Top
Tuğrul Eryilmaz

Tuğrul Eryilmaz

tugrul.eryilmaz@radikal.com.tr

21/03/2016

Neden Almanlara kızıyorsun ki, bize sorsana ne hissediyoruz...

Ankara saldırısı sonrası özellikle büyükşehirlerde bir korku iklimi sardı. Ardından İstanbul’un en merkezi yeri İstiklal Caddesi’nde canlı bomba saldırısı oldu. Artık insanlar sokağa çıkmaya, bir yere gitmeye korkuyor. Nereye gidiyoruz böyle?
Nasıl korkmasın ki insanlar. Zaten çok gergin bir siyasi hava var. ‘Sokağa çıkmayalım, metroya binmeyelim’... İnsanlar böyle konuşuyor... Bunun bir rayına girmesi lazım, aksi halde hiçbir şey, ne anayasa, ne demokrasi, ne Avrupa Birliği’ne giriş, hiçbir yerde yol almak mümkün değil. Canından korkuyor insanlar, vazgeçtik artık basın ve ifade özgürlüğünden, muhalefetin susturulmasından... Bu çok tehlikeli bir şey... Bakıyorsun, otobüslerle bomba getirmişler ve Ankara’yı Kızılay’ın göbeğini havaya uçurmuşlar... Arkasından İstanbul’un orta yerinde İstiklal Caddesi’nde bomba patladı. Neden Almanlara kızıyorsun ki, vatandaşlarını korumak için elçiliklerini, okullarını kapatıyor diye... Sen bize sorsana ne hissediyoruz... Aynı şeyi biz de hissediyoruz. Ben, korktuğumu hiç gizlemiyorum, Nevroz’da sokağa çıkmadım. Bunu derken de çok utanıyorum ve çok üzülüyorum. Böyle bir durumla karşı karşıyayız. Bu hakikaten vahim...

Bir süredir milletvekili fezlekeleri gündemde. Başbakan Davutoğlu’nun “Tüm fezlekeler üzerindeki dokunulmazlıkları kaldıralım” çıkışına ne diyorsunuz?
Bu fezleke sorunu sanki bir teknik meseleymiş gibi konuşulmaya başlandı. Anayasa’nın şu maddesini mi yapalım, bu maddesini mi yapalım diye konuşuluyor. Bunlar doğru, yapılması gerekiyor. Ama temel mesele çok siyasi... Bütün mesele HDP’yi devre dışı bırakmak. Gözden kaçırılmaması gereken bu... Kıyamet buradan kopuyor. Yoksa Anayasa’nın 83. maddesini tümden değiştirirsin, ‘kürsü dokunulmazlığı’ dersin sadece, olur biter. İstediği kadar aksi söylensin, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bir hamlesi olarak görülüyor bu. Çünkü o başlattı, ‘Bu teröristleri meclisin altında barındıracak mısınız?’ diye... Peki, HDP olmadığı zaman, eğer Kürtlerin başına ateş yağdırılmayacaksa bu sorun nasıl çözülecek? Kimlerle konuşulacak. Keser mi Diyarbakır Ticaret Odası ya da başka bir dernek. Tamam, onlar da olsun ama yeter mi? Bakın şimdi Bianet’in çıkardığı ‘Barış Gazeteciliği’ kitabından başlıklar okuyacağım, gazeteler ne yazmış, neler söylenmiş Dolmabahçe görüşmelerinin ardından diye... Sabah: Şimdi barış zamanı/ Yeni Şafak: Silahlara veda çağrısı/ Star: Barış baharı/ Akşam: Barışa dev adım/ Takvim: Tarihi çağrı... O zaman böyle başlıklar atmışlar, şimdi ise neler yazdıklarına bakın... Dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili diyorlar ya ‘AKP’den HDP’yle sürpriz görüşme’ diye... Yahu başka seçenek mi var? Var ise ve bilmiyorsak bilmek zorundayız.

Peki barış bildirisine imza atan üç akademisyenin tutuklanmasına, onlara desteğe giden İngiliz akademisyenin sınır dışı edilmesine ne diyorsunuz?
Maalesef tepki yüksek yerden geldi. “Hainler, alçaklar” diye geldi. Tansu Çiller zamanında hatırlar mısın, ‘Tak tak paşa’ sözü vardı. Sen söyle ben tak tak yaparım gibi... Böyle bir şey olur mu? Konuşulması bile korkunç. Yahu ne yapmışlar adamlar, hangi terör olayını övmüşler, ne zaman nerede bir şey yapmışlar. Şu anlama geliyor bu: Benimle beraber değilsen, ufak tefek varyasyonların bile olsa ben senin konuşmanı istemiyorum, çünkü bu devletin aleyhine... E böyle bir ortamda hakikaten hayat çok zor... Bunun savunulacak, konuşulacak bir yanı yok...

Geçen haftanın önemli gündemlerinden biri de Karaman’da çocuklara cinsel taciz olayıydı. Ayrıca çocuk cinsel tacizleriyle ilgili davalarda hakimlerin inanılmaz soruları ya da avukatların akıl almaz savunmaları zaman zaman basına yansıyor.
Feminist arkadaşları kızdırmak pahasına da olsa şunu söylemek istiyorum. Tabi ki Türkiye’de çok ciddi bir kadın sorunu var ama çocuklara karşı da inanılmaz bir şiddet var. Cinsel şiddetten bahsediyorum. Google’layınca şunu gördüm... 2014 ya da 2013, ortalama çok değişmiyordur... Adli tıplarda bir ayda 650 çocuğa cinsel istismar, cinsel saldırı vakasına bakılıyormuş. Sadece adli tıplara yansıyanı bu kadar… Dehşet verici... Burada işte medyanın sorumluluğu çok büyük... Böyle durumlarda kalkıp ‘Onun ismini söyledin, bunun ismini söylemedin, niye böyle yapıyorsun’ demek... Geçelim bunları yaa... Sonuç olarak çocuklardan bahsediyoruz, en çaresiz insan yavrularından... 18 yaşından önce evlendirilmiş kızlarımızı da sayarsak facia... Üstelik biliyorsun, taciz öyle kız-erkek dinlemiyor. Bunlar üzerine konuşmamız gerekirken biz kalkıp o mu yaptı, bu mu yaptı... Yahu cinsel saldırıda bulunanın müslümanı, laiki mi olur Allah’ını seversen! Söz konusu çocuk olunca tartışma bitmiştir. O hepimizin boynunun borcu... Yahu bir yargıç, ‘Bacaklarını kapattın mı?’ diye sorabiliyor bir genç kıza ya da çocuğa... Bu artık olacak şey değil... Vahim... Bir de bazı okullarda üstü örtülüyor bunların... Bu genel ve hakikaten çok ciddiye alınması gereken bir durum...

Nurgül Yeşilçay ile Erkan Petekkaya arasındaki söz düellosuna ne diyorsunuz?
Çok iyi ettin bunu sormakla. Çünkü bu magazin konusu değil aslında. O oyuncu, o ona şunu demiş, o ona bunu demiş... Geçelim bunları. Bu Türkiye’de özellikle biz gibi erkeklerin de çalıştığı yerlerde kadınlara mobing uygulamak... İşin korkuncu tacizi, mobingi yapan bunun farkında değil. Sadece artistlerin sorunu değil bu. İşyerlerinde çalışan kadınlara bir sorsalar, ne kadar bunun böyle olduğunu söyleyecektir. Ben medyada bile bunu gördüm. O toplantılarda erkeklerin konuşma tarzları, o da mobing. Çocuklardan sonra kadınlar da aynı durumda. Erkek egemen toplumun insafına kalmışlar, ağzını açanın bir dayak yemediği kalıyor. Yeni yeni başlıyor bazı şeyler. Yıllarca insanlar dayakları bile sakladı Türkiye’de, bırak tecavüzleri... Nurgül Yeşilçay da patladı işte sonunda. Onun çıkışını önemsiyorum... Bütün toplumun ilgisini çekecek şekilde gündeme attı ama onu da magazin haline getirdik...

Bir de Füsun Demirel meselesi var. Verdiği bir söyleşide “Gerilla annesini oynamak isterim” deyince önce sosyal medyada linç edildi sonra da Atv’de ekrana gelen ‘Aile İşi’ dizisinden kovuldu.
Bu da dehşet verici bir şey… Oyuncular her zaman meydan okuyan, zor roller isterler kendilerine, değişik şeyler ararlar. Dikkat et, bir sürü yakışıklı adam ya da güzel genç kadın ‘Öyle bir filmde oynayayım ki bana güzel diye bakmasınlar, iyi oyuncu desinler’ diye çabalar. Füsun Demirel’in de söylediği bu. Zaten bu olaylar böyle patlamasa kimsenin haberi olmayacak. Füsun Demirel’i biraz tanısa keşke insanlar... Benim kişisel ahbaplığım da var, dünyanın en yumuşak, en tatlı, en anaç insanlarından biridir. İnsanların ekmekleriyle oynamaya kadar geldi iş. Televizyon programlarını kaldırmaktan farkı yok. Habire programlar kalkıyor, habire insanlar işsiz kalıyor. Diziden at diyorlar ve meslektaşları direnemiyorlar. Çok üzücü. Klasik Türk gibi davranayım ve şöyle diyeyim: Bari insanların ekmeğiyle oynamayın!.. (Söyleşi: Erkan Aktuğ, erkan.aktug@radikal.com.tr)

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp