Top
28/01/2012

Türkiye'de eğitim sivilleşmelidir

Milli Eğitim Bakanlığının 12 Ocak 2012 tarihinde 19 Mayıs kutlamalarının başkentin dışındaki illerde stadyumlarda yapmak yerine okullarda yapmayı öngören kararı ve son olarak Başbakan'ın 24 Ocak 2012 tarihinde yaptığı bir konuşmasında milli güvenlik dersinin 2012 -2013 yılı öğretim döneminde kaldırılacağını söylemesi ile, milli eğitimdeki askeri eğitim uygulamalar son bulacaktır. Bundan önce de, katsayı uygulamasının kaldırılması, Kur'an Kursu için yaş sınırının kaldırılması ve kesintisiz eğitimin tartışılmaya açılması gibi konularda demokratik, eğitimde fırsat eşitliğini gözeten kararlar alınmış ve eğitim özgürlükleri genişletilmiştir.

Eziyete dönüşen törenler
Törenlerin kısaca tarihine bakmamız gerekirse, 1 Ekim 1981 tarihli yani darbeden hemen sonra askeri vesayet döneminde "Ulusal ve Resmi Bayramlarda Yapılacak Törenler Yönetmenliği" uygulamaya konuldu. Öğrenciler bu törenler için yarı tatilinden sonra provalara başlamakta ve yaklaşık üç ay gibi uzun bir süreye kadar dersler ve sınavlardan kopmaktaydı. İşte kamuoyunda yer alan bazı yorumlarda "MEB bir yazıyla bu törenleri ve kutlamaları kaldırıyor" denilen kararı; yönetmelikte bile olmayan, derslerinden uzak kalan öğrencilerin mağduriyeti düşünülerek törenleri eziyete dönüştüren uygulamaların kaldırılmasından ibarettir. Artık kutlamalar spor sahalarında değil, okullarda kutlanacak.
Maalesef bu ülkede uzun yıllar sivil eğitim kurumları da askeri kurumlar gibi yönetildi. Okulun girişinde kıtadaymış gibi sabah sabah "rahat, hazrol"la başlayıp "Andımız" söylenir ve uzun nutuklar atılır, yağan kar ve yağmur altında, sıcak ve soğuk şartlarda askeri disiplin içinde sanki bir yerden gelecek düşmana karşı hazırlanıyormuş gibi bir ruhla her gün tören yapılırdı ve halen de yapılıyor.

Korkuyla eğitim
Bütün bu uygulamalar; askeri darbelerin, yönetimlerin ve 28 Şubat sürecinin bir ürünüydü. Yakın dönemlere kadar Türkiye, Doğu Bloğu Ülkelerinde görülen sivil okulları da, askeri mantıkla yönetme anlayışından ve misyonundan doğan arızalı ve sağlıksız eğitim kurumlarına özenmiştir. İlkokul ve orta dereceli okullar ise, "Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak" dedikten sonra, kendi çocuklarına ve öğrencilerine korkunun pompalandığı, tehditlerin yapıldığı, üstü ve başıyla alay edildiği ve soru sormaya bile pek iznin verilmediği yerlerdi. Çocuklarımız maalesef "kendisi olarak" yaşayamazdı okullarda. Kaygı ve baskıdan dolayı bu kuşaklar, evde ya da kaldığı yurtta başka, okulda başka davranırdı ve davranmak zorunda kalırdı.
Bu yüzden okullarda, özgür beyinler ve girişimci bireyler yetiştirmek yerine; sorgulamadan gözü kapalı olarak ne gösteriliyorsa onu kabul eden öğrenci yetiştirme gayreti içinde olundu. Yine okullar ve üniversiteler çağdaş eğitim mekânı olarak değil, ideolojik propaganda yeri olarak işlev gördü. Çocuklar ise, bu planın minik araçları gibiydiler.
Milli Güvenlik dersindeki "Dikkat!"leri kim unutabilir. Sınıfta var olan farklı cinsiyetler bile bir iki saatliğine düzleşir, homojenleşirdi ve tek tipleşirdi. Sınıfa kesif, ağır bir hava çökerdi. Gelen bir kişi, geldiği yerin kurallarına uymaz; tam tersine geldiği yer, bütün sınıf, hatta okul o bir kişiye uyardı. Çocuklar, öğretmenler hatta müdür bile onun karşısında er'leşirdi. Fişlemeler yapılır, gerektiğinde (!) tehditler savrulurdu.

Asker kışlasına dönsün
Daha bu ay içinde yaşanılan üzücü bir olayı hatırlamak, bir an önce bu dersten kurtulmanın ne kadar mühim olduğunu göstermektedir. 2 Ocak 2012 tarihinde Kayseri Atatürk Kız Teknik Meslek Lisesi'ndeki depremzede öğrenciler ile Merkez İmam Hatip Lisesi öğrencileri, sadece bu dersin hocası tarafından başörtülü oldukları gerekçesiyle derse alınmadılar. 2010 yılında yaşanan bir başka olay, bundan daha vahimdi. Adana Seyhan Tepebağ İmam Hatip Lisesi'ndeki onuncu sınıf öğrencileri milli güvenlik dersi hocası tarafından başların zorla açtırılarak Kolorduya götürüldüler. Artık bu zorbalığa son verilsin. Fişleme yapanların peşi bırakılmasın ve onlar hakkında dava açılsın.
Başbakan'ın dile getirdiği gibi, milli güvenlik dersinin kaldırılmasıyla, eğitim açısından asla pedagojik olmayan görüntü ve içerik ortadan kalkmış ve okullar kendi doğal ortamlarına dönmüş olacaktır. Özetle, vesayetin izi okullardan silinecek ve okullardaki, idareci öğretmen ve öğrencilerindeki 'fişleniyoruz' korkusu kalkacak. Artık askerler de herkes gibi kendi görev tanımı içinde, işini yapacak. Artık askerler, öğrencilere, öğretmenlere ve müdürlere baskı kuramayacak ve onların özgürlüğünü kısıtlayamayacaktır.
Evet, eğitim kurumlarımız gittikçe sivilleşmektedir. Eğitimde ve diğer alanlarda demokratik adımların devamını bekliyoruz. Karma eğitim mecburiyeti genelgesi hala yürürlükte duruyor. Her gün sabahleyin soğuk sıcak, kar yağmur demeden söylenmeye devam eden "Andımız" ritüeli devam ediyor. Askeri okulların denetimi ve müfredatı MEB'ce yapılamıyor. Çalışan bayan memurlar için iş yerlerinde kılık kıyafet dayatması devam ediyor.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları