Top
Meral Tamer

Meral Tamer

mtamer@milliyet.com.tr

10/05/2008

Annelik, benim 2. üniversite diplomamdır

Sabancı Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ayşe Kadıoğlu, Radikal İki’de yayınlanan yazılarını topladığı kitabı Zaman Lekesi‘nde annelikle ilgili çarpıcı bir tespitte bulunur:
“Kadınlar doğururken bir çeşit esarete teslim oluyorlar. Ben oğlumu doğururken, annemin bana kendisinden kopararak verdiği özgürlüğü, farkında olmadan oğluma teslim ediyordum. Evet doğan özgür, doğuran esir oluyor. Kadın bunu iki yönüyle de yaşıyor. Annelik bir gönüllü esaret, bir gönül esareti... Çocukları olan kadınların özgürlükleri çocuklarında yaşar.”
Ben Kadıoğlu’nun tarif ettiği bu gönüllü esareti, 1979’dan beri yaşadıktan sonra, bu yıl doğum günümde yeniden özgürleştim. Daha doğrusu kızım, birlikte geçirdiğimiz 29 yılı, -kendi özeleştirisiyle iç içe geçmiş- kısacık, enfes bir yazıya döküp, gece yatak odamın kapısının altından atarak, bana özgürlüğümü geri vermiş oldu.

Mimarlık daha kolaydı
Daha önce de yazmıştım. Benim için annelik, 2. üniversiteydi. Ve Doğa’dan aldığım diplomayı, -hiç abartmıyorum- mimarlık diplomamdan çok daha zahmetli bir süreç sonucu elde ettim.
Doğa’yı anlayabilmek, onunla çatışmak yerine anlaşabilmek için, üniversitedeki öğrencilik yıllarıma oranla çok daha fazla emek verip göz nuru döktüm, kafa patlattım.
Çocuk sahibi oluncaya kadar bana tüm kapıları açan pek güvendiğim zekâm, çalışkanlığım ve iç disiplinim, kızımla ilişkimizde beni yaya bıraktı.
Doğa’yı bir türlü kendi istediğim kalıplara sokamıyordum; çekip gitme lüksüm de yoktu. Kapana sıkışmış gibiydim!

Annem ve kızım
Annem hayatını tümüyle bana adamıştı. Ben 16 yaşındayken öldü. Ölünceye kadar da beni kendi öncelikleri doğrultusunda hamur gibi yoğurdu; konservatuvar ile Alman Lisesi arasında taşıyıp durdu.
Ben de hayatımın en ağır işçilik günlerini, hep annemin sözünü dinleyerek geçirdim. Yıllar sonra ben de anne olup, annemin beni iyi yetiştirmek için ne denli özveride bulunduğunu idrak ettiğimde, ona duyduğum hayranlık, şükran ve minnet hisleri altında daha çok ezildim.
Aynı anne modelini ben de kızımda denemedim desem yalan olur. Ama ne ben annem gibi disiplinli ve zorlayıcı olmayı göze alabildim, ne de kızım benim gibi itaatkârdı. O daha küçücük yaşında kendi kişiliğini dayattı.

Kızım, en değerli öğretmenim
Doğa’nın huyunun, becerilerinin ve kişilik özelliklerinin benimkilerden çok farklı olduğunu, onu kendime benzetmemin mümkün olmadığını, olaylar karşısındaki farklı tepkilerimizin bir çatışma noktası değil, tam tersine bir zenginlik olduğunu kavrayabilmem epey zaman aldı.
Herhalde kızım, benim hayattaki en değerli öğretmenim. Daha 6 yaşındayken, kendi ölçülerimden hayli farklı insanlarla ortak yaşam kurmayı öğretti bana. Onu anlamaya çalışırken, çevremdeki diğer insanlara karşı da daha anlayışlı, farklılıktan ürkmeyen, çeşitliliği paylaşabilen ve hatta giderek keyif alan biri oldum.
Yıllar geçtikçe Doğa ile aramızdaki yaş farkı da, sanki yok oldu. Hem iyi arkadaş olduk ve her türlü sorunumuzu paylaştık, hem de zor günlerimizde sırtımızı birbirimize, alabildiğine güvenle yasladık. Ve yaslıyoruz...
Hatta yerine göre artık bazen benim çocuk, onun anne olduğu durumlar bile oluyor.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp