Top
22/07/2023

Küresel Bölgeselleşmenin Ortadoğu Ayağı: Yeni Dönemde Türkiye-Körfez İşbirliği

Dünyada ve Ortadoğu'da Değişen Dengeler

1991 yılında Sovyetler Birliği'nin yıkılması, Soğuk Savaş'ın sona ermesi ve iki kutuplu dünya düzeninin ortadan kalkması ile birlikte dünya çapında ciddi belirsizlikler ortaya çıktı. Özellikle 11 Eylül saldırılarına maruz kalan ABD'nin yeni binyılda izlediği tek yanlı ve müdahaleci siyaset diğer devletleri ürküttü. Bu bakış açısı Trump yönetimi döneminde zirveye çıktı. ABD, karşıtı olan devletlerin değil, müttefiklerinin de tercihlerini, kaygılarını ve menfaatlerini görmezden geldi. Bunun üzerine, yeni bir hegemonik anlayış ve hiyerarşik bir dünya düzeninin kurulup kurulmayacağı tartışılmaya başladı.

Ancak, akabinde ABD'nin küresel hegemonyanın gereğini yerine getirmek istememesi, özellikle küresel kamusal malların temininde isteksiz davranması üzerine Batı-dışı devletlerin siyasetlerini farklılaştırmaya başladıkları görüldü. Bu anlamda, ilk planda iki küresel aktör olarak Çin ve Rusya ön plana çıktılar. Batılı devletlerin artık saygı göstermediği Rusya eski saygınlığını tekrar geri kazanmak, Çin de küresel ölçekteki menfaatlerini korumak ve kalıcı hale getirmek için Batı karşıtı siyaset izlemeye başladı.

Hegemonun ve hegemonun kurulmasına öncülük ettiği küresel ölçekli uluslararası örgütlerin, küresel sorunların çözümünde etkisiz kalması ile birlikte orta ölçekli devletler de farklı tepkiler ortaya koymaya başladılar. Tek başlarına ve/veya birlikte küresel ve bölgesel tehditlere karşı tedbirler almaya başladılar. Sonuç olarak farklı bölgelerde ve kıtalarda mevcut bölgeselleşme yapıları tahkim edildi veya yenileri geliştirildi. Uluslararası sorunları çözmek ve küresel güçlerin yıkıcı etkilerinden kurtulmak amacıyla başlatılan bölgeselleşme süreçleri hem küresel güç rekabetinin sertliğini yumuşattı hem de bölgesel güçlerin uluslararası siyasette daha bağımsız bir politika izlemelerini sağladı.

2020 yılının sonlarında Ortadoğu'da başlayan normalleşme süreci de bu bölgeselleşme ihtiyacının bir gereği olarak görülebilir. Arap isyanları ve devrimleri sonrası dönemde bölgedeki bütün Arap devletlerinin ciddi bir güç kaybı yaşaması ve bazı devletlerdeki siyasal sistemin çökmesi üzerine Batılı devletler bizzat müdahale ederek yeni bir bölgesel sistem kurmaya kalkıştılar. ABD öncülüğünde belirli kriz noktalarına müdahaleler yapıldı, bölgesel devletler arasındaki ilişkiler yeniden tanımlandı ve neticede adına "küre ittifakı" denilen ABD'nin himayesinde, İsrail devletinin merkezinde yer aldığı, bütün Arap devletlerinin iradesinin sıfırlandığı yeni bir bölgesel düzenin ilk adımları atıldı.

Bu yeni sistemde Türkiye, Ortadoğu'da yalnız bırakıldı, bölge siyasetinin dışına itilmeye çalışıldı. İronik bir şekilde müttefik olarak görülen Körfez devletlerinin de iradeleri sıfırlanarak kendi başlarına bağımsız bir siyaset izlemelerinde müsaade edilmedi. ABD'de Joe Biden'in iktidara gelmesi ve geliştirdiği ötekileştirici ve tehditkar söylem üzerinde bütün bölge ülkeleri dış siyasetlerini yeniden yapılandırdılar.

Önce Körfez devletleri arasında, sonra Körfez ve Arap devletleri ile diğer bölge devletleri arasında, en son da bir diğeriyle sorun yaşayan bölgesel güçler arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi süreci başladı. Önce ikili ilişkilerdeki gerilimli alanlar ayıklandı, sonra da yeni işbirliği platformları kuruldu.