Top
Sina Koloğlu

Sina Koloğlu

s.kologlu@milliyet.com.tr

06/02/2012

SANSÜRE KARŞIYIZ, YA SENARYOLARA?

RTÜK’ü bu köşede çok eleştirdim. Ama iş şuraya gidiyor: “RTÜK ülkeyi İran’a götürüyor!” Ya dizilerimiz? Dizilerin bizlere verdiği bilinçaltı mesajları? Baskıcı baba, sadece evde çalışan anne, evlilik dışı çocuk doğuran ‘kötü kadınlar’, sermaye gücüyle kadını elde eden adam, başı örtülü ahlaklı kadınlar, başı açık kötü kadınlar... Asıl sansür buralarda değil mi? Sigarayı içirmemekle ya da mayolu kadını sansürlemekle uğraşan bir kurum üzerinden “Bunları yapıyor muhafzakârlar” demek kolaycılık olmuyor mu? Asıl ‘muhafazakârlık’, her akşam kanallarda dizilerde değil mi? Zor olan galiba işin bu tarafı? Ben de “RTÜK mufazakâr zihniyetin kurumu oldu’ diyebilme kolaylığını gösteriyorum. İşte daha geçenlerde CNBC-E kanalında ‘Bir Avuç Dolar’ filmindeki sigara rezaleti. Malum Clint Eastwood’un, ağzının kenarından sigarayı hiç eksik etmediği bir filmdir. Kanalın ‘çiçekli sigara’sının olmadığı bir sahne yoktu! Ama artık “Burası İran mı?” hikayesinin RTÜK üzerinden alıp kendi öz eleştirimizi yapacağımız dizilere dönelim mesela! Kendi içindeki siyasi paylaşımı belli bir kurumun üzerinden ‘sansür’ hikayeleri anlatmak galiba kolay oluyor!


Clint Eastwood ‘Bir Avuç Dolar’ filminde.

 

NEDEN TWITTER’A GİRMEM?
İnsanın başına iş açıyor bir kere. Binlerce kişi bu mecrada yazıp çiziktiriyor, hani barda lokantada, iş yerinde, telefonda olur gibi bir halleri var. Bazen çakıyorlar, bazen isyan ediyorlar, bazen alay ediyorlar, bazen rahatlıyorlar, bazen pazarlıyorlar. Başka bir ‘bazen’ de yok. ‘Beni takip edin hastalığı’ da diyorum ben buna. ‘Sosyal Medya’nın sosyalliğiyle bir sorunum yok. Ama şu Twitter denen olayda özellikle bizim ‘pazarlamaya müsait’ cenahtaki karşılığını keyifsiz ve gereksiz buluyorum. “Bir laf çakarım, ortalığı karıştırırım” sosyal manşetlerinden uzak durmakta her zaman fayda vardır. Galiba benim de ne dalaşmaya, ne dalaşacak adam aramaya, ne dalaştırılmaya meylim yok.

REHBERiM

SAĞCILARIN YERLİ ARABA MERAKI!
Yapmaya çalıştık olmadı. Sonra bir ‘Anadol’ maceramız oldu. En çok araba üreten 16’ncı ülkeyiz. Avrupa’daki her beş araçtan birinin, işçisi, mühendisi Türk. Düz mantık: “Eh geriye bir markamız kalmış. Yani yerli arabamız. Onu da üretelim.” Yerli malına sahip çıkılması ‘ulusalcılık’la eş değerde tutulurken, sağcıların bu yerli araba sevdasını anlamak güç oluyor; Başbakan söylerse ‘ulusalcı’ da olunabilir. ‘Yakın Plan’ araba sevdamızı ciddi ciddi tartışıyor uzmanlarla! (NTV/22.15)

WESTERN’E İLGİ ARTIRAN FİLİM
Daha önce bu kanalda oynadı. ‘3:10 Yuma Treni’. Bir Western klasiğinin yeniden çevrimi. Olumlu tepkiler almış özellikle oyuncularıyla ilgi çekmiş bir film. Hani bu tarzı sevip de “Ne var?” diyorsanız ve daha önce seyretmediyseniz tam size göre. (TV8/20.45)

ÇİN BÖYLE EKONOMİ DEVİ OLUYOR!
‘Eve Giden Son Tren’ önümüzdeki yüzyılın ‘dev ülkesi’ne en büyük aday Çin’in hangi bedeli ödediğinin belgeseli. Her ilkbaharda 130 milyon geçici işçi yeni yıl tatili için köylerine dönerler. Ve ülkede bu büyük bir gösteriye dönüşür. Süper güç olmanın bedeli ağır çalışma koşullarında yaşadıkları fabrikalarından köylerine bir nefes payı için gidenlerin öyküsü. Bunu yaşayan bir Çinli ailenin hikayesinde tüm ülkenin dramı ve gerçeği. ‘24 Belgesel’ kuşağında. ‘Dünyanın her yerinde Çin malı’ sloganının nasıl örüldüğünü anlamak için bu ödüllü belgesel belki de en çarpıcı örnek. (24/20.00)


 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp