Top
Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

20/06/2017

2001

Hayır, Stanley Kubrick’in, Arthur C. Clarke’ın romanından sinemaya uyarladığı 1968 tarihli filmi “2001: A Space Odyssey” değil konu. Mirgün Cabas’ın Can Yayınları’ndan çıkan kitabından bahsedeceğim.

“2001” adını verdiği kitabında Cabas, bizi faili bir türlü bulunamamış, bugün artık detayları giderek silikleşmiş eski bir cinayeti aydınlatmaya girişen saplantılı dedektif gibi bizi karmaşık ilişkiler, karanlık alışverişler, bugün bile tam olarak çözemediğimiz bir dizi gelişmeler ağının tam ortasına atıyor. Arşivlere dalıyor ve 2001 yılını inceliyor.

Yaptığı şey, bir gazeteci olarak, zamana yayılan, geçmişe odaklanan detaylı bir dosya hazırlamak. Arşivleri taramak, o dönemin tanıklarıyla konuşmak.

Bu aslında içerik bakımından son derece sıkıcı da olabilecek bir siyasi tarih kitabı, bir tür arşiv çalışması. 2000 ekonomik krizi ve 2002 seçimleri arasında yaşadığımız dönemi gazete haberleri ve dönemin halen sağ olan karakterleriyle yaptığı güncel röportajlarla önümüze koymuş Cabas. Ve bunu heyecanlı bir dedektiflik hikâyesi gibi kurgulamayı başarmış.

Titanic filmini izler gibi, bir ikinci dünya savaşı filmini izler gibi heyecanlıyız. Sonunu bilsek de, genel olarak hikâyeye ve tabloya hâkim olsak da kim kazandı kim kaybetti bugün görüyor olsak da “nasıl oldu”yu anlamak, detaylara vakıf olmak heyecan verici, merak uyandırıcı.

Neden 2002’de seçmen bir sürü siyasi partiyi ve siyasi kişiliği tarihin çöplüğüne yolladı? Neden yeni bir hareketi denemeye girişti? Bu gelişmelerde bugün pek de hatırlamadığımız hangi aktörlerin bilerek veya bilmeyerek katkısı oldu?

Ben 2001’de 31 yaşındaydım. Basında çalışıyordum. Bu yılın sokağa, günlük yaşama yansıyan kısmını çok çok iyi hatırlıyorum. Krizde işsiz de kalan bir yetişkin olarak bire bir yaşadım. Ama siyasette neler olduğunu unutmuşuz gitmiş. Ne kudretli şahsiyetler varmış o dönem, hepsi yok olup gitmiş bir hamlede.

Bugünü değerlendirmek için o döneme bakmak ve o dönemin gazetelerinde çıkan haberlerden hareketle hazırlanmış bu kitapta dolaşmak bana çok keyif verdi. Ama konu ben değilim. Yeni kuşaklar o yılları ne hatırlar, ne de bilir. O yılları anlamak onlar için çok daha önemli olmalı.

Öte yandan, Cabas artık hem kavramsal olarak hem de fiilen bir Yeni Türkiye’den bahsedebileceğimiz ön kabulü üzerine yazmış bu kitabı. Ve 2001’i Eski Türkiye’nin son yılı Yeni Türkiye’nin ilk yılı olarak bir tür milat olarak almış.

Katılmamak elde değil. O zaman bunu fark ettik mi? Pek değil. 15 yıl sonra idrak ediyoruz. Tıpkı 1492 yılının öneminin yıllar sonra tarihçiler tarafından teslim edilmesi gibi. Kolomb’un keşfi yaşadığı dönemde dünyayı değiştirmedi sonra değiştirdi. (Bu konuyla ilgili Jacques Attali’nin “1492” adlı çalışmasını öneririm. Tarihçi Attali, Kolomb’un seyahatini detaylarıyla anlatırken arka planda da farklı perspektiflerden Avrupa’yı inceler.)

İnsan şunu merak ediyor. Yeni Türkiye’nin ardından gelecek dönemin miladı acaba biz başka taraflara bakarken yaşandı mı? Biz bunu da bir 15-20 yıl sonra mı anlayacağız acaba? Şimdiden bilmek mümkün değil.

Siyaset, gündelik hırgüre ve kısır tartışmalara girmeden tarafsız veobjektif bir şekilde amatör tarihçi merakıyla incelendiğinde hayli heyecanlı bir dedektiflik hikâyesine dönüşebiliyor.

Yazıyı Paylaş

Google +

Whatsapp