Top
Fatih Özatay

Fatih Özatay

fatih.ozatay@radikal.com.tr

19/06/2014

Bu kadar da miyop olunmaz ki...

Son günlerde medyada Merkez Bankası’nın önümüzdeki toplantıda alacağı karar hakkında yapılan açıklamaların beni oldukça eğlendirdiğinden söz etmiştim. Son zamanlarda Türkiye’nin risk priminin düştüğü -bunu yurtdışından borçlanma faizinin azaldığı şeklinde de okuyabilirsiniz, bu nedenle Merkez Bankası’nın ölçülü bir faiz indirimine gideceği (gitmesi gerektiği) konuşuluyor. Irak’taki gelişmeler nedeniyle ya da bu satırlar yazılırken henüz toplanmamış ama siz bu yazıyı okurken açıklanmış olacak ABD Merkez Bankası’ndan bir sürpriz karar çıkması halinde finansal piyasaların karışabilir. Bu ihtimaller dışında, kuvvetle muhtemel ki, Merkez Bankası gelecek hafta ‘ölçülü’ bir faiz indirimi yapacak. İndirim, medyada dile getirilen gerekçeye dayanacak.

Evet, doğru; nisan ayından bu yana (son birkaç gün dışında), bize benzer ülkelere olduğu gibi Türkiye’ye ilişkin de risk algılaması azaldı. Türkiye’nin riskinin azalmasında bir de iç siyasetin yatışması rol oynadı. Faiz indirimi için öne sürülen olgu gerçekten de yaşandı. Faiz indirimi gerektiğini belirtenler bir ikinci olguya daha dikkat çekiyorlar. Merkez bankaları faiz kararı alırken bazı değişkenlere ilişkin mevcut ve olası gelişmelere bakıyorlar. Bu gelişmelere farklı düzeylerde önem (ağırlık) veriyorlar. Teknik olarak ifade edilirse, buna ‘tepki fonksiyonu’ deniliyor. Bu değişkenlerin içinde risk primi de var. Dolayısıyla, Türkiye’ye ilişkin risk primindeki düşüş, faiz kararı verilirken dikkate alınan diğer değişkenlerde bir değişiklik yoksa Merkez Bankası’nın faiz indirmesi gerektiği sonucunu doğurur. Bu da doğru.

Peki, eğlenceli kısım ne? Şu: Merkez bankalarının tepki fonksiyonunda (faiz kararı alırken baktıkları değişkenler kümesinde) sadece risk primi yok. Hem sadece o yok hem de en önemlisi o değil. Enflasyonun ileride alacağı değerler hakkındaki merkez bankası tahmini ile enflasyon hedefi arasındaki fark, büyüme oranı ile potansiyel büyüme oranı arasındaki fark ve yurtdışı faiz oranı da var. Bunlar arttıkça Merkez Bankası’nın faiz artırması, düştükçe de düşürmesi gerektiği - pratikte işler bu kadar otomatik olmasa da- çok kabaca söylenebilir.

Hadi, ABD Merkez Bankası’nın alacağı kararların bir süre sonra ABD’de tahvil faizlerini (sözünü ettiğim tepki fonksiyonundaki yurtdışı faiz) yükselteceğini geçelim –sonbahardan önce bu faiz yükselmesi gerçekleşmez diye bekleniyor- enflasyon ile hedef arasındaki farka ne diyeceğiz? Öyle ya, 2012’den bu yana her ay gerçekleşen yıllık enflasyonların ortalaması yüzde 8.3 düzeyinde. Şu anda enflasyon yüzde 9.7’de. Yıl sonu için Merkez Bankası’nın tahmini ise yüzde 7.6. Oysa 2012’den bu yana hem hedeflenen enflasyon bu düzeylerin oldukça altında: Yüzde 5.

İşte işin eğlenceli kısmı bu aşamada tam anlamıyla belirginleşiyor: Kanununda temel hedefi ‘fiyat istikrarını sağlamaktır’ maddesi bulunan ve 2012 başından bu yana enflasyon hedefini yüzde 5 olarak (hükümet ile birlikte) belirleyen bir merkez bankasının olduğu ülkede, medyada faiz indirimi kararı tartışılıyorken, kimse çıkıp da “enflasyon ne olacak hemşerim” diye sorgulamıyor. Hani, enflasyon hedefi yüzde 7 olsa anlarım ya da enflasyon 2015 içinde yüzde 5’e düşecek olsa yine anlarım. Hedef yüzde 7 değil yüzde 5. Enflasyonun yüzde 5 dolaylarına kalıcı olarak düşeceği hiç ikna edici bir iddia değil. Hele yıllardır yüzde 8 etrafında salınan bir enflasyon varken. Ve hele o salınmayı ortadan kaldıracak bir ekonomi politikası mevcut değilken.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp

Yazarın Diğer Yazıları