Top
09/12/2015

Amerikalılar uyanacak mı?

Kasım ortasında Meksika’nın başkenti Mexico City’de gerçekleştirilen 48. IAPC Dünya Konferansı’nın ana gündem maddelerinden biri de, Kasım 2016’ da yapılacak olan ABD başkanlık seçimleriydi. 3 gün süren toplantının hemen her gününde bir ABD oturumu vardı.

Her ne kadar Hillary Clinton herkesten bir kaç adım önde olsa da, doğrusu ne Cumhuriyetçi kanatta, ne de Demokrat kanatta kimsenin zaferi kesin değil.

Cumhuriyetçi Parti aday adayı Ben Carson’un baş strateji danışmanı Ed Brookover’ın konferansın açılışında bir buçuk saati bulan sunumundan sonra bir diğer muhafazakar siyasi danışman olan, dostum Tom Edmonds ile ayaküstü sohbet ettik. Edmons, Ronald Reagan döneminden beri etkin olan ve 100’den fazla ödül kazanmış, ülkesinde strateji gurusu kabul edilen bir siyasi danışman.

Tom’a doğrudan sordum: “Tom, Donald Trump’un Cumhuriyetçi Parti’nin resmi adayı olabileceğini düşünüyor musun?”  Tom Edmons’un cevabı manidardı: “İnanıyorum ki, Amerikalılar önümüzdeki günlerde uyanacak!" “Peki ya uyanamazlarsa” diye üsteleyecek oldum ve cevabı aldım : “Tanrı Amerikayı ve dünyayı korusun!”

Geçen gün Donald Trump’ın “Müslüman göçmenlere ve turistlere sınırlarımızı tümden kapatalım” lafını duyduğumda Tom Edmons’un sözlerini hatırladım.

GÖSTERE GÖSTERE ZENGİN, SALDIRGAN ve NARSİST

Donald Trump aday olduğundan itibaren dikkat çekmek ve siyaset oyununu kendi ihtiyacına göre değiştirmek için agresif bir strateji uyguluyor. Siyasete, siyasi kurumlara ve siyasi figürlere toptan saldırıyor. Rakiplerini küçümsüyor, yeri geliyor onlara hakaret ediyor.

Bu yolda o kadar ileri gitti ki, NBC ve FOX TV gibi ana akım kanalların bir kısmında haberleri ya görmezden gelinmeye ya da sansürlenmeye başlandı.

Zenginliğini göstere göstere kullanarak kampanya yapmak onu farklılaştırıyor. Mesela “Benim güzel tarafım zengin olmam” diyor… Bankada nakit 7 milyar dolarının yattığını ballandıra ballandıra anlatıyor…

Ön seçimi kaybederse diğer hiç bir Cumhuriyetçi aday adayını desteklemeyeceğini, çünkü hiç birinin buna layık olmadığını söylebiliyor. Dahası, rakiplerini çeşitli çıkar çevrelerinin kuklaları olmakla itham edebiliyor.

Rakipleriyle kapıştığı TV’deki canlı tartışma programlarından birinde siyasetçilerin satılık insanlar olduğunu söyleyebildi ve ekledi: “Ben buradaki birçok siyasetçiyi satın aldım. Hillary Clinton da buna dahil. Parasını bastırdım, geldi düğünüme katıldı”

TV’deki bir diğer tartışma programında Jebb Bush’a doğrudan saldırdı. Bush’un kardeşi eski başkan George W. Bush için “Senin kardeşin o denli berbattı ki, başımıza Obama belasını sardı. O kadar büyük felaketlere yol açtı ki, ardından Cuhhuriyeçi parti adayı Lincoln olsa seçilemezdi” dedi.

SİYASETEN DOĞRULUK MU, O DA NE?

Donald Trump’un siyasi doğruluk gibi bir derdi yok. Sadece rakiplerine değil medya mensuplarına bile hakaretler yağdırabiliyor.

"Amerika’nın siyasi doğruculukla uğraşacak vakti yok. Çünkü başımız belada. Artık kazanamıyoruz. Çin ticarette, Meksika sınırlarımızda bizi dövüyor. Aslında önüne gelen bizi dövüyor. Ben seçilirsem Çin’i döverek işe başlayacağım” diyor. 

Japonya’ya karşı tavrı da tavrı net: “Japonlar bize milyonlarca otomobil satıyor. En son ne zaman Tokyo’da bir Chevrolet gördünüz? Amerika için neyin doğru olduğunu ben bilirim” diyor.

Kampanyasının sloganı: “Amerika’yı yeniden büyütelim.”

CİDDİYET YERİNE EĞLENCE

Trump, kazanamayacağı ciddi tartışmalara girmektense, eğlenceye yönelmeyi tercih ediyor. Kendisiyle dalga geçilmesine aldırmıyor. Hatta kendisi bile kendisiyle alay ediyor.

Örneğin ünlü sunucu Jimmy Fallon’un Trump kılığına girip onu tiye alan videolarına tepki göstermek yerine, “Donald Trump aynada kendisiyle röportaj yapıyor” adlı videoda bile Fallon’la birlikte oynayabiliyor.

(Bakınız: https://www.youtube.com/watch?v=c2DgwPG7mAA)

NEDEN GÖÇMEN VE MÜSLÜMAN KARŞITLIĞI YAPIYOR?

Peki neden Trump her türlü abukluğuna rağmen, yarışta en önde koşmaya devam ediyor?

Trump’un şimdiye kadar elde ettiği sonucu pazarlamanın en temel kuralıyla izah etmek mümkün: Stratejiye odaklanmak! Bir diğer ifadeyle göçmen karşıtı politikalar! Her konuda konuşmak ve her alanın sahibi olmak yerine göçmenlik ve göçmenler meselesine odaklanarak yol alıyor. Göçmenlik meselesini ekonomi odaklı kullanarak yola çıkmıştı, şimdi aynı mesleyi güvenlik politikalarına evirerek yoluna devam ediyor. 

Dış dünyadan korkan, elindeki işi daha ucuza çalışmaya razı göçmenlere kaptırmaktan çekinen, kasaba ve kentindeki yabancıların yaratabileceği meselelerden korkan seçmene, aşırı sağ duyarlılığı olan “Çay Partisi” tabanına odaklanıyor.

Bu nedenle kampanyasının başlangıcında hedefi Meksikalılar ve Latin kökenli göçmenlerdi: Meksika sınırına duvar öreceğini, bedelini Meksikalılardan alacağını ve yasadışı 11 milyon Meksikalıyı geri göndereceğini söyleyerek işe başlamıştı. Yaz ortalarında, ABD vatandaşı olmuş Meksika kökenlileri hedefine oturtmuş ve “Ülkeye uyuşturucu getiriyorlar, durmadan suç işliyorlar. Bunların hepsi tecavüzcü” diyebilmişti. 

Bir basın toplantısında kendisine ısrarla göçmen karşıtı politikaları konusunda soru sormak isteyen Meksika asıllı bir gazeteciyi yaka paça dışarı artırabilmişti.

MÜSLÜMANLAR YENİ HEDEF

Trump’un Müslüman karşıtı tavrının ilk örneklerinden biri 11 Eylül saldırılarıyla ilgili asılsız iddiasıydı. New York Times’un engelli muhabiri Kovaleski'nin eski bir yazısını kanıt göstererek “Binlerce Müslüman 11 Eylül saldırılarını kutladı” diye iddia etmiş ve ardından eklemişti : “Ülkemizdeki camiler izlenmeli, bir kısmı kapatılmalı!”  

Suriyeli mülteciler meselesinde de tutumu netti : “200 bin Suriyeli mülteciyi alacağımızı duyuyorum. Bunlar potansiyel IŞİD militanı. Düşünün ülkemize 200 bin kişilik IŞID ordusunu kabul ediyoruz... Kazanırsam hepsi geri postalanacak!”

Paris saldırısı ve geçen hafta Müslüman bir karı kocanın Kaliforniya eyaletinde 14 kişiyi katlettiği saldırıdan sonra Trump’ın yeni odağı Müslümanlar oldu. 

BİLDİĞİMİZ POLİTİKANIN SONU MU?

Özetle Trump, “Çay Partisi” aşırlığını popülizmle aynı potada muazzam şekilde eritiyor. Trump’un söylemleri Cumhuriyetçi Parti tabanında şimdilik bir karşılık bulsa da, kendi partisinin resmi adaylığını elde edebileceği kesin değil. Eğer bir şekilde resmi aday olmayı başarırsa, Hillary Clinton karşısında şansı bize göre düşük. Çünkü seçmenlerin azımsanamayacak bir bölümünü şimdiden karşısına almış durumda. Oysa ki ABD başkanlık seçimleri genelde düşük oy oranı farkıyla kazanılabiliyor.

Açıktan bir kamuoyu eğilimi verisi ortaya koyan, seçim bahislerinin oynandığı bir web sitesi olan www.predictit.com ‘da, Trump’ın kendi partisinden aday olması olasılığına para yatıran neredeyse yok. Bu bahis sitesinin verilerini dikkate alırsak, asıl yarışın Demokratik kanatta Hillary Clinton ile Cumhuriyetçi kanatta Marco Rubio arasında geçeceğini bile iddia edebiliriz. Ama siyaset bu; 24 saatte çok şey değişebilir!

Eğer Amerikalılar zamanında uyanamaz ve Donald Trump önce kendi partisinin resmi adayı ve ardından ABD başkanı olmayı başarırsa “Tanrı dünyayı ve Müslümanları korusun!”

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp