Top
Koray Çalışkan

Koray Çalışkan

koray.caliskan@radikal.com.tr

02/05/2014

İki polis, dört genç, bir mayıs

Beşiktaş’ta Barbaros Bulvarı’nın bittiği yerde, Hakan Pastanesi’nin hemen köşesindeyim. Arkamızda 20 kişilik bir çevik kuvvet grubu. Endişeliler. Kısa boylu, çelimsiz bir amir en uzun boylunun pazusunu sıkıp “Aslanım benim” diyor. Aslan ne yapacağını bilmeden çevresine bakıyor.

1 Mayıs kutlamaya gelmiş gençler aslanın çevresinde yürüyor. Ağızlarını maskeyle, yelelerini poşuyla kapatmışlar. İlerde CHP İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı bir madenci gibi duruyor. Başında kask. Yanında Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin. Emniyet müdürünü alıp, kitlenin arkasına yürüyorlar.

Ahlaklı teklif
Çevik kuvvet 3000 kişilik iki grubun arasında kalmış. Çevik saldırsa gençlerin, gençler yürüse polisin gidecek yeri yok. Tekin’in teklifi basit. Kimsenin Taksim’e gitme şansı yok. Gençler için uzak, Çevik için anlamsız. CHP Beşiktaş İlçe Başkanlığı'nın önünde gençlik toplanacak.
Polis de yana çekilecek. Ne gençler kıpırdayacak ne polis. Gün öyle bitecek.

Emniyet müdürü akıllı biri. “Tamam” diyor. Gidiyor. CHP gençleri sakinleştiriyor. 10 dakika sonra bir TOMA ilçe başkanlığının önündeki gençlere su sıkmaya başlıyor. Başka bir TOMA çarşıya doğru insanların üzerine gaz bombaları atıyor. Evlere sıkışan çocuklar boğulmak üzere. Gazeteciler ve bazı polisler bu manyaklığın farkında. İşlerini bırakıyorlar. Çocukları oradan uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Neden?
Tek bir nedeni var: Recep Tayyip Erdoğan. Gezi Parkı’nı yıkıp yaptırmak istediği AVM’yi halk engelledi diye daha önce “Taksim’i işçilere ben açtım” diye övündüğü alanı “işçilere ben kapattım” diyebilmek için bu arbedeyi örgütlüyor.

Polis plansız, dağınık. Kitleyi dağıtamıyor. Beşiktaş yarımadası yukarıda Fulya’dan tutulmuş, Barbaros üçe bölünmüş. Bir taraftan gaz sıkıyorlar, kitleyi başka bir çevik kuvvet grubunun üzerine sürüyorlar. Bu sefer onlar sıkıyor, kitle başka bir polis grubuna doğru kayıyor. Mesele kalabalık idaresi değil, kalabalık infazı.

Bizden bir aile
Beşiktaş Çarşı'da atılan bir gaz bombası yanıma düştü. Koşarak kaçmayı içime sindiremedim. Yavaşça yürüyerek uzaklaştım.
Sabah evden çıkarken eşim “Yüzücü gözlüğü, dalgıç maskesi falan al yanına” demişti. “Çocuklar görür, olmaz” deyip, ceketi alıp çıkmıştım. İnsan utanıyor. Çocuklar bakarken ne hissettiysem, gaz bombasının yanında da onu hissettim. İtiraf edeyim: Egelilik, Efelik falan da var. Yakışmaz. Koşarak kaçmadım. Ağır ağır uzaklaştım.

Dönercinin kapalı dükkânının köşesindeydiler. Öylece sinmişler. Bir Arap ailesi. Çocuklar korku içinde. Adam ne yapacağını bilemiyor. Kadın daha cevval. Yanlarında durdum. Arapça selamladım. “N’oluyor?” diye sordu kadın. “1 Mayıs var, polis yapmayın diyor, biz yapıyoruz” diyerek bir şey anlattım. Çocuklar fena öksürüyordu. Uzatmadım.

Turistlere bizde başka bir ihtimam vardır. İki güzel yüzlü genç polis belirdi yanımızda. Dört de genç, birinde Beşiktaş üniforması. Formalı beni tanıyor, “hocam” diyor. Tüm o gerginliği unuttuk. Turistleri “kurtarmak” için “şuradan mı çıkarsak buradan mı yollasak” diye durumu değerlendirdik. Barbaros Bulvarı’na çıkardık. Karşıya geçtiler. Kurtuldular!

Sonra iki polis, dört genç, bir hocam orada kaldık. Ayrılacağız ama el sıkışma falan olmaz. Polislerden biri “Siz aşağı inin ora daha güvenli” dedi. Çıktığımız sokağa yürüdüler, biz de aşağı.

Tayyip Erdoğan’ın hiç anlamadığı şey işte bu. Bizi kutuplaştırmaya çalışırken bile biz bir mayıs oluveriyoruz. İnsanlığı asla elden bırakmadan.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp