Top
18/04/2023

Depremle birlikte kültürel mirasımız kaybolmak üzere

Sizce “millet” nedir?
Bir toprak parçası üstünde yaşayan insanlar mı? Hayır, ona “topluluk” deniyor. O topluluğun “millet” olabilmesi için, Mustafa Kemal Atatürk’e göre, şunlar gerekiyor:

Zengin bir hatıra mirası, sahip olunan mirasın korunması için ortak irade, birlikte yaşamak için ortak istek ve gelecek programının aynı olması. Yani ilk şart; ortak bir geçmiş, kader birliği ve ortak bir gelecek hedefi. Bir diğer deyişle; insanların düşünce, ruh ve kültür açısından birbirine bağlı olması...

“Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler, başka milletlere yem olurlar” diye bu yüzden demiş Atatürk. Çünkü benlik denilen o bağ yok olduğunda, bir millet de ortadan kalkıyor.

Depremle birlikte kültürel mirasımız kaybolmak üzere

ÖZ BENLİĞİMİZ

İşte bu yüzden “kültürel mirasımız” bizi biz yapan şeylerin en başında geliyor. Bundan kastım sadece müzelerde sergilenen veya Efes gibi doğal sit alanlarında gezdiğimiz tarihi eserler, yani somut/fiziksel kültürel miras değil. Asıl olarak, soyut olan mirasımız. Binlerce yıldır nesilden nesile aktarılan, atalarımızdan devraldığımız kadim bilgiler, gelenekler-görenekler, örfler-adetler, motifler, ananeler… Benliğimizi oluşturan asıl unsurlar.
Peki depremle birlikte çok sayıda bina yıkılmış, çok sayıda insan göçmüşken…. Kültürel mirasımıza ne oldu?

MİLLETİN RUHU

“Kültürel mirasımız bizim ruhumuz. Bu ülkenin, toplumun, şehirlerin ruhu… El sanatları, işlenmiş olan motifler, hepsi aslında kültürümüzün birer hikâyesi. Kilimlerdeki desenler, kıyafetlerdeki aksesuarlar, kullanılan renkler, yemekler, mimari... Hepsi aslında şehirlerin ve şehirlerde yaşamış kadim atalarımızın günümüze ulaşan hikâyeleri ve hepsi bize bir şey anlatıyor. Bize toplumun geçmişten gelen ruhunu yansıtıyor. O yüzden bir yerin, bir toplumun ruhunu korumak da, kültürel mirasını ve hikâyelerini korumaktan geçiyor” diyor TUSDER (Turizmde Sürdürülebilirlik Derneği) Başkanı Melek Çubuk.

Dahası; bu mirasın bugün afet bölgesine can vereceğini savunuyor. Depremzedelerin “kendi kültürel miraslarına tutunarak, onun gücüyle ayağa kalkacaklarına” inanıyor.

Depremle birlikte kültürel mirasımız kaybolmak üzere

YEREL HALKLA TURİZM

Turizm sektörünün sürdürülebilir olabilmesi için “yerel kalkınma” üzerine kurulması gerektiğini savunarak geçtiğimiz yıl kurulmuş TUSDER. Turizmin; yerel halkın içine katılarak, onların emeklerinin karşılığını almalarını sağlayarak yapılması ve güçlendirilmesi gerektiğini savunagelmiş. Zira her şeyden önce; yerelde halk dâhil edilmezse, orada turizmin gelişmesi ve kalıcı olması zaten mümkün değil. 2’ncisi; yöre halkının bildiği ve nesilden nesile sürmesini sağladığı kültürel mirasın devam edebilmesi için, o halkın bu bilgileri akıttığı ürünlerin hak ettiği yeri bulması gerekiyor.

Şu an ise afet bölgesinde kültürel mirasımız kaybolma riskiyle karşı karşıya. Zaten tam da bu yüzden TUSDER, “Miras: Hayat Veren Kadınlar” projesini hayata geçiriyor. Antakya’nın kültürel mirası olan el sanatlarını, kadınlara yeniden teslim ediyorlar. Onlara verecekleri mesleki eğitimlerden sonra (zanaat, finans, işletme vs. alanlarında) yarattıkları özel tasarım serisi, “lüks” markaların mağazalarında satışa sunulacak. Şu an yapılan 2 yıllık sözleşmeler, projenin sadece ilk aşaması için. Sonrası için ise fon arayışları sürüyor.

*

2 hafta önce TUSDER yönetimi Antakya’ya gidip, Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Doç. Dr. Lütfü Savaş ve bölgedeki İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) yetkilileriyle görüşmüş. Üretici kadınlara verilecek olan kurslar ise Boğaziçi Üniversitesi Yaşamboyu Eğitim Merkezi (BÜYEM) işbirliğinde olacak.
Yerel motifler gibi kadim bilgilerin aktarımı için de eğitmen, akademisyen ve girişimcilerden oluşan kadrolar çalışmaya başlamış bile.

ÖZ DEĞER

“Yerelde turizm denilince aklımıza hep son derece düşük kaliteli-maliyetli ‘hatıra’ (souvenir) diye satılan incik-boncuk vs. geliyor. Oysaki yerelde kültürel mirasın akıtıldığı çok kıymetli, dünyada benzeri olmayan eşsiz eserler-ürünler var. Biz onları görünür ve kalıcı kılmaya çalışıyoruz. Bu projeyle bölgenin kültürel mirasını ve marka değerini sadece tüm yurtla değil, dünyayla buluşturmayı hedefliyoruz” diyor TUSDER Başkan Yardımcısı Bihter Ayyıldız.

“Bunun için de bu ürünlerin orta ve üst segmente ulaşması, yani lüks markaların mağazalarında yer alması çok önemli. Ki hak ettikleri maddi-manevi değeri alabilsinler. Oradan da globale yayılsınlar” diye devam ediyor.

Sürdürülebilir marka & yaşam trendleri konusunda stratejist olan Bihter Hanım, katma değeri olan ve bölgenin marka değerini yükseltecek olan ürünlerin sadece kadınlara iş gücü oluşturmayacağını, aynı zamanda bölgenin kimliğini dünyaya yayacağını savunuyor.

Depremle birlikte kültürel mirasımız kaybolmak üzere

PEKİ NEDEN KADIN?

Peki neden mi kadın? Çünkü nasıl ki doğum yaparak insan yaşamını sürdürüyorsa… Bir bitki meyve verdikten sonra ondan yeniden tohumu alıp saklıyor, böylelikle onun devamını sağlıyorsa…

Ninni söyleyerek çocuğuna aslında tarihi aktarıyorsa…Kilime o motifi işlerken kadim bilgileri akıtıyorsa... Kısacası; yaşamın devamını sağlıyorsa… Elbette kültürel mirasın da asıl taşıyıcısı, emanetçisi onlar.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp