Top
Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

04/07/2008

Kıbrıs’ta “tek egemenlik” tartışması

KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas’ın bir araya gelmeleri artık rutin sayıldığı için, Kıbrıs dışında dikkatleri fazla çekmiyor. Hele tamamen iç siyasal olaylara odaklanan Türkiye’de açıkçası bu toplantılar pek ilgi görmüyor.
Geçen salı günü Talat ile Hristofyas’ın buluşması, medya açısından da sönük geçti. İki liderin o eski hararetli el sıkışması, şakalaşması, gazetecilere demeç vermesi gibi sahneler bu kez yaşanmadı. Sadece uzun görüşmeden sonra, kısa bir açıklama yayımlandı.
Bu toplantıdan “usul” bağlamında çıkan somut sonuç, bu sürecin devamıyla ilgili: İki lider bu kez, yeni atanan BM Kıbrıs Özel Temsilcisi Avustralyalı diplomat Alexander Downer’in katılımıyla 25 Temmuz’da bir araya gelecek. Bunu büyük olasılıkla eylül başlarında “doğrudan” kapsamlı müzakereler izleyecek.
Salı günkü toplantıdan “içerik” bağlamında çıkan somut sonuca gelince, resmi açıklamaya göre, iki taraf “prensip olarak kabul edilen tek egemenlik ve tek vatandaşlık” konusunu görüştüler ve “uygulama ile ilgili detayları” ileride (yani eylülde) yapılacak müzakerelerde ele almaya karar verdiler.

İki ayrı prensip
Şimdi Kıbrıs’ta açıklamanın bu tek cümlelik kısmı tartışılıyor.
Rumlar, Talat’ın yarım saati baş başa cereyan eden 4.5 saatlik toplantının sonunda bu “tek egemenlik, tek vatandaşlık” kavramını prensip olarak kabul etmesini çok önemsiyor. BM ve ABD resmi çevreleri de bu konuda memnuniyetlerini ifade ediyorlar.
Ancak Türk kesiminde, bu açıklama bir tartışma başlatmış bulunuyor. Muhalefet Talat’ı Hristofyas’ın isteğini kabul ettiği ve önemli bir taviz verdiği için eleştiriyor. İktidara yakın çevreler dahi, bu konuda kaygılarını dile getiriyorlar.
Oysa bundan önce 23 Mayıs’ta yapılan toplantıdan sonraki açıklama, Türk tarafını memnun etmiş, Rumları endişelendirmişti. Buna göre, Rum tarafı ilk kez net biçimde, çözümün “siyasal eşitlik ve iki kurucu devletin ortaklığı” temelinde gerçekleşmesi prensibini kabul etmişti.
Bu terimler, KKTC’nin öteden beri ısrarla üstünde durduğu şartları ifade ediyor. Şimdi resmi açıklamada yer alan sözcükler ise (“tek egemenlik, tek vatandaşlık”) Rum tarafının savunduğu politikayı yansıtıyor.
Mesele şudur: İki tarafın temel pozisyonlarını ortaya koyan bu ifadeler yani “siyasal eşitlik ve ortaklık” ile “tek egemenlik ve vatandaşlık” kavramı, çelişir mi, örtüşür mü?

Ortak anlayış
Resmi açıklamada da belirtildiği gibi, “tek egemenlik ve tek vatandaşlık” sadece “prensip olarak” kabul edildi. Bunun pratikte uygulanabilirliği, ileride yapılacak esas müzakerelerde tartışılacak. Diğer bir deyişle, bu konu, ancak kapsamlı müzakerelerde nihai bir anlaşmaya varıldığı zaman kesinlik kazanacak.
Aslında “tek egemenlik ve tek vatandaşlık” kavramını Türk tarafının savunduğu siyasi eşitlik ve iki kurucu tarafın ortaklığı teziyle bağdaştırmak mümkün. Bu, Annan Planı’nın öngördüğü ölçütlere de vardı. İlgili devlet ve kurumların konuya bakışı da bu doğrultudadır.
Kaldı ki, federal veya konfederal düzene sahip devletlerde uygulanan sistem de budur.
Bununla beraber, Türk tarafı, özellikle tek egemenlik kavramının ileride (çözüm olduğu takdirde) kendi çıkarları aleyhinde kullanılmayacağını garantilemek durumundadır. Prensip olarak kabul edilen bu kavramın hayata geçirilmesi, esas müzakereler sırasında Rum tarafının da bu konuda ortak bir anlayışa katılmasıyla mümkündür...

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp