Top
Cenk Sidar

Cenk Sidar

cenk@sidarglobal.com

12/11/2014

İran ile nükleer anlaşma Türkiye için ne anlama gelir?

İran`ın P5+1 (ABD, İngiltere, Rusya, Çin, Fransa ve Almanya) ile yaklaşık 14 aydır sürdürdüğü nükleer müzakerelerin sonuçlanmasına az bir süre kaldı. 1979 İslam devriminden itibaren küresel ekonomik ve siyasi sistemin dışında kalan İran yakın bir gelecekte sisteme tekrar entegre olabilir. Bu olasılığın Türkiye için de büyük ehemmiyeti var.

Öncelikle anlaşmanın başarı şansına bakalım. Geçtiğimiz Temmuz ayında çözüme ulaşılamayınca 6 ay daha uzatılan süreçte 24 Kasım tarihine kadar nihai bir sonuç alınması gerekiyor. Bu tarihte ya kapsamlı bir anlaşma yapılacak ya da müzakereler olumsuz sonuçlanacak. Ek süre verilmesi de yüksek bir ihtimal ama bu sefer ek süre daha kısa olacaktır.

Son ana kadar diplomatik trafiğin yoğun bir tempoda süreceğini iddia edebiliriz. Geçtiğimiz hafta sonu Umman’ın Muskat şehrinde gerçekleşen müzakerelerin son ayağında kayda değer bir kazanım elde edilemediği ifade edildi. Buna rağmen taraflar çaba göstermeye devam ediyor.Görüşmelerin son ayağı18 Kasım’da Viyana`da başlayacak.

Detaylara girmeden önce büyük resme bakmakta fayda var. Anlaşma için küresel siyasi ve ekonomik konjonktür oldukça uygun bir zeminde. Bölgede artan IŞİD tehlikesi konusunda İran ve Batı hem fikir. Düşen petrol fiyatları İran`ın (bütçeyi dengelemesi için 140$ seviyesi gerekiyor) ekonomik sorunlarını derinleştiriyor. En azından ekonomik boyutta Batı ile entegrasyonu şart kılıyor.

Eğer 24 Kasım’da anlaşma sağlanamazsa yaptırımların şiddetinin artması neredeyse kesin. Bu İran ekonomisi için hayati bir tehlike teşkil ediyor. Bu riski almak istemeyeceklerdir. Ayrıca Rusya`nın Avrupa`ya yarattığı enerji bağımlılığı ve son dönemde iyice agresifleşen dış politikası Avrupa için yeni enerji kaynaklarını şart koşuyor.Rusya`dan sonra dünyanın en büyük ikinci doğal gaz rezervine sahip İranbu bağlamda önemli bir kurtarıcı kaynak olabilir. Kendisi için bu olumsuz senaryoya rağmen Rusya`da büyük resme odaklanarak şimdiye kadar süreçte yapıcı rol oynadı.

Anlaşma olumlu sonuçlanırsa askeri-siyasi alanda Batı ve İran arasında ilk stratejik işbirliği IŞİD`e karşı olacaktır. Wall Street Journal gazetesinin haberinden sonra ortaya çıkan Obama`nın Hamaney`e Ekim ayında gönderdiği mektup bu olası işbirliğinin ana hatlarını çiziyor. Fakat mektubun içeriğinde de ifade edildiği gibi bu işbirliği için nükleer anlaşma olmazsa olmaz bir gereklilik.

Anlaşmanın Parametreleri
Bütün makro küresel gelişmeler anlaşmanın gerçekleşeceği yönünde sinyal verirken henüz detaylarda uzlaşı yok. İran`ın uranyum zenginleştirmesinin kabul edilebilir boyutu, yaptırımların nasıl/ne zaman kalkacağı ve İran`ın nükleer programının denetim mekanizması konusunda somut bir anlaşma söz konusu değil.

İran nükleer teknolojiyi enerji, tıp ve araştırma amaçlı geliştirdiğini iddia ediyor, Batı bu konuda şüpheli. İran`ın elinde 19000 nükleer santrifüj var. Bunlardan 9400`u Natanz ve Fordo tesislerinde uranyum zenginleştiriyor. Geri kalanlar aktif değil.

Medyaya sızan bilgiye göre ABD İran`ın elindeki zenginleştirilmiş uranyum stokunu yok etmesi şartıyla, İran’ın 4000 santrifüjü elinde tutmasına müsaade edeceğini söylüyor. İran`ın elinde kalan diğer santrifüjlerinse boru ve temel ekipmanlarının sökülerek kullanılamaz hale gelmesi konuşuluyor.

Bir diğer anlaşmazlık kaynağı da İran`ın ne zaman diğer ülkelerle nükleer teknoloji geliştirme konusunda eşit muamele göreceği. ABD İran`ın 20 yıl boyunca “özel denetimde” kalmasını isterken, İran bu sürenin 5 seneyle sınırlandırılmasını talep ediyor. İran kendisine karşı uygulanan bütün ekonomik yaptırımların yapılacak nihai anlaşmayla kalkmasını talep ediyor. P5+1 ise bu konuda daha temkinli.

Washington`un Rolü
Anlaşmanın kaderini belirleyici bir diğer nokta da Amerikan iç politikası. Cumhuriyetçilerin hem Kongre, hem de Senato`da çoğunluğu elde etmeleri dış politika açısındankritik bir faktör. Fakat bu son gelişmeyi tamamen çözümün aleyhinde görmemek gerekiyor.

Cumhuriyetçiler bu tarihi anlaşma fırsatını kaçıran ve suçlanacak taraf olmak istemeyeceklerdir. Özellikle 2016 yılında yapılacak başkanlık seçimlerinde İran önemli bir faktör olacak ve bu olası başarı kozunu Demokratlara hediye etmek istemeyecekler.

Obama`nın dış politika karnesi zayıf. Asya`ya açılım (Asia Pivot) gibi temel stratejik doktrinlerini uygulayamadı. Orta Doğu`dan çıkmak isterken oluşmasına katkı sunduğu zemin onu Orta Doğu`nun daha çok içine çekti. Irak ve Afganistan`dan çoğu uzmana göre zamansız çekildi, hem içeride hem de dışarıda bu iki ülkenin geleceği konusunda ortak duruş yaratamadı.

Suriye konusunda diplomatik başarı elde edemedi. Rusya’nın dış politikadaki ağırlığı önemli ölçüde arttı. Kırmızı çizgileri çiğnenmesine rağmen adım atmadı. Obama IŞİD ile mücadelede en baştan “Amerikan kara gücünü kullanmayacağım” diyerek caydırıcılığı kaybetti. Bütün bu sebepler nedeniyle Washington`da hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar Obama`nın dış politikasını şiddetli bir şekilde eleştirdiler.

Ülkede Obama açısından iyi giden tek şeyşu aşamada ekonomi. İşsizlik düşüş eğiliminde, büyüme kuvvetli. Krizden çıkma emareleri gösteren ve güçlü makroekonomik veriler ortaya çıkaran ABD ekonomisi artık bir nebze “topal ördek” sayılan Obama`nın elini güçlendiriyor.

İç politikadaki hareket alanını araseçimlerde kaybeden Obama, İran meselesini çözen Başkan olarak adını tarihe yazdırmayı hedefliyor. Belki bu başarıyla daha önce aldığı Nobel Barış Ödülünü de hak etmiş olur.İsrail-Filistin sorunu çözümden çok uzak. Kısacası İran Obama dış politikası için son fırsat.

Amerikan toplumu 1979 rehine krizinin travmasını atlatmışa benziyor. Mayıs ayında Steve Kroft`un 60 Dakika programı, geçtiğimiz hafta da Anthony Bourdain`in Tahran ziyareti Amerikan toplumunu genç, şehirli, iyi eğitimli ve dost canlısı İran nüfusu ile tanıştırdı. Bu programı izleyenlerin İran hakkındaki önyargılarının birazda olsa değiştiğini düşünmek hayalperest olmaz.

Türkiye için ne anlama geliyor?
Türkiye İran`ın küresel sisteme entegre olmasından hem ticari hemde jeopolitik fayda sağlayacak. Türk şirketleri için İran`da önemli ekonomik potansiyel mevcut. İran 80 milyonluk nüfusu, genç, iyi eğitimli ve dinamik tüketici kitlesi ile ihracat pazarları daralan Türkiyeiçin rahatlama kaynağı sunabilir. Yaptırımların kalkmasıyla Türkşirketlerirahat hareket edebilecekler.

Jeopolitik açıdan da anlaşma ulusal güvenliğimize büyük katkı sunacak. İran`ın nükleer silahlanmadan yahut örtülü tehdidinden vazgeçerek küresel sisteme dahil olması Türkiye’nin yanı başında sistemi tehdit eden bir askeri nükleer gücünvarlığını engelleyecek. İran’ın sisteme entegre olması “proxyleri” vasıtasıyla Suriye ve Irak`taki istikrarsızlığı tetiklemesinin de önüne geçebilir. Irak ve Suriye`nin normalleşmesi de Türkiyeiçin bölgedeki jeopolitik risk faktörlerini azaltacaktır.

Enerji güvenliğini güçlendirmesi açısından da İran`la yapılacak anlaşma Türkiye’ye değerli bir fırsat sunuyor. Gaz ihtiyacının önemli bir kısmını İran’dan karşılayan Türkiye geçtiğimiz sene yaptırımların önüne geçebilmek için farklı “taktikler” geliştirmişti. Anlaşma gerçekleşirse bu oyunlara gerek kalmayacak.

Türkiye İran’dan yaptığı gaz ithalatında özellikle sert geçen kış aylarında kesintiler yaşıyor. Bunun sebebi de İran’da artan iç talebi karşılamak için İran’ın ihracatı zaman zaman durdurması. Eğer İran anlaşması sağlanırsa yabancı yatırımlar sayesinde İran gaz üretimini artıracak, altyapısını güçlendirecek ve ihracat kapasitesini artıracak. Bu Türkiye için uzun vadede çok büyük bir kazanım olacaktır.

Türkiye ayrıcaİrangazının gelecekte Avrupa`ya transferinde transit hattı olacaktır. Bugün küresel enerji çevrelerinde İran’ın Avrupa`ya gaz ihracatının gerçekleşmesi için en az beş senelik gerekli bir zaman diliminden bahsediliyor. Çünküİran’ınülkedeki enerji altyapısını kuvvetlendirmesi gerekiyor. Bu süre zarfında TANAP`ın kapasitesi de artacağı için TANAP vasıtasıyla İran gazını taşımak mümkün olabilir. Türkiye’den geçecek yeni altyapı projeleri de Türk müteahhit ve şirketlerine fayda sağlayacaktır.

İran`ın küresel sisteme entegrasyonu ve bölgedeki terör örgütlerine karşı Batı ile ortak hareket etmesi İran`ı yakın gelecekte ABD`nin yakın bir müttefiki haline getirebilir. Bu şimdi belki uzak bir ihtimal olarak gözükse de bölgede dengeler hızlı değişiyor. ABD`nin bölgede mezhepsel gerilimin artmasıyla artık Sünni aktörler olarak “görülen” S.Arabistan, Katar ve Türkiye ile olan ilişkileri geçtiğimiz dönemde yara aldı.

Henüz İran’ın Türkiye’nin bölgedeki rolünü alacağını iddia etmek gerçekçi olmasa da uzun vadede İran’ın sisteme entegrasyonu ve ilişkilerin normalleşmesi Türkiye’nin stratejik önemini nispeten de olsa zayıflatacaktır.

Çözümden önemli stratejik yarar sağlayacak Türkiye bu kritik süreçte çözüme ulaşmak için ne yapıyor. Yahut ne yapabiliyor? Türkiye İran`la anlaşma için 2010 yılında ciddi bir çaba gösterdi. Brezilya ile birlikte İran nükleer sorununu çözmeye yeltenmiş, bu uğurda ciddi bir diplomatik hamle yapmıştı. Bu yeltenme başarısız olsa da önemli ve yaratıcı bir adımdı.

Maalesef o günden itibaren Türkiye ve Orta Doğu`da köprünün altından çok sular geçti. 2010`dan sonra bölgedeki tutarsız politikaları nedeniyle Türkiye`nin bu eksende bir hamle yapabilecek etkisi kalmadı. Türkiye’nin ne P5+1 ülkeleri ne de Iran ile kuvvetli ilişkileri var. Artık Türkiye uluslararası çevrelerde sorun çözen bir arabulucu olarak değil, kriz yaratan bir ülke olarak görülüyor.

Yakın bölgesinin ve dünyanın geleceğini şekillendirebilecek İran görüşmelerinde Türkiye masada yok. Bu durum Türkiye’nin dış politikadaki başarısızlığını ve bölgesel güç konumunu kaybettiğini net bir şekilde ortaya koyuyor.

http://www.radikal.com.tr/122839512283950

YORUMLAR

Bu habere henüz yorum yazılmamış.