Top
Uğur Gürses

Uğur Gürses

ugur.gurses@radikal.com.tr

19/02/2016

Emekleyen piyasadaki küçük 'sinek'   

Şirketlerin hisse senedi veya tahvillerini alarak sermaye piyasası ‘otobanına’ giren yatırımcılar, ‘yolun’ düzenleyici otorite (SPK) tarafından belirlenen izin ve kurallarla işletildiğini bilerek giriyor. Bu ‘yolda’ ciddiye alınmayan küçük bir ‘taş’ bile kazaya neden olabiliyor.

Konu çok teknik gibi görünse de, fon arz edenlerin yeni gelişen özel tahvil piyasasına bakışını olumsuz etkileyecek cinsten.

Malum, Çarşamba yazmıştım; iflas ertelemeye giden bir şirketin tahvilleri borsa kotundan çıkarılmasıyla piyasada oluşan bir fiyat olmadığı için, SPK’nın belirlediği kurala göre çeşitli fonlar içindeki bu tahvilin değeri de sıfırlanacaktı.

Sermaye piyasası otoritesi SPK da, önceden yaptığı düzenleme ile yatırım fonları ve emeklilik fonlarının içinde yüzde 1’de az oranda bulunan ancak fiyatı olmayan tahvillerin zarar olarak bir kalemde yazılmasını, eğer yüzde 1-5 arasında ise 30 güne yayarak zarar yazılması gerektiğini söylüyor. Bu durum, hiçbir şeyden haberi olmayan fon yatırımcısının zarar görmesi demekti; durumu bilenler ya da tesadüfen birinci günden itibaren çıkmaya başlayanlar daha az, sona kalanlar ise daha yüksek zarar göreceklerdi.

Bu duruma Çarşamba günü değinmiştim.

SPK, belki de ilk defa Pazartesi günü toplandı. Bu konuda meğerse bir karar almış. Pazartesi akşamı yayımlanan bültende tüm diğer kararlar kamuoyuna duyuruldu ancak bu karar duyurulmadı.

Yazımın çıktığı Çarşamba günü sabahı SPK Kurumsal Yatırımcılar Dairesi Başkanı imzası ile portföy yönetim şirketlerine bir yazı yollandı. Meğerse Kurul bu konuda bir karar almış. Nedense kamuoyuna duyurmamış. Bu bile zaman kaybıydı.

Alınan kararla şirketlere özetle şu söyleniyor; ‘muhasebe standartlarını dikkate alarak zararı nasıl yansıtacağınıza, ne yapacağınıza siz karar verin.’ Böylece, yatırım ve emeklilik fonlarını yöneten portföy yönetim şirketlerinin yönetim kurulları oturup, zararın fon yatırımcılarına nasıl yansıtılacağına kendileri karar verecek.

Daha önce portföy yönetim şirketlerine ‘portföyünüzde yüzde 1-5 arasında ise 30 güne yayacaksınız’ diyen SPK, sorun yumak halini alınca sahneden çekiliveriyor.

Bir portföy yönetim şirketi yöneticisinin deyimi ile ‘neredeyse tuvalete bile nasıl gideceğimizi söyleyen otorite, sorunu kucağımıza bıraktı.”

Zararın yatırımcılara farklı ölçüde yansımasına yol açan durum nedeniyle varsa zarar eden yatırımcılar mahkemelere başvuracağı açık.

Pazartesi alınan ancak sessiz sedasız portföy yönetim şirketlerine duyurulan karar ne anlama geliyor? Çok belli ki; oraya gelene kadar her şeyi düzenleyen SPK, işin karmaşıklaştığı yerde sorumluluğu şirketlerin kucağına bırakıyor.

Diyelim ki; iflas ertelemeye giden şirket, daha sonra borçlarını ödemeye başladı. Bu durumda portföy yönetim şirketlerine para girişi olacak ve bu paranın hak sahibi kim olacak? SPK bunu da baştan düzenlemediği için, bu da dava konusu olacak bir husus. Çünkü fon paydaşlarına zararın nasıl yansıtılacağını söylerken, sonra olası bir tahsilatla nakit girişi olduğunda ne yapılacağı söylenmiyordu.

Küçük yatırımcıyı koruma görevi olan otorite, kendi sorumluluğu da olan bir süreci yönlendirirken, çıkmaz noktada ‘temizliği’ yapmadan ‘ne haliniz varsa görün’ diyerek sahadan çekiliyordu. Şirketler ve bankalar hakkında davul zurna ile güdümlü söylentiler dillendirilirken, suç duyurusu yapması gereken SPK bunları görmezden geliyor. Bu anlaşılır gibi değil.

Anlaşılır tarafı şu; Ankara’da kurumlar ve kurallar artık politik iradenin ‘nasıl yaklaşacağına dair’ bir empati ile yürütülüyor. Kurumlardaki bürokratik kadrolar zayıfladı. Mevcut kadrolar da, aldıkları kararların sonuçlarının ‘kendi başlarına bela açması’ korkusu içinde. Kimse ‘risk’ almak istemiyor. Özel sektör tahvillerinde olan da bu.

Teknik üç notu da ilave etmem gerekiyor.

Birincisi, SPK tahvil izni verdiği şirketlere de böyle durumlarda bağımsız yönetim kurulu üyesi atayabilmeli.

İkincisi, ABD’deki gibi sermaye piyasası borçlanmalarında kredi derecelendirme kuruluşlarının da hukuki sorumluluğu olmalı.

Üçüncüsü, Bankalar Birliği Genel Sekreteri Ekrem Keskin, “her türlü riski dikkate alarak not tahsisi yapması gereken kredi dereceleme kuruluşunun ‘bankaların pozisyon değişikliği nedeniyle şirketin likidite krizine girmesi’ açıklaması anlaşılır gibi değil” diyerek itiraz ediyor.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp