Top
03/03/2024

Fatih Sultan Mehmed: Bir cihan hükümdarının çocukluğu

Fatih Sultan Mehmed, çocukluğunda iyi bir eğitim almış ve büyük sultanın Avrupa’ya ilgisi o dönemde başlamıştı. Manisa Sarayı’ndaki hocaları, şehzadeye Roma ve Batı tarihleri ile eski Yunan filozoflarının hayatlarıyla ilgili kitapları okutmuşlardı

Osmanlı tarihinin en büyük hükümdarı Fatih Sultan Mehmed, 30 Mart 1432 Pazar günü, seher vakti Edirne Sarayı'nda dünyaya geldi. İkinci Murad'ın dördüncü oğluydu. Annesi Hüma Hatun'dur.
Şehzade başlangıçta dikbaşlı ve sert olmasına rağmen zamanla hocalarının yardımıyla çok iyi bir eğitim gördü. Molla Gürani gibi devrinin önemli âlimleri tarafından yetiştirildi.
Şehzâde Mehmed, 1443 yılında Osmanlı geleneklerine göre devlet yönetimini öğrensin diye Manisa'ya vali olarak gönderildi. Kasapzâde Mahmud ve Nişancı İbrahim isimli iki lalası vardı.


Fatih'in tahta çıkışı.


Fatih'in Batı kültürüne olan ilgisi daha şehzade iken Manisa Sarayı'nda başladı. İtalyan hümanist Ciriaco d'Ancona (Anconalı Ciriaco/Cyriacus) ve saraydaki diğer İtalyanlar, şehzadeye Roma ve Batı tarihleri ile eski Yunan filozoflarının hayatlarıyla ilgili kitapları okutmuşlardı. Anconalı Ciriaco, sultana Eski Yunan felsefesinin tarihini yazan Yunanlı Diyojen (Diogenes) Laertius'u, Herodot'u, Romalı tarihçi Titus Livius'u (Livy), Romalı tarihçi Quintus Curtius Rufus'u, Büyük İskender'in, papaların, imparatorların, Fransa krallarının ve Lombardlar'ın vekayinamelerini okumuştu.





12 YAŞINDA TAHTA GEÇTİ
II. Murad, 1444 yılında devamlı mücadeleyle geçen yılların yıpratması ve büyük oğlu Alaeddin'in ölümünün verdiği üzüntüyle tahttan ayrılarak, yerine hayattaki tek oğlu Şehzâde Mehmed'i geçirdi. Tahttan ayrılmadan önce gerek Karamanlılar'a, gerekse Haçlılara bazı tavizler vererek barışı sağlamıştı. Ancak tahta geçen II. Mehmed'in henüz 12 yaşında olması büyük bir buhrana sebep oldu.
Fatih'in ilk hükümdarlık döneminde Veziriazam Çandarlı Halil Paşa ile kul asıllı vezirleri arasında şiddetli bir çekişme meydana geldi. Bu sırada Avrupa'daki Osmanlı topraklarına çeşitli taarruzlar başlamış ve Haçlı ordusu Tuna'yı aşmıştı. II. Mehmed'in istememesine rağmen, Çandarlı'nın baskısıyla gönderilen Kasapzâde Mehmed Bey'in ısrarlarıyla, II. Murad, Bursa'dan gelerek ordunun başına geçti. Çandarlı ve II. Murad, genç padişahı ordunun başına geçme arzusundan zorla alıkoyabildiler.


Fatih'in kılıcı.


Fatih'in babasına mektup yazarak, "Hükümdarsan gel ordunun başına geç, eğer ben hükümdarsam o zaman emrediyorum gel ordunun başkomutanlığını yap" sözünü söylediği daha sonraki tarihçiler tarafından aktarılır. Ancak bu sözlere dönemin kaynaklarında rastlanmaz. Osmanlı tarihçiliğinin en büyük isimlerinden Halil İnalcık'ın 1444 Buhranı üzerine yaptığı araştırmalar da Fatih'in babasını çağırmak istemediğini ortaya çıkarmıştır.

İSTANBUL'UN KAPILARI AÇILDI
II. Murad idaresindeki Osmanlı ordusu, 10 Kasım 1444'te Varna Meydan Muharebesi'nde Haçlı kuvvetlerini büyük bir mağlubiyete uğrattı. Varna Savaşı, Türk tarihinin en büyük zaferlerinden biri ve tam anlamıyla bir imha muharebesiydi. Düşman ordusunun büyük bir bölümü yok edildi. Varna, İstanbul'un Katoliklerin mi yoksa Türklerin mi olacağının belirlendiği bir muharebeydi. Bu zaferle İstanbul'un kapıları Türklere açıldı.
Varna'da babasının kazandığı büyük zafer, II. Mehmed'in hükümdarlığını gölgeliyordu. Veziriazam Çandarlı Halil Paşa, padişah II. Mehmed olmasına rağmen Manisa Sarayı'nı devletin merkezi olarak görüyordu. Bu yüzden genç sultanın kazanacağı Varna'dan daha büyük bir zafer, hükümdarlığı üzerindeki gölgeyi kaldırabilirdi. Bu başarı da ancak İstanbul'un fethi olabilirdi. II. Mehmed, Zağanos Paşa'nın etkisiyle İstanbul'un fethini otoritesini kurabileceği tek hadise olarak görmeye başlamıştı. Ancak Balkanlar'ın tekrar karışması ve Çandarlı Halil Paşa'nın desteğiyle çıkan yeniçeri ayaklanması sonucunda tahtı babasına bırakmak zorunda kaldı. II. Murad'ın tekrar tahta çıkmasıyla, II. Mehmed İstanbul'un fethi teşebbüsünü bir süre için erteledi.


Fatih'in çocukluk defterinden bir sayfa.



İki yıllık bir hükümdarlık döneminin ardından Çandarlı Halil Paşa'nın aleyhine tertiplediği hadiseler sonucu çıkan yeniçeri isyanı yüzünden 1446'da tahtı babasına bırakmak zorunda kaldı. Bu olay onu çok etkilemişti. Halil İnalcık Hocamız, 1444-1446 yılları arasındaki bu buhranlı yılların II. Mehmed'in hayat ve faaliyetlerinin yönünü çizdiğini belirtir.
Şehzade Mehmed, babasının 1451'deki ölümüne kadar 5 yıl Manisa Sancakbeyliği yaptı. Ancak Manisa'da padişah gibi hareket edip kendi adına para bastırdı ve Ege sahillerindeki düşman topraklarına akınlar düzenletti.

'TÖVBE ET, VADEN YAKIN'
İkinci Murad, 1448'de II. Kosova Savaşı'nı kazanarak Balkanlar'da Osmanlı hâkimiyetini pekiştirmişti. Sultan bir gün Edirne'de bugünkü Sarayiçi'nde dolaşmaya çıkmıştı. Dolaştıktan sonra saraya dönerken köprü başında oturan Hacı İsa Dede isimli bir derviş, "Hey Sultan Murad Han, günahlarına tövbe eyle. Zira, vaden yakındır" dedi.
Sultan Murad dervişin bu sözlerini duyunca yanında olan Sarıca Paşa'ya dönerek, "Sen şahit ol. Ben günahlarıma tövbe ettim" dedi ve sonra yine İshak Paşa'ya, "Şu derviş kimdir, bilir misin?" diye sordu. Paşa, "Sultanım, bu derviş Bursa'da Emir Sultan müritlerindendir" diye cevap verdi.


Manisa Sarayı


İkinci Murad sarayına girdikten sonra baş ağrısına tutuldu. Üç gün yattıktan sonra dördüncü gün 2 Şubat 1451'de kulağına "Rabbine dön!" sesi erişti ve Hakk'ın rahmetine kavuştu. Bursa'da kendi yaptırdığı camideki türbesine gömüldü.
Şehzade Mehmed, 18 Şubat 1451'de tahta ikinci defa çıktığında ise henüz 19 yaşındaydı. II. Mehmed, tahta çıkınca gerek Anadolu'daki beylikler gerekse Balkan devletleri ve Bizans, harekete geçerek Osmanlı Devleti'nden tavizler koparmaya çalıştılar. Genç sultanın İstanbul'un fethini gerçekleştirmesi için düşmanların sayısının azaltılması gerekiyordu. II. Mehmed, Sırplara bazı tavizler vererek babası zamanındaki barış antlaşmasını yeniledi. Venedik, Macaristan ve Rodos'la da antlaşmalar imzalandı. Artık İstanbul'u fethetmek için harekete geçebilirdi.


Fatih'in tuğrası.


FATİH'İN AĞABEYİNİN ÖLÜMÜ
II. Murad'ın büyük oğlu Amasya Sancakbeyi Alaeddin Ali, esrarengiz bir biçimde öldü. Devrin kaynakları bu konuda fazla bir ayrıntı vermez. Bizanslı tarihçi Halkondil, şehzadenin, Orhan Gazi'nin oğlu Alaeddin Paşa gibi bir av sırasında attan düşerek öldüğünü belirtir. Ancak bazı kitaplarda Alaeddin'in, Dayı Karaca Bey tarafından öldürüldüğüne dair bilgilere rastlanır. Sebebi konusunda bir bilgi yoktur.
Amasyalı Hüseyin Hüsameddin, şehzadeyi tahta çıkmasını istemeyen devşirmelerin iki oğluyla birlikte öldürttüğünü ileri sürse de bunu destekleyecek bir delil göstermez. Büyük oğlunun ölümü II. Murad'ı büyük bir üzüntüye soktu. Nitekim bu hadiseden sonra tahttan çekildi. Şehzadenin ölümünden birkaç yıl sonra II. Murad'ın hazırlattığı vasiyetnamede, "Vefatımda beni Bursa'ya, oğlum Alaeddin'in yanına gömünüz. Mezarımın üstüne muhteşem türbe yaptırmayınız. Vücudumu doğrudan doğruya toprağa gömünüz ki, Cenab-ı Hakk'ın rahmeti üstüme yağsın..." diye vasiyet etmişti. Sultanın öldüğünde Bursa'da oğlunun kabrinin yanına defnedilmesini vasiyet etmesi, evladının acısını unutmadığını gösterir.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp