Top
08/07/2023

Tahran-Kahire İlişkileri Normalleşiyor

Derslerde sıklıkla vurgu yaptığım bir husus, Ortadoğu'nun en kadim, devlet geleneği güçlü ve imparatorluk geçmişine sahip üç devletinin Türkiye, İran ve Mısır olduğudur. Bu üç aktörü ortak bir paydada bir araya getiren ortak tarih, kültür ve hususen modernleşme tecrübelerindeki paralellik, modern Ortadoğu'nun inşasında da belirleyici olmuştur. Ankara-Kahire-Tahran, Ortadoğu'nun taşıyıcı sac ayaklarına benzetilebilir. Özellikle son birkaç yüzyıldır bölgeyi şekillendiren önemli gelişmelerin kalbinde hep bu sıklet merkezleri olmuştur.

Günümüzde genelde ekonomik kapasitenin tek başına abartıldığı görülse de (bir dereceye kadar siyasi ve ekonomik güç arasındaki doğrudan belirleyici ilişkiyi yadsıyalım) son tahlilde kurumsal yapı, gelenek, siyasi kültür, diplomatik güç, nüfus ve nihayetinde askeri güç gibi mefhumları içeren siyasi kapasite belirleyiciliğini sürdürmektedir. Bu sebeple Suudi Arabistan, BAE ve Katar gibi ülkelerin kanımca ekonomik kapasitelerini siyasi kapasiteye tahvil edebilmeleri için kurumsal kapasite yokluğundan başlayan dezavantajlarını (önemli mesafeler katetmelerine rağmen) henüz aşabildikleri kanaatinde değilim. Ancak önümüzdeki dönemde özellikle Çin'in Ortadoğu'daki varlığının artmasıyla beraber Suudi Arabistan'ın fark yaratacağını düşünüyorum. Bu ayrı bir tartışma konusu.

Üç aktör arasında kurulacak dengeli ilişkiler, bölgenin istikrarı için vazgeçilmezdir. Ancak aynı coğrafyada üç büyük devletin bulunması, üç rekabetçi hegemonya iddiası demektir. Bu yüzden her zaman üç aktör arasında belirli bir mesafenin bulunması kaçınılmaz olmuştur. Önemli olan bu mesafenin bölgeyi istikrarsızlığa sevk edecek kadar açılmamasıdır. Türkiye-İran arasındaki mesafe, iki aktörün tamamen karşı tarafları destekledikleri Suriye iç savaşının en şiddetli zamanlarında dahi geri döndürülemeyecek kadar açılmamıştır. Siyasi ve ekonomik mekanizmalar işlemeye devam etmiştir. Son zamanlarda gerçekleşen Türkiye-Suriye arasındaki normalleşme trendinin Türkiye-İran ilişkilerini de besleyeceğini söylemek yanlış olmaz.

Ancak Türkiye-Mısır ve Mısır-İran ilişkilerindeki bozukluk hem uzun bir süredir devam etmekte hem de bahsi geçen ülkelerin bölgesel siyasetlerini etkilemekteydi. Yakın zamanda Türkiye-Mısır ilişkilerinde kayda değer gelişmeler yaşandı. Bir önceki Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu'nun 18 Mart'taki Kahire ziyareti, karşılıklı büyükelçi atamaları ve son olarak Mısır Devlet Başkanı Sisi'nin 27 Temmuz'da gerçekleşmesi planlanan ziyareti iki ülke ilişkilerindeki düzelmenin bariz ve somut göstergeleri.

Problemli İlişkilerin Tarihi
İran-Mısır ilişkileri ise 40 yılı aşkın bir süredir problemli. 1979 İran İslam Devrimi'nin ardından Kahire yönetiminin, devrik İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi'ye sığınma hakkı vermesi, iki ülkenin diplomatik ilişkilerini koparmıştı. Yine aynı yıl Mısır ile İsrail arasında imzalanan ve İsrail'in ilk kez bir Arap ülkesi tarafından resmen tanınmasına yol açan Camp David anlaşması sebebiyle ilişkiler iyice çıkmaza girmişti. Mısır'ın İran-Irak Savaşında Irak'a verdiği destek de bütün bu negatif gelişmelere eklenince Tahran-Kahire arasındaki sorunların kısa sürede çözülmesinin mümkün olmadığı görülmekteydi. 1981 yılında Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat'ı suikast ile öldüren Halid İslambuli'nin ismi İran'da bir caddeye verildi (2004'te caddenin ismi "İntifada" olarak yeniden değiştirildi), adına pul bastırıldı, resmi Tahran'da bir apartman cephesini süsledi. Zira Enver Sedat, devrik İran Şahı'nın dostu ve İsrail ile Mısır barışının mimarı olarak İran için düşman kategorisindeydi. Bütün bu sebeplerden dolayı ilişkilerin bozuk ve kopuk yapısı, bazı normalleşme girişimlerine rağmen günümüze kadar geldi.