Top
14/08/2015

Rosemary'nin vegan bebeği!

Uzun zamandır berbat ‘festival filmi’ seyretmemişim. ‘Aç Kalpler’ ilaç gibi geldi. Venedik’te (Hammer korku filmlerini seviyorsanız, haklı olarak) en iyi aktör ve aktris ödüllerini alan bu filmin basın toplantısını tahmin edebiliyorum. Veganların (kısmen haklı) protestolarını, hafif maço görünüşlü yönetmenin cool savunmalarını, anneanne ve babaannelerin ilgisini, ‘Sadece bir aracız, karakterleri anlamak için elimizden geleni yaptık’ sularındaki aktörlerin meleksi tebessümlerini, kör kör gözüm parmağına Polanski bağlantılarını keşfettiği için kendinden geçen sinema eleştirmenini…

Evet ‘Aç Kalpler’ bir nevi ‘Rosemary’nin Bebeği’, ama burda filmin kötü kişisi doğum sonrası kafayı yiyen genç anne, iyiler de onun etrafını saran bütün ötekiler… Filmin gerilim yaratmakta kullandığı taktikler, tehlike bildiren gerilim müziği, çarpıtılmış açılar, yakın planlar, ‘deneysel’ montaj vb. o kadar komik ki, bazı festivallerde ‘tehlike geliyor!’ bildirimi yapan bu unsurlara seyirci haklı olarak kahkahalarla gülmüş.
Festival seyircisi de önyargılarla doludur elbette, ama ‘Aç Kalpler’in de önyargılara önyargılarla gitmekten başka bir şey yaptığı yok. Üstelik de beyinsizce, sıkıcı, yaratıcı bile olamayan bir biçimde. Şöyle de söyleyebiliriz; ‘Aç Kalpler’, tartışmalı ‘iyi karakter’i babaannenin üslubuna uygun demode bir ‘bu kadar olmaz canım’cılıkta ısrarlı. ‘Bu kadar olmayacak’ şey ise, esas olarak veganlık. Veganlığı bir tür delilik olarak sunan ‘Aç Kalpler’de olup biten, filmin ilk, sevimli sahnesinde gördüğümüz aşırı mahçup, elini ayağını nereye koyacağını bilemeyen New Yorklu delikanlıyla onun bu halini seven İtalyan gençkızın evlenmeleri, oğlanın kızın arzusu hilafına onu hamile bırakması, genç kadının hamilelik sırasında anlaşılmaz bir ‘kabus’ eşliğinde et yememeye ve zaten sorunlu geçen bir hamileliğin uzantısı olarak bebeği de faydası tartışılır bir biçimde beslemeye karar vermesi.


Esasında film, çift olmak ve çift olmanın genelgeçer romantizmiyle gerçeği arasındaki boşlukları konu ediniyor kendinin de farkında olmadığı bir düzlemde. Ama edinmiyor tabii: yabancılık, başka bir ülkede olma hali, çocuk doğurmaya belki de istekli olmamak, öte yanda analarıyla dertli yetişkin fakat hala ergen genç baba adayları, oğullarının sevgisini kazanmak için çılgın işlere kalkışabilecek babaanneler (film bu noktada basbayağı zıvanadan çıkıyor, komedi-korku filmi hali alıyor) bu eserin ebediyen yeraltında kalmaya mahkum alt metinleri.

Bütün babaannelere de haksızlık etmeyelim ama filmin ‘babaanne fikriyatı’, hayata, beslenmeye, çevreye vb. başka bir gözle yaklaşmaya niyetlenen her fikrin, hatta belki de her yeni fikrin felaketle sonuçlanacağına inanıyor. ‘Aç Kalpler’, havuçları, avokadoları ve turpları lanetle anarken sebzeler kadar ahir ve çok daha görünür olan problemleri tartışmaya yanaşmıyor bile:
Evlilik ille de iyi bir şey midir? Çift olmak demek her durumda anlaşmak mıdır yoksa bazen kendini karanlık bir kuyuya atmak anlamına mı gelir? Filmin sonlarına doğru, önce genç anne sonra genç baba (arada müessif olaylar yaşanacaktır) bebeği alıp Coney Island’a, ‘okyanus kıyısı’na götürüyorlar. Film burada canalıcı bir soru soruyor ama tabii gözalıcı günbatımlarından vb. baş alabilirsek; Çocuk nedir? Bu ‘melek’ kendi eksikliklerimizi yansıttığımız bir yüzeyden öte midir? Çocuk sahibi olurken, insanlık ve okyanus kadar eski bir ‘dürtü’ye başvuruyoruz da, geri kalanında ne yapıyoruz?
‘Aç Kalpler’ bütün suçu veganlığa yüklese de kahramanlarının evlilik, çocuk vb. konularındaki ’aç’, daha doğrusu ‘gelişigüzel beslenmiş’, ‘aburcuburla dolu’ kalpleriyle de, akıl fikirleriyle de zırnık ilgilenmiyor, ‘suret-i haktan’ ya da ‘alarmist’ görünmeyi tercih ediyor. Muhtemelen etkilenecek ama ‘yemeyeceksiniz’.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları