Geçen gün, akşamın rengi vururken suya, öyle latif bir muhabbete düştüm ki hiç sorma...
Üstünüze afiyet ben fakir kalabalığı sevmem. Hep sade, sessiz yerler ararım kendime. Kınalı Ada'da öyle bir yerim vardı. Üsküdar'da da şıp diye buldum bir balıkçı barınağı. O barınakta, alaturka şarkılar ve balıkçı çekişmeleri arasında yazdım son romanımı. Çıkacak inşallah önümüzdeki haftalarda.
Orada oturduğumu söyleyince, Kayseri'de kent dergisi çıkartan Dursun Çiçek, ki fotoğraflarıyla meşhur, "Anladım sen münzevisin" demişti de şahsıma; ayıp olmasın diye "Günaydın birader!" diyememiştim ona...
Onu anlatıyordum, geçende eflâtun kepiyle maruf şiir insanı Ali Günvar ile balıkçı barınağında oturduk, oturduk da bir türkü tutturduk. Günvar, mimari hocası. Sevmediğimiz için bahsetmiyoruz akademik unvanlardan. Ne saçma şeydir şair-yazar takımının imzasına Prof. şu bu eklemek...
Günvar çetrefilli bir şair! Yolu istikameti öyle.
"bir ben bilirim, bir de bei dao / kendi sürgününde yaşamanın acısını / birlikte çıkarız odadan dışarı / müzik kutusundan sıvışan gölgeler misali. / bir farkla ki, / o güneşten çalmaya çalışır ışığını / ben kalbimden alırım..."
Işığını kalbinden alan bir ehli tarik o. Şiirde geçen Bei Dao ise sürgün bir Çinli şair. Ülkesine nice zaman sonra döndüğüne felç geçirmiş, konuşamaz olmuş. Resim çizmiş, sonra iyileşmiş. Yok oluşlardan doğan bir insan zatıalisi. Şöyle demiş:
"bıçak suyun içinde büküldüğü zaman / tatlı şarkıların üstüne basarak köprüyü geçiyorsun / kumpas içinde ağlamak / zamanın gülüdür / kalem ufku çizdiği zaman / Doğudan gelen bir sesle uyanıyorsun / yankılar içinde çiçek açmak / zamanın gülüdür..."
***
Çok geçmedi, Hikmet Toker, yani Tamburi Hikmet Bey, şık yeleğiyle avdet edince, Galip Dede (Şeyh Galip) şiirleri konuşuldu, güzeller güzeli Mevlâna'dan aslını dinledik. Nutk'un, Logos'un ve Kelâmın anlamları üstüne fikir uçuşturduk. Geylanî hazretlerinin eteğinden tuttuk.
***
Bir de insan dostlarıyla tanımlanıyordu.
Hikmet Bey son bestesinden bir Galip Dede döktürdü:
"Âlem dediğin senin ne manâ bilsem / Bitmez mi tükenmez mi bu kavga bilsem..."
Her konuda kavga etmenin de bir âlemi yoktu. Zaten kötü alışkanlıklar hızla ıslah ediliyordu.
"Her insan bu dünyaya bir misyon ile gönderilir. İnsan misyonunu tamamladığında elektrik düğmesi çevrilir," diyen güzel insan, can yakan besteci Cinuçen Tanrıkorur, bir gün Avrupa'ya Türk Sanat Müziği icra etmek için gidiyor, bizim oradaki 'kemiksiz' temsilci, "Niye geldiniz, başka gönderecek adam mı bulamadılar!" diyebiliyor.
Utandığımız yılları unutmaya karar verdik...
***
"Günaydınım" dedim, "nar çiçeğim" dedim, aslında size laf attım!
Fark ettiniz mi bilmem, çaktırmadan kolunuza girdim de İstanbul'a aktım...