Top
19/08/2023

Meslek odamın dikkatine

“Dün bu köşede yayımlanan yazının devamıdır...” 

TAÇ Vakfı 

Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu ihtiyaç duyduğunda zaman zaman üyeleri bir komisyon olarak görevlendirirdi. “Korunması gerekli kültür varlıklarına yapılacak müdahalelerin ölçek ve derinliğini belirtmek üzere” bir ilke kararı oluşturulması gündeme geldiğinde, böyle bir komisyon oluşturdu. Ama uzun süre bu komisyon herhangi bir çalışma yapmadı. Bu ilke kararının gerekli olduğunu düşünen Türkiye Anıt Çevre ve Turizm Değerlerini Koruma (TAÇ) Vakfı Bilim Kurulu’nun birkaç ay süren çalışma ve dünyadaki örnekleri de dikkate alarak hazırladığı metin 14.01.1978 tarih ve 10200 sayılı “İlke Kararı” olarak yürürlüğe girdi. Bugüne kadar ne Kültür Bakanlığı bürokrasisinin ne de bu konuda söz sahibi olduğunu iddia eden çoğu kişinin bilmediği ve öğrenmemekte ısrar ettiği nokta; “Bu kararın yapıları tasnif etmediği, yapılara yapılacak müdahalelerin ölçek ve derinliğini belirttiği”dir. Korunması gerekli kültür varlıkları, 2863 sayılı kanunun 6. Maddesinde açıklıkla belirtilmiş olup onları ilke kararı ile gruplara ayırmak kanunun ruhuna aykırı bir işlemdir. Ancak korunması gerekli kültür varlıkları için hazırlanan projeler tek tek incelendiği için akademik sınıflandırma yapılması gerekir. 1983 yılında yapılan değişiklik sonrası oluşan Yüksek Kurulun ilk işi “İlke Kararları”nı değiştirmek oldu. Orasını burasını didiklerken ilke kararları anlaşılmaz, anlaşılamaz metinlere döndü. Zaman zaman geçmişte kalan bazı ilke kararlarının oluşturulmasında katkısı olan biri olarak “Ne yapıyorsunuz bu karar sizin anladığınız gibi değil, şu sebeplerle alındı” dediğimde, hayretle yüzüme bakıp, “Biz öyle anlamıyoruz” dendiğine şahit oldum. 

Meslek odamın dikkatine

10200 sayılı İlke Kararı 

10200 sayılı İlke Kararı, Kültür Bakanlığı bürokrasisinin sık sık değiştirmesi sonucunda 5.11.1999 tarih ve 660 sayılı İlke Kararı’na dönüştü. Yaklaşık yirmi dört yıldır yürürlükte olan bu kararın çağdaş koruma, kullanma anlayışına bir katkısı olmadığı gibi, restorasyon adı altında yapılan mimarlık faaliyetlerini de kısıtlayıcı bir hâle dönüşmesine yol açtı. Günümüzde Kültür Bakanlığı bürokrasisi restorasyon faaliyetlerini söküp-takma eylemi sanmaktadır. Değişen yaşamın yapılara getirdiği fonksiyon değişikliklerinin farkında bile değildir. Onayladığı projelerin taşıyıcı sistemleri hakkında hiçbir deneyimleri olmadığı gibi fikirleri bile yoktur. Son dönemde devletin gittikçe artan sayıda yapıyı restore ettiğini görmekteyim. Ama bu yapıların çok azı yeni fonksiyonlarına uygun planlama anlayışına ve konfor şartlarına sahiptir. Örneğin restorasyon yapılan kalelerin hemen hepsi, herhangi bir fonksiyon belirlenmeden onarılmakta ve çoğunlukla da tekrar kaderine terk edilmektedir. Restorasyon kelimesinin aslı bir dönem İngiltere’de krallık rejimini tekrar popüler hâle getirmek için kullanılmış olup “Yeniden hayat vermek” anlamına gelir. Yeniden hayat vermediğiniz, veremediğiniz bir yapı için harcanan her kuruş israftır. 

Bir an önce karşı çıkın 

Sevgili meslektaşlarım, elli yılı aşkın süredir üyesi olmaktan onur duyduğum meslek odamın yöneticileri, restorasyon adı altında yapılan bu uygulamalara bir an önce karşı çıkın, bunun için dünyada yapılan ve yapılmakta olan örnekleri gündeme getirin. Yerel yönetimler ve merkezi hükûmetlerin yaptığı çoğu yanlış uygulamaya karşı çıkıp, hukukun üstünlüğüne başvururken, meslek mensuplarını büyük sıkıntılara sokan, can ve mal kayıplarına neden olan böylesi bir uygulama için suskunluğu sürdürmesinin nedeni ne olabilir? Mimarlık mesleğinde deneyim sahibi olan insanlar olarak bu çözümsüzlüğe son vermek, bunca yılın yanlışından kurtulmak için harekete geçmek ve artık yüksek sesle “Kral çıplak” diye bağırmak gerekiyor. Kralın çıplak olduğunu söylemek için Kültür Bakanlığı’ndan izin almamız mı gerekiyor? Koruma Bölge Kurulu üyelerinin niteliklerini tartışmak gerekiyor. Üye atamalarında Kültür Bakanlığı bürokrasisi, bilmediği, yönetemediği konularda bu kadar etkin olmamalı. 

Nereden nereye geldik? 

Koruma Bölge Kurulu başkanlığım sırasında bir hukukçu üye, “Meslektaşlarımız iş sıkıntısı çekiyor. Her konuyu onaylamayalım!” dediğinde kulaklarıma inanamamıştım. Kamu kurumlarındaki benzer üyelikler meslektaşlarımıza iş sağlamak için yapılmaz. Bazı üyelere bu konuda yeterli bilgilerinin olmamasına rağmen niçin kurullarda görev aldıklarını sorduğumda, özgeçmişlerine eklemek ve gelecekte kullanmak için dediklerine çok kez şahit oldum. Bu tür görevler, devletin bir dönem bizim bilgimize ihtiyacı olduğu için yapılır ve sonsuza kadar da sürmez. Eğer görev yaptığımız kurumun bir saygınlığı varsa, bu görev bize onur verir. Saygınlığı olmayan kurumlarda görev yapmak ise utanç vericidir.  

Çözüm üretmek gerekiyor 

Mimarlık mesleğine gönül verenler, haydi hep birlikte bu olumsuz gidişe, bürokrasinin mimarlık mesleğine yaptığı anlamsız müdahalelere son vermek için harekete geçelim. Mimarlık faaliyeti teorik bir işlem değildir, bilfiil yapma eylemini içerir. Çoğu kurul üyesinin ve bazı raportörlerin “Biz imza atıyoruz, mimarlar para kazanıyor!” gibi olumsuz ve gayriahlaki düşünce yapısından kurtulması gerekiyor. Bunun için meslek odamızın genç meslektaşlarımıza sahip çıkması ve yol göstermesi gerekiyor. Bir süre sonra özgürce mesleği sürdürecek olan genç bir canı abuk sabuk bir onarım yöntemi yüzünden kaybettik. Bundan hepimiz sorumlusuyuz. Dilerim bu son olur ve bu anlamsız yapım yöntemleri, “Biz böyle istiyoruz!” dikteleri son bulur. Bu dikteler sonucu özellikle genç mimarlar utanılacak işler yapıyorlar, gelecekte yaptıkları bu uygulamaları, “Bana öyle yapmamı söylediler ben de yaptım!” diyerek müdafaa etmeleri mümkün değil. 

“Bütün ilerlemeler, insan fikrinin eseridir. Fikri harekete getirmek, birinci işimiz olmalıdır. Bir kere millet benliğine hâkim olsun ve düşünebilsin, yeter! Başlangıçta hatalı düşünse de az zaman sonra bu hatayı düzeltebilir. Fikir bir kere faaliyete başladı mı, her şey yavaş yavaş düzene girer ve düzelir. Fikrin serbest hareketi ise, ancak bireyin düşündüğünü serbest olarak söylemek, yazmak ve verdiği karara göre her türlü girişimde bulunmak serbestisine sahip olmakla mümkündür.”   

Mustafa Kemal ATATÜRK 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp