Top
06/05/2014

Antalya, Antalya olalı böyle bir şey görmedi

“Herif boşuna 10 ay ceza almadı. Aşağıladı milleti!” Böyle diyor birçoğu ve O’nu “yetiştiği yerleri beğenmeyen, insanını benimsemeyen, hatta küçük gören” diye tanımlıyor.

Eğer öyleyse, neden bestelesin ki Mezopotamya’yı? Ne işi olurdu Fırat ile Dicle ile? Gider Niagara’yı bestelerdi.

İstanbul’u besteleyeceğine “Berlin” koyuverirdi başlığını. Bölüm başlıklarını değiştirirdi ve “Berlin’de bir Türk Dönerci” yapıverirdi örneğin…

Ne işi olurdu Aşık Veysel’le? “Çok banâl mirim” der, geçerdi. Rus piyaniste, Alman piyaniste Veysel’i çaldırıp, “Kara Toprak” nağmelerini ezberletecek kadar karakteristik yazacağına, gider bir trubador ezgisi bestelerdi. Sağ elini attığı gibi piyanonun içindeki tellere yine, al sana lavta olurdu…

Oralarda öğrendi Edebiyatçı babasının elinden tutup yürümeyi ve elini bırakıp koşmayı… O hani Mezopotamya’da vurulan Bas Flüt vardı ya, belki de arkadaşıydı. Kendisi belki de bas blok flüt çalan Çağatay’dı. Ve adını söyleyemedi ama, “çal be Bülent! Çal da ruhuna değsin kardeş gibi bellediğimin” diye arkadaşını anıyordu. Kimse merak etmesin ve mezarında rahatsız etmesin diye de söylemedi hikayesini…

Şimdi diyorsunuz ki; “bu milleti çok aşağıladı, müstehaktır”.

O aşağılama değildir aslında… Deli doludur ya bir tarafı! Hani, kimi zaman laftan anlamazlığı da vardır, malum… E babasına ve piyanosuna da çekmiş azıcık! Hoşgörülmeli elbette! Katılmayabilirsiniz! Katılmadık da bazılarına… Örneğin “Arabesk yavşaklığı” dedi. Başka türlü söyleyebilirdi. “Arabesk müzik” için başka bir şey söyleyebilirdi. Olmadı! Ama hoşgördük!

Hani Yaradan analara ödünç vermiş ya yaratma becerisinin bir kısmını, kendi büyüklüğü de anlaşılsın diye… O sayede melek doğurup kadınlar, ana olurlar! Besteciler, mucitler, filozoflar da ilham bulurlar. Yeni şeyler keşfetme serüveninde, biraz çizgi dışına çıkarlar. Hatta “buldum” deyip dışarı anadan üryan koşarlar. Ama o durumda bile tacizci görülmez, yaftalanmazlar. Olsa olsa “çatlak profesör” diye anılırlar. Öyledir işte besteciler de, sanatçılar da… Az biraz tolerans hakları vardır. Hoşgörülürler! Kendileriyle mücadele içinde olduklarından, iki hafta sonra kendi hatalarını bile kendilerine vurabilirler. İnsanın daha iyiyle karşılaşabilmesi için, önce kendileriyle uğraşırlar. Siz maç seyreder, kahvede arkadaşlarla hasbıhal eder, iki el de “king” atarken, onlar 2-3 gün kimseyle konuşamadan, bir piyanoyla baş başa kalırlar. Acısını yakından yaşarlar uzaklardaki Gizem’lerin, Mert’lerin… Piyanoya ağlarlar. O kadar duyarlıdırlar. Herkes için duyarlıdırlar.


Twit Meselesi


Bir konuya açıklık getirelim! Birisi bir söz paylaşmış. Siz de retweet etmişsiniz twitter’da. Yani paylaşmışsınız. Bunun Türkçe’deki karşılığı; “alıntı”dır. Edebiyat’ta şu anlama gelir: “şöyle demiş”. Yani siz “A” adlı kişinin yazdığını retweet etmişsiniz. Böylelikle “A şöyle demiş” anlamında alıntı yapmış oluyorsunuz! Bir kişinin paylaştığı Ömer Hayyam sözlerini retweet ettiği, yani “şöyle demiş” dediği için suçlandı Piyanist Fazıl Say... Binlerce kişi beğenmediği ve hatta doğru bulmadığı pek çok tweet’i, insanların haberdar olması için paylaşıyor. Bu onların da bu sözleri söylediği anlamını taşımıyor. Ama Fazıl Say, mahkemeden 10 hapisle cezalandırıldı bundan dolayı! Henüz de iş bitmedi elbette! Yargıtay ve hatta Anayasa Mahkemesi süreci var. Sadece birinci etap tamamlandı henüz…


Gürer Aykal


(Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, seçimler sonrası kendisiyle görüşmeyeceğini açıklayan ve kötü söz söylediğini ifade ettiği Antalya Uluslararası Piyano Festivali Genel Sanat Yönetmeni Fazıl Say ile, festivale birlikte devam edemeyebileceklerini açıkladı. Festivalin kurucu ve organizatörü Kadir Dursun da, Say’ın olmadığı bir tabloda, etkinliği sürdürmeyebileceklerini açıkladı.)

Eski dostlar birkaç kelâm ile birbirini incitse de, kıramaz! Hele sanat ve dostluk, siyasetin üstündedir. Daha önce Antalya Uluslararası Piyano Festivali’nde izleyici karşısına çıkarak, şef Gürer Aykal idaresindeki Antalya Devlet Senfoni Orkestrası ile bir konçertonun ilk bölümünü çalan Menderes Türel, o sahneye çıkarken siyaset ceketini kuliste bırakmıştı. O’nu teşvik eden ve alkışlayan üç isimden biri de Fazıl Say’dı… Diğer ikisi; Gürer Aykal ve festivalin kurucusu-koordinatörü Kadir Dursun’du (Veli Çabar ile birlikte)…

Siyaset, tıpkı TÜSAK meselesinde olduğu gibi sahneye taşınmamalı! Sanat, siyaset üstü kalmalı! Edilen yorumlar unutulmalı! Zar zor ve uluslararası referansa getirilmiş bir festival, daha da büyüyerek sürmeli!

Gürer Aykal, mutlaka bu konuda devreye girmeli! Antalyalı genç piyanistlere bile bunu yapmaya hakları olmadığını hatırlatmalı. “Hadi bitti” demeli.

Sonuçta, “Antalya, Antalya olalı, böyle bir güzellik görmedi kardeşim” demeli herkes!

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp