Top
11/03/2023

Akşener Ne Kazandı, Ne Kaybetti?

Muhalefet geçen hafta sonu masa siyasetinin türbülansı ile sarsıldı. Masadaki ilk anlaşmazlık değildi, muhtemelen sonuncusu da olmayacak. Ancak masada iyice köşeye sıkıştığını gören Akşener için hayal kırıklığı ile geçen bir hafta sonu oldu. Deneyimli bir siyasetçi olarak Akşener de biliyordu ki; masa Kılıçdaroğlu'nu aday yapmak için kurulmuştu. Siyasette bile bile lades denilen durumlardan biriyle Akşener, 2018 Cumhurbaşkanlığı Seçiminde olduğu gibi muhalefetin uzlaşmaz görünen parçası olmamak adına masaya oturmakta beis görmemişti. Doğrusu masadan kalkmaya niyetli miydi bilinmez ama koltuğunda en rahatsız olan olduğunu her daim vurguladı. Zaman zaman kurmayları aracılığıyla masayı hizaya getirmeye de çalışmadı değil. Karşılığında da CHP kurmayları tarafından had bildiren tavırlara da muhatap oldu. En hafifinden nezaketsizlikle suçlandı. Partilerinin desteğini almadıkça aday olamayacak olan iki belediye başkanını cumhurbaşkanı adayı olarak zikrederek aslında olmayacak duaya amin diyordu. Hafta sonu masa siyasetinin son oyun günüydü. O güne kadar İyi Partililerin her türlü kışkırtmasına rağmen Kılıçdaroğlu, Akşener'e masadan kalkacak bir etik fırsat vermemişti. Son güne bırakılan kalkış da bu nedenle siyaseten bir meşruiyet yaratamadı. Zira masanın mağduru olmak için fırsat kollayan Akşener değil, Kılıçdaroğlu'ydu.

Kabul edelim ki; masa siyasetinde en büyük parti olmasına ve masanın doğal olarak kendi lehine olmasına rağmen Kılıçdaroğlu'nun mağdur algısını yaratması bir siyasi başarıdır. Nitekim bu siyasi iletişim başarısını gölgeleyen gazeteci Yılmaz Özdil'i de affetmedi. CHP siyasetini anlamayanlar için bu başarı olağanüstü sayılsa da aslında olağan bir Kılıçdaroğlu başarısıdır. Kılıçdaroğlu siyaseti danışmanlarının "sessiz güç" olarak pazarladığı "güçsüzlüğün dayanılmaz cazibesinden" beslenmektedir. Karizmatik bir lider olan Deniz Baykal sonrasında parti içindeki birbirlerini deviremeyecek olan hiziplerin her birinin kontrol edeceğini zannettiği sıradanlıkla genel başkan seçilmişti. Girdiği ilk seçimde kendisini koltuğa davet edenleri, sonrasında Baykal'a yakın siyaset yapanları, daha sonra da kendisine rakip olabilecek Sarıgül ve İnce gibi parti içi liderleri gücüyle değil kurduğu yeni ittifaklarla siyaset dışına attı.

Kimisi partiden bile ayrılan Kılıçdaroğlu mağdurlarının sayısı içeride kalan milletvekillerinin sayısını da aştı. İlk seçimi hariç hiçbir seçimde parti oylarında en ufak bir gelişme olmamasına rağmen parti içi siyasi dengeler gereği koltuğunu korumayı da başardı. Genelde CHP geleneğine uygun bir şekilde kurultaylarda politik enerjisini tüketen Kılıçdaroğlu, ana muhalefet lideri olmasına rağmen iki dönemdir seçimle gelen Cumhurbaşkanlığına adaylığını koymaya dahi cesaret edememişti. Bu sefer muhalefeti masa siyaseti ile kötürümleştiren Kılıçdaroğlu zor da olsa kendi adaylığını kabul ettirdi. Fakat masada kazananın sahada kazanacağına dair halen güçlü bir sinyal de oluşturamadı. Zorlama ile yanına aldığı ama seçim sonrasında hiçbir şey vadetmediği belediye başkanlarının ya da masaya dönmek zorunda bıraktığı Akşener'in gönüllü olarak çalışacağı motivasyonu da kırmış oldu. Artık bedenleriyle meydanlarda kendisine eşlik eden ama ruhları orada olmayanlarla seçim kampanyası yapmak zorunda.

Akşener ise hafta sonu yaşanan türbülansın en büyük kaybedenidir. Başbakan adayı olarak kalktığı masaya sıradan bir cumhurbaşkanı yardımcısı adayı olarak dönmek zorunda kaldı. Akşener, bir zamandır muhalefetin en büyük partisi olmak adına giderek sola kayarak Kemalist seçmenlerinde şüphe uyandıran CHP'den seçmen tırtıklamaktaydı. Aslında masadan kalkarken hesaplayamadığı da bu sosyal medyaya hakim Kemalist seçmenlerin linçiydi. Bu anlamda duyguları yönetemediği seçmenlerinin tepkisi karşısında soğukkanlı kalamadı. Birkaç gün daha bekleseydi ne olurdu bilinmez ama masaya dönüşü linçin yarattığı telaşla oldu.