Top
02/04/2023

Gönül aşı bölgeyi ayağa kaldırıyor

Depremin üstünden sadece birkaç saat geçtikten sonra başladı aşlar pişmeye. Gönüllü bir sürü kadın-erkek hiç düşünmeden kendini bölgeye atıp koyuldu kazanlarda kaşık çevirmeye. Geçen hafta bu köşede yazdığım “Gönül Mutfağı” gibi; sayısız gönül insanı bir araya gelip yaptıkları aşları depremzedelere dağıttılar haftalarca.

Öyle ki, çıkarılan tabak sayısı milyonları buldu. Yunanca “doğuş” anlamına gelen, içinde “ana” kelimesini barındıran Anadolu’nun göbeğinde başlayan bu “aş hareketi” boşuna değil elbette. Kültürümüzün merkezinde yatan “ocak” kavramı tam da bu demek değil mi? Ateş anlamına gelen “ot/od” sözcüğünden gelen ocak, ateşte pişirilen aşla ve pişirildiği yerle özdeşleşmez mi? Ocak, kutsaldır Bektaşilik gibi birçok inanç sisteminde.

Aile demektir, yuvadır. Birliktir beraberliktir. Ocağın tütmesi, yaşamın devamı demektir. Mehmet Akif, “sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak” derken bunu demek istememiş midir? Nasıl ki aş, ateş yakılan ocakta pişiyorsa… Ham insan da bir ocakta pişer, olgunlaşır bu inanca göre. Tam da bundan dolayı depremzedelere dağıtılan aş, yemeğin çok ötesinde; ocaktan çıkan sevgidir, şifadır. “Senin için pişirdim bu aşı, yalnız değilsin, buradayım” demektir. Uzatılan el, açılan kalptir. Bir gönülden çıkıp, bir gönle girendir.

KIRSAL KALKINMA

“Anadolu’nun Gönül Şefleri” kitabını sanki bu günleri öngörerek yayınlamış Elif Ovalı. Araştırma-inceleme alanında ödüllü bir çalışma olan bu yemek-kültür kitabı, ilhamını tam da bu “ocak” kültüründen almış sanki. Soyadının hakkını tam anlamıyla veren, yüzlerce yıldır Antakya’da toprağı yaşatan köklü bir ailenin kızı olan Ovalı, 12 yıl önce kurduğu “Teofarm” markasıyla gönülden bağlı olduğu Antakya toprağını hep canlı tutmaya çalışmış.

Yetiştirdikleri endemik bitkilerin büyük perakende zincirlerinde satılmasını sağlayarak bu bölgenin canına can olmuş. Aile işletmeciliğinin sürdürülebilir bir üretim modeli olduğunu göstererek, tarımda markalaşmak isteyen yerel halka örnek olmuş. 2 yıldır gerçekleştirdikleri “kırsal turizm” uygulamalarıyla da -konaklayanlara hasat yaptırmak gibi deneyimler kazandırarak- şehirliyle köylüyü bir araya getirmişler. Bu şekilde köylerin daha hızlı kalkınabileceğini, dönüşebileceğini ortaya koymuşlar. Antakya tarihini ve kültürünü de “Doğu’nun Kraliçesi’nin Tacı: Antakya Köprüsü” kitabında derlemiş aynı zamanda Öğretim Görevlisi olan Elif Ovalı.

UZUN ÇARŞI YENİDEN KURULUYOR

Elif Ovalı yüzlerce yıllık köklerinin getirdiği bilgi ve deneyimleri, depremden sonra bölgenin hızla ayağa kalkması için hemen kullanmaya başlamış. İvedilikle hayata geçirdikleri projelerden biri; Big Chefs restoran zincirinin depolarındaki ürünleri bölgedeki ihtiyaç sahiplerine yönlendirmek olmuş.

Yine bir diğeri; Big Chefs restoranlarının kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Gamze Cizreli ile birlikte, Hatay Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Hikmet Çinçin’in desteği ve TÜRYİD’in sponsorluğunda; tarihi 12’nci yüzyıla dayanan Uzun Çarşı’yı yaşatmak olmuş. Depremden sonra “hayalet çarşı” haline gelen ve Antakya’nın simgesi olan bu çarşı için ilk etapta 76 esnafın dükkan açabileceği bir konteynır çarşı kuruyorlar bu günlerde.

TARIMDA DEPREM OLMADI!

Elif Ovalı, bölgenin yeniden ayağa kalkmasının yolunun üretimin devamından geçtiğini savunanlardan. “Toprakta deprem olmadı. Tarlada deprem olmadı. Tarım hâlâ ayakta, canlı. Depremden önce ekilen ürünler hasat vermeye başladı bile. O yüzden toprağa ayak uydurmalı ve tarıma acilen devam etmeliyiz” diyor. Depremden sonra kırsal nüfusun arttığını özellikle vurguluyor.

Şehirde evleri-işyerleri zarar gören birçok insanın köylere göç ettiğini anlatıyor. “Köylerde nüfusun artmasının bir diğer sebebi de şehirlerin aksine burada yaşayanların köylerini terk etmemeleri. Toprakla uğraşan aileler, deneyimlerini bir sonraki nesle aktarmanın önemini biliyorlar. Kültürel kimliğe-mirasa sahip çıkıyorlar. Tarımla uğraşanlar toprağa sermaye diye bakmaz, emanet diye bakarlar Verda Hanım” diyor. Şimdi bu emanete sahip çıktıklarını ve alanda kalarak üretmeye hızla devam ettiklerini söylüyor.

DENKLEM ÇÖKTÜ

“Doğadan uzaklaşan insan, hayatın matematiğini unuttu. Denklemden doğayı-insanı çıkararak yaşayınca, denklem çöktü. Şimdi yeniden toparlanmamız için yerelde yaşamı canlandırıp, köklerimizi yeniden hatırlamalıyız” diyen Elif Ovalı; devraldığı kadim bilgeliği bugüne böyle aktarıyor. Kırsal kalkınmanın, yerel istihdamın ve üretimin, şehirle köylüyü bir araya getirerek köyleri dönüştürmenin ve toprakla bağımızın önemini öyle bir anlatıyor ki… Buraya sığamayacak uzunlukta ve derinlikte bir bilgelik...

***

Bizi yeniden ayağa kaldıracak şey aslında o kadar ortada ki hepimizde var olan ama unuttuğumuz o “ocak”ı yeniden yakmamız. Bu köşede yer vermeye çalıştığım kadim Anadolu kadınları gibi, gönül aşını pişirmemiz ve yeniden birbirimize dağıtmamız. Belki zaten bunun için oluyor her ne oluyorsa…

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp