Top
Bağiş Erten

Bağiş Erten

bagis.erten@gmail.com

22/08/2013

'Topçu Kışlası' yine sorun yarattı

Her şeyden önce: Premier Lig’i kendi ligimiz gibi izliyor, okuyor, yorumluyoruz ya; oradaki tartışmaları kendi tartışmalarımızla karıştırmayalım. ‘Arsenal artık sıkıcı. Wenger köhnedi...’ falan derken biraz durmak lazım. Arsenal’liliğin kitabını yazan Nick Hornby’nin “Galiba Highbury’deki futbolun pek öyle anlı şanlı bir tarihi olmadığını ve bu yüzden de dünya tarihinin en sıkıcı futbol takımı olduğumuza dair ithamların yalan olmadığını biliyoruz” dediği günler geride kaldı ve takım asla o takım değil. Evet, güzel günler eskilerde ama o kadar da değil. Hatta tersine itibarsızlaştırma yerine önce örnek almalı, sonra eleştirmeli. Tamam uzun süredir kupa yok, fakat Şampiyonlar Ligi’nde 15 sezondur varlar ve Premier Lig’de ise 17 yıldır ilk dörde giriyorlar. Ve bunu, gelir-gider dengesinde son 10 yılda transferde 36 milyon avro kâr ederek yaptılar. Ve unutmayın, bu kadro son üç sezonda ilk maçı kaybetse de, sırasıyla Barcelona’yı devirdi, Milan’a 3 attı, Bayern’i deplasmanda 2-0 devirdi. Yani eğri oturup doğru konuşalım, haddimizi bilelim. Skordan bağımsız yazıyorum bunları... 

Yukarıdaki satırların bir yansıması gibi başladı karşılaşma. Arsenal daha diri, daha hızlı ve daha etkiliydi. Nitekim Fenerbahçe maça sanki bir on dakika sonra başladı. Daha da kötüsü bu ilk yarı boyunca atağa benzer tek an oydu ve 50’li dakikalara tek kaleyi bulan şut atamadı Fenerbahçe. Arsenal ise yüklendikçe yükleniyor, ama biraz sakarlıkla yapıyordu bunu. Golsüzlük ondandı.

Arada sıklet farkı var
Düşünün 21’de ilk kötü pasını attı konuk ekip. Bu esnada Fenerbahçe’de neredeyse herkese bir kötü pas düşmüştü. 42 dönülürken dalga dalga geldi Topçular. Ondan da gol çıkmayınca devre bu skora bağlandı. Bu iyiye işaret olabilirdi.
Olmadı. İkinci yarı Gökhan’ın oyuna girmesiyle umutlar yükseldi. Gelin görün ki Arsenal hemen golü buluverdi. Zaten iki takımı en çok sürat kapasitesi ayırıyordu. Arsenal resmen ileriye sarar gibi kalıyordu temsilcimiz karşısında. 51’deki Ramsey-Walcott-Gibbs’li golün yaş ortalaması 24’tü ve en yenisi yedi senedir Arsenal’deydi: 0-1. 53’te aynı hızla bir daha geldiler. Son anda Volkan engelledi.

Emenike girdi ama...
Son yarım saatte Emenike büyük alkışa girdi sahaya. Fakat buna da cevap Ramsey’in 64’ünde güzel golüyle geldi: 0-2. Sonrası artık ıslıklar eşliğinde geçen bir karamsarlık ve kahır maçına döndü. 67’de Sow’un gol kokan kafası bile girmeyince ahlar-vahlar gırla gitti. 77’deki Giroud’nün penaltısı sıklet farkını ortaya koydu sadece.

Evet kötü kaybetti Fenerbahçe. Rakip Premier Ligi’nin zirve takımlarından biriyse kaybetmek doğal. Sorun, Sarı-Lacivertlilerin hiçbir şey yapamaması ve ışıksızlığıydı. İki takım arasında dağları aşan bir mantalite farkı vardı. İnsanı üzen bu. Yoksa bu tribünler neler gördü...

NOT: Arsene Wenger’de biraz Mahmut Hoca tipi yok mu? Takımı bakışı, havası, hatta çirozluğu bile. Para harcamayı sevmeyen bir eğitim kurumunun başı gibi adeta. Eminim, Arsenal başkanı -maazallah- bir futbolcuya 50 milyon pound teklif etse, “Burası bir ticarethane değil” diye kalbini tutar. Bir oyuncusu sakatlandığında saha kenarına kaygıyla koşuşu bile bana onu hatırlatıyor. O yüzden ne yapsa sempatik geliyor. “Şahsi oynuyorlarmış, oynatmaaam. Koşmuyorlarmış, yürütmeeem. Çok para istiyorlarmış verdirtmem...”

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp