Top
Pinar Öğünç

Pinar Öğünç

pinar.ogunc@radikal.com.tr

17/02/2014

İç savaş çıkaramamak bir başarısızlık mıdır?

Olabiliyor. ‘Ecdad soap-operası’ Muhteşem Yüzyıl’da Şehzade Mustafa’nın babası Kanuni Sultan Süleyman tarafından boğdurulmasının ardından bir duyarlı vatandaş çıkmış Bursa’dan. Savcılığa dilekçe vermiş. Kanuni, Hürrem Sultan ve Rüstem Paşa’nın ‘azmettirerek boğdurmanın’ yanı sıra, ‘halkı kin ve nefrete sürüklemek’ suçlarından yargılanmasını talep ediyor.

Popüler diziler vesilesiyle kurgu-hakikat bağının esneyişine, uydurma karakterlere kanlı canlı muamelesi yapılışına örnek çok. Burada üzerine tarihi gerçeklikle geç bir yüzleşme söz konusu. Böyle spekülasyonlardan hoşlanan tarihçiler için Şehzade boğulmasaydı, diyelim böylelikle halk kin ve nefrete sürüklenmeseydi ne olurdu üzerine yorum yapma imkânı da baki. Bugün ne işimize yararsa...


KÖTÜ KARAKTER TASAVVURU

Cumartesi günü Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Başbakanı olarak metro açılışı yaparken, ‘ellerindeki medya gücü’ diye paralellerden, darbecilerden, Geziciler’den yakınırken neredeyse tüm kanallar en lüzumsuz saniyesine kadar canlı yayındaydı. Türkiye’nin küresel projelerini çekemeyenler, bir dizide görünen peygamber, yakılan bayrak ve Kabataş mevzuuyla halkı kin ve nefret konusunda ‘kaşıyabileceği’ tüm noktalara aynı anda dokunuyordu. Öfkesi katmerli, sesi çatallı, ‘raporu nereye koyacaksın’larla dili daha zehirliydi.

Kanuni konusuna da el atmış dün kendisi. Şehzade’nin boğdurulması bir yanda dursun. Bugünden yakın tarihe, Türkiye’de çok taşın yerinden oynadığı Gezi ve sonrasına bakmanın, öyle olmasaydı ne olurdu diye düşünmenin büyük önemi var. Kin ve nefret, üstelik teferruat eklenerek hala aynı dille üretilmeye çalışılıyorsa buna mecburuz.

Olmadığı söylenen kamera kayıtlarının yayınlanmasının ardından Kabataş’ta aslında yaşananlar üzerine çok şey dendi, yazıldı. Tekrar pahasına: Bu mesele, taciz ve tecavüz olaylarında soruşturmanın başlatılması için kadının beyanının esas alınması hakikatini değiştirmez. Bu, ilkeden yeni haberdar olup da şevkle sarılanlara ileride hatırlatılacaktır. Kabataş’ta esas sayılan ifade üzerinden düzgün soruşturma istemek doğal bir taleptir. Çelişkilerle ve hayatın akışına uymayan noktalarla dolu olay bütününün siyasi malzeme haline getirilerek sonrasında polis şiddetine ve (ortalık beyanla dolu) cinsel tacizine dayanak edilişini sorgulamak herkesin hakkıdır. Camide içki gibi başka yalanlarla halkı kin ve nefrete sürüklemenin verilecek bir hesabı vardır. Olayın duyulmasıyla tacize karşı sokaklara dökülen, sesini yükselten kadınlar (ve erkekler) hep olacaktır. Üstelik bazıları gibi mağdurun kimliğine bakmadan. Görüntü var, yüzlerce şahit çıkmalı, hakikaten o 30 saniyede ne olduysa da yargılanmalıdır. Tacizci koruyanlardan hiç olmadık.

O kadın şu anda taciz ediliyor. Hayatındaki erkekler tarafından parçası edildiği siyasi oyunu sürdürmek zorunda bırakılarak... Bunun acısını hissediyorum. Üçüncü sınıf dizilerde ‘kötü karakter’ tasavvuruna benzeyen, derili, kahkahalı, ‘heyecan var’lı, küfürlü, işemeli o senaryoyu oynaması isteniyor hâlâ.

İki şeyi unutmamalı. Kadının beyanına hürmetten, bir umut soruşturmanın düzgün yürümesini beklemekten ve ‘gördüm’ diyenlere inançtan çok kişi bugünkü cümlelerini kurmadı sekiz ay önce. Çelişkilere ve abartıya rağmen özünde başörtülü bir kadının taciz edilebileceği ihtimalini yok saymıyorlardı çünkü.

İkincisi, böyle dehşetengiz detaylarla dolu bir hikâye, meydanlarda milyonlara yüzlerce kez tekrarlanacak... Başbakan tarafından ısrarla nefret körüklenirken, sizce ‘sağduyu’ denilen miydi bu ülkede iç savaş çıkmasını engelleyen? Yoksa kışkırtılmaya çalışılan ‘halk’ da her şeyi görmüş, bu siyasi manevranın sadece sürmesine mi izin vermişti? ‘Halk’ da mı o kadını kullanmakta uzlaşmıştı?

Başbakan, iç savaş çıkarmayı başaramadı. Buna başarısızlık mı diyeceğiz? Sevinmemiz gerekir.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp