Top
27/05/2023

Yükselen “Nation” Değil “Nomos”tur

14 Mayıs seçim sonuçları bağlamındaki ön değerlendirmelerden biri milliyetçiliğin yükselişte olduğudur. Seçim sonuçlarının düz okunmasının böylesi bir görüntü oluşturduğu da aşikardır. Fakat dünyadaki yapısal dönüşümler ve Türk siyasetindeki yeni seçim sistemi ele alındığında yükselen değerin etnik kimlik anlamında milliyetçilik olmadığı daha net görülmektedir. Milletvekili seçimlerindeki MHP, İP, ZP oylarına Cumhurbaşkanlığı seçimindeki Oğan'ın oyları da katılarak elde edilen yüzde yirminin üzerindeki rakam ilk elden bir şeyler söylese de derinlemesine değerlendirdiğinde faklı dinamikler de ortaya çıkmaktadır.

Seçim sonuçlarına bakarak milliyetçi oyların anlaşılmasında biri taktik diğeri stratejik iki durum öne çıkmaktadır. Taktik açıdan bakıldığında başkanlık sistemiyle birlikte seçmenin önüne aynı anda iki sandık konulduğu göz önünde tutulmalıdır. Parlamenter sistemde olduğu gibi tek sandıktan hem yasama hem de yürütme organı çıktığında seçmen, gönlündeki adayı değil aklındaki adayı desteklemektedir. Zira yürütme ve idare sadece temsil üzerine değil aynı zamanda rasyonellik üzerine oturur. Seçmenler sadece bizi kim temsil etmeli diye değil, kim bu ülkeyi yönetebilir diye sorarlar. Aynı anda iki farklı sandıkla karşılaşan seçmen ise kendisini temsil edecek olanı vicdanıyla, kendisini yönetecek olanı ise aklıyla seçer.

Seçmenin iki sandıklı bir seçimde nasıl tercih yaptığı açısından bakıldığında oy verenlerin milletvekili seçimlerinde daha ziyade vicdanıyla ve duygularıyla hareket ettiği görülecektir. Kendisi gibi olduğunu düşündüğü vekilin kendini temsil etmesini istemesi doğaldır. Bu bağlamda son yirmi yıldır Ak Parti'yi destekleyen ve muhafazakâr milliyetçi olan, örneğin Orta Anadolu seçmeninin bir kısmının milliyetçi partilere yönelmesi kadar doğal bir şey yoktur. Fakat bunun da şartı yürütmede Ak Parti adayının desteklenmesidir. İP ile birlikte Ak Parti'nin açılım politikalarından rahatsız olan milliyetçi seçmenin yeni bir adres bulmasına rağmen MHP'nin neredeyse hiç oy kaybetmemesinin altında yatan tılsım budur. Bu anlamda Cumhur İttifakı dışındaki bir MHP için bu tılsım elbette bozulacaktır. Parlamenter sistemde neredeyse yüzde elliye dayanan Ak Parti oylarını yüzde kırklar civarına gerileten, vicdanlardaki bu gevşemedir. Zira ülkeyi yönetmesi için Erdoğan'ı destekleyen milliyetçi muhafazakâr seçmen mecliste gönül rahatlığıyla "bizim parti" dediği ve ideolojik bir parti olarak MHP'yi desteklemektedir.

Stratejik açıdan bakıldığında ise küresel siyasetin yapısal dönüşümüne odaklanmak gerekmektedir. Son on yıldır küresel siyasetin neoliberal dengesi bozulmuştur. Seksenlerde kurulan bu dengede piyasa güçlerinin ve sivil toplum örgütlerinin öne çıkması, demokrasinin derinleşmesi ve siyasal alanın genişlemesi olarak ele alınmaktadır. Bu anlamda devletin küçülmesi, devletin yeniden yapılanması, kamu işletmeciliği, kamu yönetiminde toplam kalite yönetimi gibi konuların öne çıkmasının da gösterdiği gibi demokrasi daha az devlet daha çok toplum demektir. Fakat 2008 ekonomik krizi sonrası sıklaşan krizler ve son olarak pandeminin bozduğu küresel tedarik zincirleri giderek devletin yeniden güçlenmesini beraberinde getirmektedir. Bu nedenle artık yükselen değer kamu politikalarıdır. Piyasanın da toplumun da kurtarıcısı ve sistemi istikrarda tutan her yerde devletlerdir.