Bu düzenin süremeyeceğini; bizim tarafımızdan sürdürülemeyeceğini; bu türden becerilerimizin çoktan kaybolduğunu nereden anlıyoruz?
"Sürdürülebilirlik" teriminin moda olmasından tabii ki...
Ekranlara çıkan işadamlarının, ünlülerin ve çaresiz uzmanların yerli yersiz "sürdürülebilirlik"ten söz etmeleri gerçeği anlatmıyor mu?
***
Sürdüremeyeceğiz...
***
Ama sorun şurada...
Bütün bunlar global oligarşinin bir pazarlama taktiği...
Sürdürülebilir teknoloji, sürdürülebilir sanayi, sürdürülebilir çevre...
Sürdürülebilir hayat...
Dikkat edin, hiçbiri yaşanmıyor ama hepsi satın alınabiliyor.
***
***
Sadakat kavramını yerlerde sürükleyenler...
Bugün arzuladıklarını yarın unutanlar...
Bu tipler yeryüzünü "sürdürülebilir" kılabilirler mi?
***
Sıfır şuur...
Ama yaşasın sıfır karbon!
Nasıl yalan bir dünya bu...
Güldürmeyin beni!
***
Nasıl güveneceğiz birbirimize?
Sevmenin adı kötüye çıkmış bir kere...
Güvenmek gizliden gizliye "yenilgi" sayılmış...
Sevebilir, güvenebilir miyiz?
***
İlk bakışta aşk var.
Bal gibi var...
Bir de en son bakışta aşk var.
***
"Seveceksen sev aşkım." Öyle olmaz.
Geçmiş olsun genç adam!
***
Neyi mi?
Gerçekten sevilip sevilmediğimizi...
Ne kuşları ve çiçekleri, ne banka hesaplarımızın geleceğini, ne izlemeye başladığımız dizinin son bölümünü bu kadar çok merak ederiz...
Bilmiyor muyuz sanki sevilip sevilmediğimizi...
Biliyoruz ama emin olmak başka bir seviyedir.
Dindirebilir miyiz bu merakımızı? Hayır.
Belki "Asla" bile diyebilirim ama yazıp okuyunca insanın kalbi kırılıyor.
Çözüm?
Sevmeye, sevgine odaklanmaktır.
Sevilmek, bozar zaten insanı...