Top
Fehim Taştekin

Fehim Taştekin

fehim.tastekin@radikal.com.tr

08/12/2015

Bağdat'tan dönen Musul hesabı!

Kendisine ‘bölgesel aktör’ ve ‘oyun kurucu’ payelerini biçen hükümet, Rusya ile hesapsız bir gerilim yüzünden Türkiye’yi Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi NATO’nun gölgesinde hizaya soktu. Rus uçağının düşürülmesi karşısında Vladimir Vladimiroviç Putin’in kestirilemeyen öfkesi ve bedel ödettirme çabaları Türkiye’nin bölgesel hesaplarını paralize edecek şekilde dallanıp budaklanıyor.

Hükümet bir devletin başına 100 yılda bir düşecek bir krizi soğutamadan bu kez Irak’la yüksek gerilimli bir sayfa açtı. Türk ordusunun Musul’a bağlı Başika’daki askeri eğitim kampına sevkiyat yapması üzerine Bağdat’tan kestirilemeyen bir çıkış geldi:
“48 saat içerinde askerlerinizi çekin yoksa BM Güvenlik Konseyi'ne gitmek dahil tüm seçenekleri kullanacağız.”
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun gereksiz bir gerilimi düşürmek için Iraklı mevkidaşı Haydar el İbadi’ye mektup yazması elbette önemli. Ne var ki Türkiye’nin dostluğuna önem veren Dışişleri Bakanı İbrahim el Caferi’nin sürenin bugün dolacağını hatırlatması mektubun pek de işe yaramadığını gösteriyor.
Bu gerilim aşılsa da birkaç kez elde patlamış Irak siyasetinin kriz üretme potansiyeli hala çok yüksek. Davutoğlu’nun Bağdat’tan habersiz Kerkük ziyareti ve merkezi hükümeti baypas ederek Kürt petrolünün transferinden sonra bu üçüncü önemli kriz. Ötekiler de pusuda…
Şimdi şaşkınlıkla soruyorlar: “Ne oldu da Iraklılar sert tepki verdi? Zaten Türk ordusu 1990’lardan beri Irak’ın kuzeyinde değil miydi? Niye birden bire Irak egemenlik haklarını hatırladı?”

İçi doldurulamayan ‘dinamik dış politika’ ifadesini dilinden düşürmeyenler yeni dinamikleri kavrayabilseydi belki bu sorulara yanıt aramamız gerekmezdi. Ha bire mızrağı çuvala mahmuzluyorlar. Halep gibi Musul da ‘Evlad-ı Fatihan’ın tapulu arazisi ya varsın Bağdat gürültüden yıkılsın! Varsın ilişkiler yıkılsın, umurlarında değil!

Türkiye sınırlarına yatay uçuş yaparken Yayladağı burnundan geçti diye Rus uçağını vuran siyasi irade, Irak’ta tankları yürütüp Musul’un dibinde bir üs kurarken ötekinin egemenlik haklarını kolayca unutuveriyor!

Musul’a yapılan sevkiyatla ilgili gelen tepkiler karşısında resmi savunma şu:
“Musul’u IŞİD’den kurtarmak için eski Vali Esil Nuceyfi’den askeri eğitim verilmesi talebi geldi. Davutoğlu, 20 Aralık 2014’te Bağdat’ta meseleyi İbadi ile görüştü. Türkiye, Irak hükümetinin onayıyla eğitime başladı.”

Irak’a göre ise Türkiye eğitimin ötesine geçti ve sevkiyatı habersiz yaptı. Iraklı bir kaynağın bana söylediği şu:
“Irak hükümeti, IŞİD’le mücadele edecek güçlerinin eğitimi konusunda yapılacak çalışmanın Savunma Bakanlığı üzerinden yürütülmesini şart koşuyor. Bu şart herkes için geçerli ama Türkiye şarta uymuyor.”

İşgal sırasında Irak’la kapsamlı bir güvenlik ve işbirliği anlaşması yapmış olan ABD bile Bağdat’a bu denli parya muamelesi yapmıyor. Mesela ABD ve Batılı ortakları Kürdistan yönetimine yardımları Bağdat üzerinden Erbil’e gönderiyor.
Bizimkisi ‘ben yaptım oldu’ oyununun yeni versiyonu. Lakin bu kadar oyun günün birinde oyunun sahibini de parya yapar.

Ankara, “Bağdat istedi” diyor ama ortada ne bir yazılı anlaşma ne de mutabakat zaptı var.

Öyle anlaşılıyor ki Bağdat ile yapılmayan koordinasyon Erbil ile yapılmış. Dönemin Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu’nun 4 Kasım’da Erbil temasları sırasında bu mesele kararlaştırılmış olmalı.
Elbette Türkiye’nin, Irak’taki sıra dışı askeri varlığa yeni değil. Bamerne başta olmak üzere sınır bölgesinde birçok yerde Türk askeri bulunuyor. Ayrıca Süleymaniye ve Erbil’de askeri irtibat ofisleri mevcut. Mesut Barzani ve Celal Talabani’nin ‘kırmızı halı’ya henüz çok uzak olduğu dönemlerde Güney Kürdistan’daki Türk askeri varlığı ‘Buraların ağası biziz’ havasındaydı. Askerlerin ahvali bizim Dışişleri’ne bile çok geliyordu.
Başika’daki bu denli rahatlık da, tarihi, Birinci Körfez Savaşı’na kadar giden işte o sıra dışılıktan kaynaklanıyor.

Ankara amacın Peşmerge ve Nuceyfi’nin topladığı gruba eğitim vermekle sınırlı olduğunda ısrarlı ama anlaşılan tank yığınağıyla orası küçük bir Türk üssüne dönüşmüş.

Evet kamp Irak hükümetinin onayı ile kuruldu. Hatta kampta eğitilen askerlerin maaşlarını Irak hükümeti ödüyordu. Fakat film koptu. Devamında ise şu var: Esil Nuceyfi farklı bir gündemle hareket edince ödenek kesildi. Yani Türkiye, Bağdat’ın fişini çektiği bir kampta çalışmalarını Bağdat’ta koordinasyon olmaksızın sürdürmekle kalmayıp kapsamını genişletti.

Başika kampı ile ilgili konuştuğum Iraklıların dillendirdiği iki iddia var:
- Birincisi; Irak yönetimi Başika kampında eğitilenlerin Beyci’deki operasyonlara katılmasını emretti. Ama emre uyulmadığı için ödenek kesildi. Beyci’yi IŞİD’den Haşd el Şabi (Halk Seferberliği) ve Irak ordusu kurtardı.
İkincisi; Nuceyfi’nin emrindeki asker sayısı 2 bini geçmediği halde “8-9 bin askerim var” diyerek hükümetten fazla ödenek istedi. Bu yüzden ödenek kesildi.

Bu işin kopma noktası bu suçlamalar olabilir ama asıl mesele bence siyasi hesaplarla ilgili.

Belki uçağın düşürülmesini önemli bir koza dönüştüren Rusya’nın, Türkiye’nin Suriye planlarını ateşe vermesine karşılık Ankara da “Ortadoğu’da ben de varım” demek için Musul’da kendini görünür kılmak istedi.

Belki Başika’ya yapılan çıkarma, Ezidi yurdu Şengal’i (Sincar) kurtarmak için Peşmerge ile birlikte bölgede varlık gösteren HPG/PKK güçlerine bir gözdağı.

Belki Misak-ı Milli’nin sınırlarının izini süren Yeni Osmanlıların, Musul’u kurtaran güçler arasında yer alıp bölgede yeniden inisiyatif kazanma arzusu.

Belki bütün bunlar Kürdistan yönetimiyle yapılan petrol anlaşmalarının selameti içindir.

Hesap nedir, künhüne varmak zor. Artık işler normal mantık düzeni içinde yürümediğinden “Türkiye ‘angajman kurallarım’ diyerek Rus uçağını düşürmeyi göze alamaz” öngörüsünde olduğu gibi olmadık zamanda yanılabiliyoruz.
Ankara’nın Irak siyaseti mezhepçi bir zemine kaydığından beri Türkiye, Esil Nuceyfi, eski Meclis Başkanı Usame Nuceyfi ve eski Devlet Başkan Yardımcısı Tarık Haşimi gibi liderler üzerinden durumu idare etti. Ne var ki Irak’ta iktidar çevreleri ve IŞİD’in sürdüğü insanlar Musul’un düşmesinden dolayı Türkiye’nin el verdiği bu kişileri de sorumlu tutuyor. Mesela Esil Nuceyfi IŞİD’e göz yummakla hatta birlikte çalışmakla suçlanıyor. Tabii IŞİD gelince kendisi de Erbil’e kaçtı. Daha sonra Erbil’de üslenen Musul Vilayet Meclisi, valilik koltuğunu Nuceyfi’nin altından çekti. Yani IŞİD’in tetiklediği isyanla Sünnileri iktidara taşımayı umanlar koltuklarından oldu. Şimdi Nuceyfi Türkiye’nin desteğiyle IŞİD’in kentten çıkarılmasında rol alabilirse yitirdiklerine kavuşmayı düşlüyor.
Ankara da Nuceyfi ailesinin Iraklılar nezdinde düştüğü durumu dikkate almadan yeniden Musul hesapları yapıyor.

IŞİD’e yol veren hatalı politikalarla yüzleşmek yerine Ankara, Musul operasyonu ile ilgili yeni hassasiyetler geliştiriyor:
“Şii milis güçleri ve İran Musul’a girmemeli.”
ABD’nin refleksi de buna paralel.
Musul ve Kerkük’teki askeri birlikler dağılıp Musul düşünce Büyük Ayetullah Ali Sistani’nin çağrısıyla Haşd el Şabi oluşturulmuştu. Bu güç hemen başbakanlığa bağlanarak yasal statüye kavuşturulmuştu. Maaş ve cephanesini Irak hükümetinden alan bu birlikler, ordu ile birlikte IŞİD’i temizleye temizleye Musul’a doğru ilerleyince ‘Musul’u kimin kurtaracağı’ tartışması ivme kazandı. Türkiye, bir buçuk yıldır IŞİD’le savaşan Haşd el Şabi’ye karşı henüz sıcak çatışma yüzü görmemiş Nuceyfi’nin Haşd el Vatani’sini öne sürüyor.

Musul hassasiyeti köpürtülürken de medyaya şu iddialar pompalanıyor:

- Musul’daki ordu dağıldı çünkü tamamı Şii’ydi ve kenti savunmadı.

- Haşd el Şabi de tamamen Şiilerden oluşuyor ve İran’ın güdümünde.

Türkmenler dahil benim konuştuğum Iraklılar da diyor ki “Haşd el Şabi Irak için savaşıyor. Musul da bir Irak kenti. Musul’u Şii’siyle Sünni'siyle Hıristiyan’ıyla Müslüman’ıyla bütün Iraklılar kurtaracak. Şiiler gelmesin demek kimsenin haddine değil.”

Şiiler Irak nüfusunun yüzde 65’ini oluşturuyor. Kürtler bir kenara alındığında Sünniler epey azınlıkta kalıyor. Şiileri dışlamak için elinden geleni yapanlar nedense Sünni aşiretleri IŞİD’e karşı seferber etmek için çaba harcamıyor. Ayrıca Haşd el Şabi’nin ezici çoğunluğu Şii olsa da Sünnileri ve Hıristiyanları barındırıyor. Haşd el Şabi’ye katılım gösterenlerin başında da IŞİD’in sürdüğü Tel Aferli Türkmenler geliyor. Türkmenler Haşd saflarında savaşırken çok can verdi. Nedense hükümetin Suriye’de kabaran Türkmen hassasiyeti IŞİD’in sürdüğü Şii Türkmenlere sıra gelince bir duman gibi havada dağılıyor.
Özetle Irak hükümeti, IŞİD’in palazlanmasından sorumlu tuttukları Türkiye’nin bu işlere karışmasını istemiyor. Türkmenlerin mesajı da şu:
“Nuceyfi’den razı değiliz, onlar üzerinden geliştirilen politika bize yaramaz. Türkiye yapacaksa Türkmenleri kurtaracak bir şey yapsın.”

Deneyimli bir diplomatımız Türkiye’nin dış politikası seyri için, “Uykuda yürüyorlar” benzetmesini yaptı. Pek münasip. Allah tezinden uyandırsın efendim!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları