Top
Mehmet Barlas

Mehmet Barlas

mbarlas@sabah.com.tr

09/09/2004

Verheugen'a teşekkür etmeliyiz

Avrupa Birliği Komiseri Verheugen'ın Diyarbakır ziyareti ve Kürt kökenli toplum kesimlerinden insanlarla görüşmesi, doğal olarak bazı çevrelerin tepkisine sebep oluyor.
Buna alışığız.
Bir yanda "Bölünme Fobisi", diğer yanda "Şovenlik" bizim toplumsal bilgilerimizde oldum olası var. Ama bu sadece bize özgü bir durum değil.
Bu anlayış, toprakları tarihten soyutlar ve yaşanan coğrafyayı, ezelden ebede bir milliyet dışındaki tüm millet ve devletlerin göz diktiği bir varlık olarak sunar.
Bu tür milliyetçiliği devlet ideolojisi haline getirirseniz, uluslararası tüm ilişkilere kuşkuyla bakan ürkek veya saldırgan varlıklar haline gelirsiniz.
Örneğin Türkiye'de "Batı ile ve komşularımızla nasıl daha iyi ilişki kurarız" sorusuna cevap aramak yerine, "Bizi en fazla hangi devlet bölüp yıkmak istiyor" sorusuna takılırsınız.
-Acaba Amerika mı, İngiltere mi, Fransa mı, Almanya mı Türkiye'nin en ciddi tehdidini oluşturuyor?
-AB nasıl olsa bizi içine almaz ama, zaten içimize girip bizi bölmeye çalışmıyor mu?
-Rusya'nın sıcak denizlere inme politikasının tek hedefi Türkiye'yi ele geçirmek değil mi?
Aslında Anadolu'da yeni bir uygarlık kuran biz Türkler'in, ayağımızı bastığımız topraktan almış olmamız gereken birikimlerle, insanlığa da dünyaya da farklı bakmamız gerekir.
Daha önce okuduğum fakat bu sütuna yansıtmayı ihmal ettiğim bir kitap var.
Emekli hakim İrfan
Bingöl'ün "Türkiye'de Yaşayan Toplumlar, Devletler ve Beylikler" kitabından (Gözde Matbaası) söz etmek istiyorum.
Bugün TC'nin siyasi coğrafyasında iller olarak bildiğimiz yörelerde egemen olmuş bazı devletleri hatırlayalım mı?
Truva, Hitit, Mitani, İskit, Pers, Likya, Kommagene, Emevi, Abbasi, Pontus, Ermeni, Kayra, vb.
Bunlar, Bingöl'ün kitabında sıraladığı devletlerden bazıları.
Ayrıca Anadolu'ya göçler (Dorlar, İonyalılar, Bitinyalılar, Galatlar, vb.) var.
Bir de Selçuklu, İlhanlı, Karakoyunlu, Akkoyunlu gibi devletlerle Osmanlı Devleti arasında sayısız beylik var Anadolu tarihinde. Örneğin, Saltuklu, Çaka, Danişmendi, Artuklu, Menteşoğulları, Germiyanoğulları, vb.
Ayrıca Moğollar'ın önce Hülagü, sonra Timur dönemindeki istila ve işgalleri de var.
Bunun yanında Nizip Savaşı ertesinde Kavalalı Hanedanı yönetimindeki Mısır askerlerinin, Anadolu'yu Kütahya'ya kadar işgal ettiklerini de unutmayalım.
Bu kadar yorgun ve tarihi böylesine karmaşık olan bir toprakta yaşayan ve düşünen insanların, şovenliklerle kışkırtıcılık yapıp, milliyetleri ve etnisiteleri birbirlerinden nefrete yönlendirmeleri, hem akılsızcadır, hem de tehlikelidir.
Unutmayalım ki, burası Avrupalı olmayı amaçlayan ama aynı zamanda Ortadoğulu olan bir coğrafyadır.
Ve unutmayalım, şimdi her bir parçası turnusol kağıdında ayrışmış gibi birbirini boğazlayan Irak, 20'nci yüzyıla kadar Türkiye'nin (veya Osmanlı'nın) parçasıydı.
Bugün Avrupa Birliği adı verilen büyük demokrasi projesi eğer bizi de içine alırsa, bu coğrafyanın yeri değil ama, kaderi de değişecek.
Ortadoğu'da birbirlerine düşman olan öğeler, AB içinde sinerji yaratan öğeler haline gelecek.
Bu nedenle Verheugen'ın ziyaretleri de, AİH Mahkemesi'nin kararları da, Türkiye'nin Kopenhag Kriterleri'ne uyum çabaları da, yarının dünden farklı olması yolunda açılmış ufuklar biçiminde algılanmalıdır.
Zaten problemlerle dolu olan AB gündemine Türkiye'nin sorunlarını ve bunların çözüm yollarını da ekleyen ve Diyarbakır'a, Lice'ye de giden Verheugen'a kızmak yerine, ona teşekkür etmeliyiz.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp