Top
Menderes Özel

Menderes Özel

mozel@milliyet.com.tr

25/12/2022

Kayıp parçaların izinde

Milliyet Arkeoloji’nin İş Sanat’la düzenlediği Kültürel Miras Buluşmaları’nda, tarihin derin katmanlarına doğru tutku dolu arayışlar vardı.

Yıllar sonra arşivlerin derinliklerine doğru yapılacak bir kazı, belki bu satırları da gün yüzüne çıkartacak. Bazen sıradan bazen sıra dışı kelimeler belki gelecekteki zihinlere de çapa atacak.

Kayıp parçaların izinde

Ama kaybolup gitmeyecek; orada -derinliklerde de olsa- bir arşiv arkeoloğu tarafından keşfedileceği günü bekleyecek!Tanıklığımızı geleceğe aktarma duygusu, o zevk, mesleğimizi ifa ederken obur ruhumuzun en büyük gıdası. Milliyet Arkeoloji-İş Sanat Kültürel Miras Buluşmaları’nda geçen bir yıl boyunca ne yaptık; gazete arşivlerinde de kayda geçmesi adına bu satırları tuşladım.

Kumlarından doğan kent: Patara

Kayıp parçaların izinde

 Kültürel Miras Buluşmaları’nda ilk durağımız Patara’ydı. Milliyet Arkeoloji’nin birinci yaşını da kutladığımız nisandaki arkeoloji randevusunda, Yapıları yüz yıllarca toprak ve kum altında kaybolmuş Patara’nın 30 yılı aşkın süredir devam eden kazılarda yeniden dirilişini dinledik.

Rehberlerimiz 1988’de kazıları başlatan Prof. Dr. Fahri Işık ve Kazı Başkanlığı görevini 2009’dan bu yana yürüten Havva İşkan Işık’tı.

Bir zamanlar Ksanthos Vadisi’ndeki Lykia kentlerinin dünyaya açılan kapısı olan Patara Limanı’nın ağzı kumla dolarak 14-15’inci yüzyıllarda kapanmıştı. Ama bu Patara’nın önemini azaltmamış; 15’inci yüzyılda Cem Sultan’la Rodos heyetinin görüşmesine tanık olan kentte 20. yüzyıl başında Osmanlı’nın ilk telsiz/telgraf istasyonu da kurulmuştu.

Kayıp parçaların izinde

Fahri Hoca, Lykia Uygarlığı’nın yönünün Hellas’tan Anadolu’ya Patara’daki kazılarla döndüğünü söyledi.

Leto Hurmalığı ve Apollon’un hikayesi yine Fahri Hoca’nın mitolojiye yakışır efsanevi anlatımıyla belleğimize kazındı.

Kazıda aceleye yer yok; Havva Hoca altın kuralı şöyle açıkladı: “Meraka yenilip hiçbir yere gereksiz kazma vurulamaz bu kentte. Koruma mücadelesini yürütemeyeceğimiz büyük yapıları topraktan çıkarıp ortada bırakmak cinayetle eş değer. Geleceğe rezerv alan bırakmamız lazım. Şimdi sahip olduğum teknolojiye Fahri sahip değildi, onun teknolojisine Ekrem Akurgal Hocam sahip değildi.”

Havva Hoca’nın sözleri, Akdeniz gecelerinde yine çakmak için gün sayan 2 bin yıllık Patara Deniz Feneri’nin yapacağı gibi ışık oluyor bize.

Algının kapıları: Stratonikeia

Kayıp parçaların izinde

28 Mayıs’ta rotamızı, temmuz sayımızın kapağı için Stratonikeia’ya kırdık. Neredeyse M.Ö. 2 binlerden başlayarak günümüze kadar yaşamın kesintisiz sürdüğü Stratonikeia’da Kazı Başkanı Prof. Dr. Bilal Söğüt kentte gezmeyi rüyaya benzetiyor: “Her bir adımınızda Helenistik Dönem’den Cumhuriyet’e, Roma’dan Osmanlı’ya geçmek mümkün.”

Biz de her adımımızda başka bir rüyaya uyandık. Gladyatörler Kenti olarak da bilinen Stratonikeia’da Antik Dönem’in en büyük gymnasion’u bulunuyor. Gözlerimizi bir an kapatıp, bir köşesinde bedenlerini eğiten, bir diğer köşesinde felsefenin derinliklerinde dünyadaki mevcudiyetlerinin anlamını çözmeye gayret eden öğrencileri hayal ettik.

Gymnasion’un bir köşesindeki Eskihisar Köyü’nün meydanında Cumhuriyet’in ilk yıllarına ışınlandık. Bazı evler, kahve restore edilmiş; köy nefes alıp veriyor. Stratonieia’da farklı tarihlerin kapıları işte böyle birbirine açılıyor. Zeus ve Hekate’ye adanmış kutsal alanlardan uzanan yollarsa yine bir kapıda, Stratonikeia’nın kuzey kapısında son buluyor.

Parlak dolunay ışığının altında Lagina Kutsal Alanı’ndan Stratonikeia’ya doğru, Hekate’ya yazılmış ilahileri mırıldanarak usulca yürüyen rahibeleri düşledik.

Günümüze taş mektuplar: Teos

Kayıp parçaların izinde

24 Temmuz’da çıkan 16’ncı sayımızın kapağı için bu kez 18 Haziran’da Sığacık’ta Teos’tayız. Kazı Başkanı Prof. Dr. Musa Kadıoğlu’nun etkileyici anlatımına teslim olduğumuz etkinlikte İon kentini karış karış gezdik.

Teos’ta bulunan çok sayıda yazıt, 3 bin yıla yayılan kent tarihinin en az 2 bin 500 yıllık dönemine ilişkin birçok bilginin 21’nci yüzyıla kadar ulaşabilmesini sağlamış. O ayrıntılı yazıtlardan birinde MÖ 300’lerde kente saldıran korsanların kaçırdıkları kadın, erkek ve çocuklar karşılığında yüklü miktarda fidye istediği yazıyor. Teos sakinleri, servetlerini -yüzde 10 faizle geri ödenmek üzere- kent yönetimine kredi olarak vererek rehineleri korsanlardan kurtarılabilmiş.

Mimar Hermogenes’in eseri Dionysos Tapınağı’nın kentteki araştırmalarda en çok önem verilen yapı olduğunu kaydeden Kadıoğlu, tiyatro, bouleuterion (meclis), surlar ve liman hakkında da kapsamlı bilgiler verdi.

Mozaiklerle dokunan tarih: Zeugma

Kayıp parçaların izinde

Dördüncü randevumuz Milliyet Arkeoloji’nin 19’uncu sayısının kapağı için Zeugma’daydı. Kazı Başkanı Kutalmış Görkay’ın rehberliğinde Kommagene/Roma kentinin müzedeki eşsiz mozaiklerini inceleyerek başladığımız randevu, önemli kısmını Fırat’a kurban vermiş Zeugma’dan kalanlar arasında sürdü.

Zeugma, Büyük İskender’in komutanlarından I. Seleukos tarafından M.Ö. 300 dolaylarında kurulmuş. Eski Yunanca geçit anlamına gelen Zeugma, kuruluşundan yıllar sonra adı olmuş yerleşimin. Zira aslında Fırat kıyısında Seleukos ve eşi Apama’nın adlarını taşıyan karşılıklı iki kentmiş Zeugma. Ne yazık ki Apamea artık tamamen su altında. İki dünyanın, doğuyla batının tam ortasında olmak Zeugma için bir fırsat. Romalılar Fırat’ın öte yakasındaki düşmanları Partlara zenginliklerini göstermek için en güzel yapıları Zeugma’da inşa etmiş. Kentte yerleşik olan Lejyon IV Scythica’nın imar, mühendislik faaliyetlerinde uzman olması da Zeugma’ya bir nimet.

M.S. 2. yüzyılda Sasanilerin büyük yıkıma uğrattığı Zeugma’da yaşam sürse de bir daha eski görkemine ulaşamamış.

Çingene Kızı’yla birlikte önemli kısmı müzede sergilenen mozaiklerden Zeugma’da kalanlar da var. Bir villanın ziyafet salonunu süsleyen Mousalar Mozaiği de onlardan biri.

Bir zamanlar Anadolu’da: Kırşehir

Kayıp parçaların izinde

Aralık sayımızın kapağında, kasımda Kırşehir Kaman’da ziyaret ettiğimiz Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü ve Japon arkeologların Yassıhöyük, Kalehöyük ve Büklükale’deki faaliyetleri vardı.

Ömrünü eşi Masako Omura’yla birlikte Kırşehir’deki kazılara adayan Dr. Sachihiro Omura”nın “Her şeyin başladığı yer” diye tanımladığı bozkırın bu orta  yeri bir zamanlar coşkun bitki örtüsüyle Anadolu insanına bereket sunuyordu.

Kırşehir’deki faaliyetlerimize Masako Omura’nın başkanlık ettiği Yassıhöyük’te başladık. Omura, keşfedilen yeni katmanın höyüğün tarihini 4 bin 200 yıldan da derine taşımasının coşkusu içindeydi. Katmandaki yerleşim büyük bir yangından önce terk edilmişti; acaba kimler gelmiş, kimler geçmişti?

Kayıp parçaların izinde

Prens Mikasa tarafından özel görevlendirilen Omura, ömrünü Kaman’a adasa da artık misyonunu tamamladığını düşünüyor.

Japonların mevcudiyeti Kaman için büyük şans. Bozkırın orta yerinde kurulan Japon bahçesi, Japonya dışındaki en büyüğü. 30 yıllık bahçe henüz emekleme döneminde ki bir Japon bahçesinin tam anlamıyla oturması için 200 yıl gerekiyor.

Prens Mikasa’nın Türkiye ziyareti anısına kurulan bahçedeki gölete Japonya’dan getirilen 24 balığın sayısı şimdi binlerle ifade ediliyor.

 

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp