Top
Haşmet Babaoğlu

Haşmet Babaoğlu

hasmet.babaoglu@sabah.com.tr

13/11/2013

Değerini bilmek... Hep geç, çok geç mi?

Tam ayrılırken tanımaya başlarız ya birbirimizi...
Birlikteyken birbirimizi sevmiş, üzmüş, sevindirmiş, canını acıtmışızdır ama ayrılık vakti gelip çattığında, yani herkes "kendine" dönünce, hani manzara tamamlanır; gözden kaçanlar yerini bulur ya...
"Değerini bilmek" dediğimiz güzel haslet de maalesef öyle dramatik bir kadere sahiptir.
Nice şeyin değeri bir kıyametin eşiğinde verilir.
Nice şey yok olmadan az önce fark edilir, el üstünde tutulur, hatta moda olur.


***

1950'li, 60'lı yıllarda Varlık Yayınları'ndan çıkmış cep kitaplarının desteler halinde dekorasyon mağazalarında satılacağı; ya da bordo ciltli eski hukuk kitaplarının sehpa üzerinde bir "arzu nesnesi" işlevi göreceği bundan on yıl önce kimin aklına gelirdi ki!
Şimdi dijital kitap gelip kapımıza dayandı ya, işte bu "gün batımı"nın kızıl ışığında kâğıt baskı kitap gözümüze bambaşka görünmeye başladı.
Sofra kültürü de öyle değil mi?
Hızlı yaşam hepimizi teslim aldı. Çekirdek aile bile hücrelerine bölündü. Geleneklerine sıkı sıkıya bağlı ailelerde bile birlikte oturulan sofralar yok olmaya yüz tuttu.
Şimdi bakıyorum...
Belgeseller, yemek programları, filmler bize aile sofralarının eşsiz muhabbetini anlatmaya çalışıyor.
Ama nafile!
Çünkü"nadir olan yok gibidir!"
Yani bütün bu güzellemeler aslında ağıttır.
***
Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp