Top
Murat Yetkin

Murat Yetkin

murat.yetkin@radikal.com.tr

19/02/2016

Cevabını arayan Ankara soruları

Alçakça bir terör eylemi daha…
Son beş ay içinde Türkiye’nin başkentinde Suriye iç savaşı kaynaklı ikinci kanlı saldırı.
10 Ekim 2015’te IŞİD canlı bombaları Ankara Garı önünde 103 can almıştı.
17 Şubat’ta yine Ankara’da, Ankara’nın en iyi korunmasını beklenen yerinde 28 can.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ı ziyaretinin ardından katledilen 28 candan 20’sinin rütbeli askeri personel olduğunu açıkladı.
Hem Erdoğan, hem de ondan önce Genelkurmay’a giden Başbakan Ahmet Davutoğlu katilin YPG bağlantılı olduğunu açıkladı.
***
YPG, PYD’nin silahlı kanadı; PYD ise PKK’nın Suriye kolu.
Başbakan Davutoğlu’nun verdiği bilgileri biliyorsunuz: İntihar eylemcisi 1992 Suriye doğumlu Salih Neccar.
Güvenlik kaynaklarına dayanarak dün verdiğimiz bilgileri de muhtemelen okudunuz: Türkiye’ye Temmuz 2014’te PYD ile IŞİD arasındaki Kobani çatışmaları sırasında mülteci kaydıyla girmiş.
Bir kaynak “Eğer bu kimlik bilgisi doğruysa” ihtiyati kaydıyla Neccar ailesinin Türkiye’deki kayıtlara göre Suriye ordu istihbaratı Emn ül Askeri’yle bağlantılı bilindiğini açıklamıştı.
Ankara’daki ilk değerlendirmeler ise, Genelkurmay ve Meclis’e birkaç yüz metredeki saldırının asıl hedefinin Hava Kuvvetleri Komutanlığı olabileceği yönündeydi; malum 24 Kasım’daki Rus uçağı bir Türk F-16’sı tarafından düşürülmüştü.
***
Olayın sıcaklığı geçip, herkes bu alçak saldırıyı kınadıktan sonra sorular başladı.
CHP ve MHP’li vekiller AK Parti hükümetine soru yağdırmaya başladı, sadece onlar değil, mesela Bülent Arınç da sordu.
Terör saldırısı karşısında birlikte durmaya varlar, ama saldırganın bu kadar canı almasında bir ihmal varsa onu sorgulamaya da varlar; son beş ay içinde, bir de arada 13 Ocak’ta İstanbul’da 11 Alman turisti öldüren saldırı olmuşken Ankara’da yapılan bu saldırıda MİT’in Emniyet’in, Askerin bir zafiyeti, ihmali var mıydı?
***
Mesela, nasıl oluyor da intihar bombacısı üzerinde kimlikle geziyordu?
Başbakan Davutoğlu, bu ve başka bilgilerin ellerinde olduğunu söylediğine göre, nasıl olmuştu da o bilgiler eylemin önlenebilmesi için kullanılamamıştı.
CHP’li Eren Erdem 20 Ocak tarihli bir istihbarat raporunu Meclis’e taşıdı. Madem bazı militanların Türkiye’ye sızıp eylem yapmasından söz ediliyordu, madem bir haftadır çalıntı bir araçtan, o aracın Ankara’ya gitmiş olabileceğinden söz ediliyordu, o zaman takibi mi düzgün yapılamamıştı?
MHP’li Ümit Özdağ, daha açık konuştu; “Bilgiyle söylüyorum” dedi, “İstihbarat değil, tedbir zafiyeti var”; belli ki Özdağ bazı devlet bilgilerinin kendisine ulaştırıldığını ima ediyordu. Bir anlamda istihbaratın üstüne düşeni yaptığını, polisin eksik kaldığını mı söylemek istiyordu?
***
Bu soruların bir kısmına şöyle ya da böyle cevap bulunuyor.
Mesela, evet, son dönemde üzerinden kimlik çıkan intihar bombacıları var; Suruç’ta 20 Temmuz’da 34 kişiyi katleden IŞİD militanından da çıkmıştı mesela, Paris eylemlerinde de çıkmıştı.
Ama güvenlik birimleri diyor ki, Ankara saldırısında özellikle kimliği olmayan Türk vatandaşı PKK’lı değil, Suriye göçmeni bir YPG’li kullanılmıştır.
Neden mi? Güvenlikçiler eyleme “imza atma niyetiyle” açıklıyorlar. Bu da eylem sonrasında PKK’lı Cemil Bayık’ın “Misilleme olabilir” diye adeta Ankara’yla dalga geçmeye çalışmasını akla getiriyor.
PYD’li Salih Müslim “Biz yapmadık diyor”. Ama Ankara Suriye rejiminin YPG’yi kullanarak bu eylemi yaptırdığı tezi üzerinde duruyor.
***
Başbakan Davutoğlu, daha bir gün önce, hem de Rusya’nın teklifiyle BM bünyesinde Türkiye’ye PYD/YPG’ye topçu ateşini kes çağrısı yapıldığı gün, BM’nin Suriye temsilcisi Beşar Caferi’nin açıklamasını hatırlattı.
Caferi, Esad rejiminin PYD ve YPG’yi desteklediğini, arkasında olduğunu söylemişti açıkça.
Bir gün sonra bu eylem olmuştu. Davutoğlu bu eylemin sorumluluğunu Suriye rejiminde olduğunu söyledi ve Türkiye’nin “her türlü tedbiri alma” hakkını da saklı tuttuğunu duyurdu.
***
Öğleden sonra BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinin, yani ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin’in ve başta Almanya olmak üzere AB ülkelerinin büyükelçileri, Dışişlerine davet edilerek Müsteşar Feridun Sinirlioğlu tarafından intihar eylemcisi, PYD ve YPG bağlantılarına dair bilgiler sunuldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hiç değilse bu eylemin PYD ve YPG’nin terörizm bağlantısını görmesine vesile olması çağrısında bulundu.
Bu çağrıdaki hedef artık Rusya değildir.
***
Bu eylemin ABD’yi de PYD’yi de Rusya konusunda bir karar aşamasına zorlaması gibi sonuçlarla karşılaşabiliriz.
Erdoğan’ın PYD-YPG çağrısının hedefi ABD’dir.
ABD’nin PYD konusunda yeni bir tutum alıp almayacağı, Türkiye’nin ABD’ye ve AB’ye karşı tutumunda değişikliğe neden olabilir.
Bunu Suriyeli göçmenlerden İncirlik Üssü'ne dek uzatmak mümkündür.
O sorular da henüz cevapsızdır ve cevaplar geldikçe Türk dış politikasında belli sonuçları olacağını görebiliriz.
***
Ama bir de içeride cevapsız sorular var.
Hatırlayalım ki, Ankara saldırısından sonra da “zafiyet yok” denmiş, sonra bazı polis yetkilileri görevden alınmıştı.
Bu defa henüz “zafiyet yok” diyen olmadı.
Bu defa o sorular cevap buldukça güvenlik bürokrasisi ve belki siyaset içinde daha ciddi sonuçlara yol açabilir.
Çünkü Suriye iç savaşının Türkiye’de sebep olduğu can kayıpları, bunları PKK ile mücadeleyi katarak da söylüyorum, giderek artmaya başladı.
Bunun bir sınırı olduğunu herhalde en başta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu görüyordur.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp