Top
18/11/2023

1982 Anayasasının Kriz Potansiyeli

Demokratik anayasalardan temel hak ve özgürlüklerin korunduğu istikrarlı bir siyasal düzen oluşturmaları beklenir. Hürriyetçi demokrasilerde anayasaların istikrarsızlığa ve krizlere değil demokratik rejimin sürdürülebilirliğine katkı sunacak bir mahiyette olmaları esastır. Bununla birlikte böyle bir anayasa dahi işleyen bir hürriyetçi demokrasiyi garanti edecek mucize bir formül sunmaz. Fransız anayasa hukukçusu Carcassonne'un ifadesiyle "İyi bir anayasa ulusun mutluluğu için yeterli görülemez. Ancak kötü bir anayasa mutsuzluğu için yeterlidir" [1]

Türkiye örneğine baktığımızda ise bugüne kadar kabul edilen anayasaların kendilerinden beklenen siyasal istikrara katkı sunmak bir kenara kriz doğurabilecek sorunlu düzenlemeleri veyahut boşlukları bünyelerinde taşıdıklarını söyleyebiliriz. 1924 Anayasası çok partili siyasal yaşamın gereklerine uygun bir kurguya sahip olmadığı için 1946-1960 arasındaki iktidar-muhalefet ilişkilerinin daha barışçıl bir zeminde yürütülmesine destek verememiştir.

27 Mayıs darbesi sonrası kabul edilen 1961 Anayasası ise siyasi iktidarın denetlenmesi ve temel hak ve özgürlüklerin daha etkili biçimde korunmasına yönelik önemli yenilikler getirse de istikrarlı bir hükümet sistemi tesis edememiş, vesayeti kurumsallaştırarak seçilmiş parlamentonun ve hükümetin etkinliğini kısıtlamıştır. Yalnızca on dokuz yıl yürürlükte kalan bu anayasa yürütme, yasama ve yargı organlarına ilişkin hükümleri sebebiyle ülkedeki siyasi krizin derinleşmesine yol açmıştır.

1961 Anayasası, Cumhurbaşkanının ilk iki turda Meclis üye tamsayısının üçte iki oy çoğunluğu ile üçüncü ve takip eden diğer turlarda ise salt çoğunluğu ile seçileceğini öngörmüştü. Fakat anayasa salt çoğunluğun da sağlanamaması halinde ne yapılacağına ilişkin bir çözüm getirmediği için 1980 yılında Fahri Korutürk'ten boşalan cumhurbaşkanlığı makamı için yapılan seçimler kilitlenmiş, yaklaşık altı aylık süre ve 114 tur oylamaya rağmen cumhurbaşkanı seçilememiştir. 12 Eylül darbecileri de TBMM'nin yeni bir cumhurbaşkanı seçememesinin darbeyi kolaylaştıran bir unsur olduğunu ifade etmiştir. Bu durum 1961 Anayasasının problemli hükümlerinden yalnızca biridir.

Öte yandan 1982 Anayasası, 1961 Anayasasına tepki olarak hazırlansa da yine işler bir çoğulcu demokrasinin ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktı. 41 yılda yapılan 19 değişiklikle anayasa önemli bir revizyondan geçirilmiş olsa da bu durum bugün de kısmen geçerlidir. Anayasa, halen 12 Eylül'ün antidemokratik ve otoriter ruhunu bünyesinde taşımakta, pek çok hükmünde siyaset kurumuna güvensizliği yansıtmakta, siyasal rejimin anayasal demokrasi doğrultusunda gelişmesini yeterince destekleyememektedir.

Bu yönüyle siyasetin ve sivil toplumun taleplerinin gerisinde kalmış bir metinle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Yürürlükteki anayasamız içerdiği eksiklik ve muğlaklıklarla devlet organlarının verimli ve istikrarlı şekilde faaliyet göstermesini engelleyebilecek potansiyel kriz alanları barındırmaktadır.

Anayasal Belirsizlikler

Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi arasında yaşanan son ihtilaf da bunun dolaylı bir yansımasıdır. Zira milletvekili dokunulmazlığını düzenleyen 83. ve onun gönderme yaptığı 14. maddelerin farklı uygulamaların önüne geçebilecek bir açıklıkta olmaması iki yüksek mahkeme arasındaki hukuki tartışmaya zemin sağlamıştır. Gerçekten Anayasa "seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14. maddesindeki durumları" milletvekili dokunulmazlığına istisna olarak gösterirken Anayasanın 14. maddesi "Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz" hükmünü içermektedir. Böyle genel bir sınırlandırma hükmü yerine milletvekili dokunulmazlığına istisna teşkil edecek suçların dokunulmazlıkla ilgili maddede ve çerçevesi daha net şekilde çizilerek belirtilmesi isabetli bir çözüm olabilirdi.