Top
Okan Müderrisoğlu

Okan Müderrisoğlu

ferhat.unlu@sabah.com.tr

16/08/2022

Hakim parti karşısında milli muhalefet açığı!

"AK Parti'yi kim kurdu?" sorusuna Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 21 yıl önce, "AK Parti'yi milletimiz kurdu. Biz de tabelayı astık" cevabını vermişti. AK Parti'yi özgün kılan, siyasi sihri diyebileceğimiz gizemli yanı da bu "kurucu iradede" karşılık bulmakta.
AK Parti'yi, sadece kurucular kurulundan ibaret sayan ve "Dünyanın en büyük tepesi Everest'tir. Erdoğan, AK Parti için Everest'i, zirveyi temsil eder. Ama Everest tepesi, Himalaya Dağları üzerinde yükselir. Bizler de Himalayalarız" diyen, yani kerameti millette değil de kendilerinde arayanlar bugün siyasi sahnede neredeyse yok hükmündeler!
AK Parti'nin siyasi serencamı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dün işaret ettiği gibi "Kuruluşundan bugüne 21 yılın, 21'inde de mücadele ile geçti!" Ve yine Erdoğan'ın anlatımı ile... 21 boyunca Türkiye siyasetinde en büyük sorun, "yerli ve milli muhalefet açığından!" kaynaklandı.
Peki, ama neden?
Bu soruyu, AK Parti ile birlikte Türkiye'nin geçirdiği dönüşümle yanıtlamak mümkün. Kasım 2002'de AK Parti hem birinci parti hem de "iktidar partisi" idi. Sonra "muktedir parti" olma süreçlerinden geçerek vesayeti geriletip, milletin tercihini hakiki manada devlete yansıttı. Derken, merkez sağ-merkez sol ayrımını bir kenara itip siyasette "yeni merkez" inşa etti. Haliyle "kitle partisi" kimliğine kavuştu. Bugün ise AK Parti, siyasette en geniş alanı kapsayan "hâkim parti" konumunda.
Nitekim... 6'lı masa ve örtü altı ortağı HDP ile birlikte 7 partinin bir araya gelerek AK Parti'yi ve Erdoğan'ı devirme mücadelesine girişmesi, Türk siyasetindeki asimetrik tablonun özeti olduğu kadar muhalefetteki yetersizliğin de açık yansımasıdır. İktidara aday, millete güven veren ve sandıkta karşılık bulan, yetkin birinci muhalefet partisinin olmaması, farklı siyasi görüşteki kitlelerin gerilmesine, umutlarının kırılmasına yol açmakla kalmıyor, AK Parti hâkimiyetini adeta kurumsallaştırıyor. Bu dengesizlikten istifade eden kayıt dışı siyasetin kimi unsurları, muhtelif araç ve yöntemleri ile içeriden ve dışarıdan Türk demokrasisini hedef alabiliyor.
Elbette, 2020'e başlayan pandemi şoku, küresel sağlık sistemlerinin çöküşü, tedarik zincirlerinin kopuşu, ticaretin ve sınırların kapatılışı global ekonomiyi felce uğrattı. Tam toparlanma başlayacakken Rusya-Ukrayna Savaşı'nın tetiklediği enerji ve gıda krizi her türlü hesabı alt üst ederken, dünyayı da yaşanması güçleşen kaotik bir evreye taşıdı.
İçerideki kimi yapısal problemler, dışa açık ekonomiden kaynaklanan sorunlarla birleşince, AK Parti'nin seçmen tabanında da yer yer sorgulamalar başladı. Halen "gözü beklemede, gönlü AK Parti'de olan" kitlenin varlığı bir gerçek. Zaten önemli olan da burası. Blok oy kayması gözlenmemesi, Erdoğan'a ve partisine umut bağlamayı memleketin hayrına gören sağduyulu seçmelerin çoğunluğu, 2023 seçimlerinin de emniyet supabı.
Netice itibariyle...
AK Parti, bilhassa 2013 Gezi Olayları ile başlayan,17-25 Aralık emniyet-yargı darbesi ile devam eden, 2015'te kısa süre de olsa tek başına iktidarın kaybedildiği dönemin sonrasındaki güçlü halk desteği ile şekillenen ve nihayet 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında kemikleşen siyasi, toplumsal ve güvenlik kırılmaları ile şartların gereği olarak öncelik sıralamalarını değiştirdi. Siyasi refleksi; milli iradenin korunması ekseninde, güvenlik kaygılarını giderme çizgisine yakınsadı.
Günümüz Türkiye'si ise anayasal ve yasal reform gerekliliğinin bilincinde, sağlam ekonomiye olan ihtiyacın farkında olarak, geleceğe yürüyüşünü sürdürme kararlılığında...

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp