Top
13/11/2021

CHP ve Dış Politika

Uzun zamandır CHP'nin dış politikada bütünsel bir yaklaşıma sahip olup olmadığına yönelik şüpheler söz konusu. Son yıllarda dış politika konularından CHP eksenli yaşanan gelişmeler bu yaklaşımın bütünsellikten yoksun olduğunu ve konjönktürel gelişmelere cevap vermekten öteye geçemediğini gösteriyor. Buna dair bir çok örnek vermek mümkün. Zeytin Dalı Harekatı sırasında Kılıçdaroğlu'nun "şehir merkezine girmeyin" çağrısı, Libya'da "ne işimiz var" tepkisi, Dağlık Karabağ savaşının en kritik aşamasında Suriye'den savaşçı götürüldüğüne yönelik çıkış, Mavi Marmara meselesinde alınan pozisyon, ABD konusundaki CHP'nin pozisyonu ve uzun zamandır Suriye konusunda CHP'nin söylemleri. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak en son Suriye konusunda tezkereye "hayır" ile başlayan tartışma ve YPG ve PKK'dan gelen tepkiler CHP'nın dış ve güvenlik siyasetinde kendi tarihsel mirasının altını oyacak kadar yeni bir durumun varlığına işaret ediyor.

Neresinden bakarsanız bakın CHP'nin kendi tarihsel çizgisinden dış politika kulvarında (ki iç siyasette de bu böyle) büyük bir kopuş yaşadığını görüyoruz. Tezkereye yönelik "hayır" cevabının PKK tarafından "takdirle" karşılanması, bunun üzerine pozisyonu tazeleyen Kılıçdaroğlu'nun "Kandili yerle bir edeceğiz" haykırışları ve en sonunda YPG'nin sözde komutanı Mazlum Abdi'nin CHP'ye yönelik "daveti" yaşanan kopuşun vehameti açısından çarpıcı bir misal olarak görülmeli.

Suriye krizi aslında CHP'nin dış politika söylemindeki bütünsel kopukluğun kristalize olmuş en güzel örneklerinden biri. Türkiye'nin Suriye'den kaynaklanan sorunlarının çözümünü Esad Rejimi ile görüşmek gibi taktiksel bir tercihe bağlayan yaklaşım, Kılıçdaroğlu'nun dış politika okumasındaki basitliği gösterir nitelikte. Sratejisi olmayan bir taktik, politikası olmayan bir strateji CHP'nin dış politika paradigması kurmasını mümkün kılmadığı gibi, dış politikayı da salt konjöntürel ve "hedef kitlenin" beklentilerine göre ayarlanan basit bir alana dönüştürüyor. Ne zaman, hangi şartlar altında, nasıl ve hangi araçlarla Suriye rejimi ile normalleşmenin "çözüm" getireceği hakkında kapsamlı bir muhakeme yapamayan bu dış politika çıkışı, CHP'nin bütün dış politika konularında bir savrulma yaşamasını da beraberinde getiriyor.

En son Kanal İstanbul konusunda Kılıçdaroğlu'nun büyükelçilere gönderdiği mektup böylesi bir savrulmanın yeniden ifşa olmasını gösterir nitelikte. Büyükelçiler krizinin devamında gelen bu "garip" çıkış, CHP'nin dış politikanın milli karakteri hakkında da bir kaygısının olmadığını daha açık bir şekilde ortaya koyuyor. Mektupta yer alan mesajların "muğlaklığı" bir tarafa bir iç meselenin yabancı aktörler aracılığıyla dışsallaştırılması sadece "egemenliğın" dış kabuğunu inceltmekle kalmıyor aynı zamanda Türkiye'de iktidara talip olan bir siyasi hareketin dış politika alanında sahip olduğu "basitliğin" boyutunu gözler önüne seriyor.