraman tarafından çekildiği iddia edilen görüntüler çıktı ortaya. YouTube'a yüklendi ve sosyal medya üzerinden hızla yayıldı.
Pek çok haber sitesinde ve sabah.com. tr'de de, yer alan bu görüntülere göre: Saldırganlar kaçarken karşılaştıkları bir polisi önce yaralıyor, sonra da kafasına bir el ateş ederek öldürüyorlar.
Teröristlerin yaymak istediği dehşete hizmet ediyor bu görüntü. Yayınlanması evrensel gazetecilik ilkelerine, medya etiğine aykırı... Habercilik değil, şiddetin pornografisi. Duyarlılık değil, mesaj taşıyıcılığı. Hatta, teröre eğilimli bireyler için özendirici... Polisin ailesine saygısızlık...
Medyamız bu konuda sınıfta kaldı.

SONUCA ZIPLAMAK

Gazetecilerin sık sık düştüğü büyük tuzaklardan ikisi 'genelleme yapmak' ve 'sonuca zıplamak'tır.
Medya daha ilk günden failleri buldu ve onları 'cihatçı', 'İslamcı terörist' gibi sıfatlarla etiketledi. Oysa bu kişiler henüz sadece 'şüpheli' idiler. Yakalanmamışlardı. Kendilerine atfedilen eylemlerin tamamını ya da bir kısmını gerçekten işleyip işlemedikleri ispatlanmamıştı. Amaçlarının ne olduğu, kimden emir aldıkları, örgüt bağlantıları belli olmamıştı. Soruşturma sürüyor. Şüpheliler öldürüldüğü için bu sorulardan bazılarının yanıtları sır olarak kalmaya devam edebilir. Hal böyleyken, öldürülen kişilerin kimliklerinden yola çıkarak olayı 'kötü ve vahşi İslamcılar, iyi ve kahraman Batılılara karşı' şeklinde sunmak son derece tehlikeli bir yaklaşımdır.
Fransa'da yaşanan olayı Türkiye'deki siyasi tartışmalara malzeme yapmak, Madımak benzetmeleri ve teröre destek imaları kasmak, tek kelimeyle ahlaksızlıktır
.
İşi bir din ya da kimlik savaşına dönüştürmeden önce şunun farkına varalım:
Paris'in göbeğinde dokuzu gazeteci 20 insan öldürülmüştür. İddialar doğruysa bu terör eylemlerini gerçekleştirenler Fransız vatandaşıdır.
Bu saldırıyla Fransa gazeteciler için güvenli bir ülke olmaktan çıkmıştır.
Gazetecilerin güvenliğini kendi vatandaşlarına karşı korumak ve olayı bütün boyutlarıyla aydınlatmak Fransız hükümetinin sorumluluğundadır.

BARIŞ GAZETECİLİĞİ YAPILMALI

Böyle zamanlarda soğukkanlı olmak zor ama başka şansımız da yok.
Gazeteciler olarak bizler çatışmadan değil, barıştan yana olmak zorundayız. Nefret ve düşmanlığı körükleyici yayınlar yapmamalıyız. Acımız ne kadar büyük ve derin olursa olsun İslamofobi ve ırkçılık gibi tehlikeli yaklaşımlara çanak tutmamalıyız.
Terör olaylarını iki tarafın çatışması gibi yansıtmamalıyız. Böyle yaparsak geniş toplum kesimlerini şeytanlaştırmış, tehdit ya da düşman ilan etmiş oluruz. Olup bitenleri Akşam Ülkesi ile Sabah Ülkesi arasındaki savaşın bir göstergesi olarak okumamızı öneren PEGİDA'dan farkımız kalmaz.
Doğrusu bütün tarafları farklı amaçlar peşinde koşan küçük gruplara ayırarak incelemek, bireylerin yaptıkları eylemleri onların mensup oldukları ya da benimsediklerini iddia ettikleri etnik kimliğe ya da dine mal etmemektir.
Benzer şekilde, bir şiddet eylemini ya da politikasını sadece o gün ortaya çıkan sonuçlara bakarak değerlendirmek yanlıştır. Bu şiddeti ortaya çıkaran nedenler iyi analiz edilmelidir.
O gün yaşanan çatışmanın ve uygulanan şiddetin bireyler ve topluluklar üzerinde gelecekte ortaya çıkaracağı psikolojik hasarlar ve travmalar da hesaba katılmalıdır.
Barış gazeteciliği bunu gerektirir.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları